Zeytin mi daha önemli, yoksa yapılacak tesis mi?

Cevap bakış açısına göre değişir elbet.

Malum: bakış açısının belirleyicisi de sahip olduğunuz değerler silsilesidir. Birincil değeriniz, çevre ve sağlıklı yaşam ise, zeytin önemlidir.

Ne demiş şair; “yani, öylesine ciddiye alacaksı ki yaşamayı, / yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin / hem de öyle çocuklara falan kalır diye deği, ölümekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, / yaşmak, yani ağır bastığından.” (Nazım Hikmet)

Yaşamla zeytin arasında böylesine bağ kuran bir anlayışın zeytine ‘tesisi’ tercih etmesi mümkün mü? Elbette ki değil…

Ama birincil değeriniz rantsa, cevabınız tabbi ki “tesis önemlidir” olacaktır.

Evliya Çelebi için anlatılan bir anekdot var. Rüyasında Peygamberi görmüş. Evliya Çelebi’ye Peygamber sormuş: benden istediğin bir şey var mı? O da “şeffat” diyecekken dili sürçmüş, “seyahat ya Resulullah” demiş. Bu yüzden de seyyah olmuş. Ömrünü gezerek tüketmiş.

Bu anekdottan esinlenerek, AKP için de benzer bir anekdot anlatılır. Onlar da, rüyalarında peygamberi görünce “inşaat ya Resulullah” demişler. O gün bu gündür inşaat işleri ile iştigal eder olmuşlar.

İnşaat demek rant demek. Hani “iş bilenin, kılıç kullananın” derler ya, o misal, bunlar sahiden işi biliyorlar. Bu alanda elde ettikleri rantla ülkede sermayenin el değiştirmesini sağladılar. Yarattıkları yandaş, yalaka sermaye sınıfının yanında, kendi iktidar dönemlerine kadar Cumhuriyet döneminde yaratılan sermaye gruplarının esamisi dahi okunmaz oldu.(Bunu dert edindiğim için yazmıyorum. Benim açımdan onlarda parazitti, bunlarda… Sadece iş bitircilikteki maharetlerini anlatmak için yazıyorum)

Rant ve rant getirici işler sözkonusu olduğunda gözleri kararıyor. Bulundukları makamın saygınlığını falan dert etmeden çam üstüne çam devirmekte bir beis görmüyorlar.

Birisi kalkıp, zeytinlikler konusunda duyarlılık gösteren bir sanatçıya cevaben, “onun zeytinlikleri mi var? O kendi işine baksın” diyebiliyor. Bu ifadenin mefhum-u muhalifi: “kendine özel rantsal çıkarı olmayan konularda kimse bir laf etmesin, zeytinliklerin yok edilmesinde bizim rantsal çıkarımız var ve dolayısı ile konuşma hakkımız da vardır” dır.

Bir başkası, “zeytin mi önemli, yapılacak tesisler mi?” diye bir başka çam deviriyor.

Dedik ya, bunun cevabı sahip olunan ya da benimsenen değerler silsilesi ile ilgili.

Bu adamların tamamı kendini dini değerler üzerinden tanımlıyorlar. Tanımlıyorlar da acaba ne kadar samimiler?

Hadi, “yetmişinde bile zeytin dikeceksin” diyen ozan kominist. Bunların değerleri onunki ile örtüşmez. Kabul!

Şuna ne diyeceğiz peki?

Zeytin Nuh Nebi’den bu yana kutsal kabul edilmiştir. Zaten bunların inandıklarını söyledikleri dinin Allahı’da kutsal kitabında zeytin üzerine yemin ederek onu kutsuyor. Ayet-i kerime de aynen şöyle buyuruluyor: “Vettîni ve’z-zeytûni ve Tûr-i sînîne ve hâzel beledil emîn.” (Tin suresi 1-2-3 ayetler) Türkçesi: Zeytine, incire, sina dağına ve şu emin belde üzerine yemin ederim ki!

Allahın kutsadığı bir şeyi, sıradan bir şey (tesis)le mukayese etmek inançlı insanların işi olabilir mi?

Seyyah olmak, Evliya Çelebi’nin inancında bir sapmaya neden olmuş mudur?

Bilmiyorum!

Ama inşaat felsefesinin, bunların inanç yapısını köklü bir değişime uğrattığı kesin. Hatta rüyalarında ağızlarından çıkan “inşaat ya Resulullah” sözcüğünün “şefaat”ın dil sürçmesi ile “inşaat”a dönüşmüş hali değil, iradi olarak yapılmış bir tercih olduğunu bile düşünüyorum. Çünkü, yukarıda zikredilen ayetin açık hükmüne rağmen; sanki Allah, zeytin üzerine değil de, zeytinliklere kurulacak tesisler, çakıl, kum, çimento, beton ve demir üzerine yemin etmiş gibi; tesis, çakıl, kum, çimento, demir ve betonu kutsuyorlar.

Eğer bu yazıyı okuyan Reis kulları olacaksa, onların “sen kitabı boş ver, Reis ne diyor ona bak” dediklerini duyar gibiyim.

Ve bir Fıkra:

Adam, ömrü hayatında, ilkez misafirlikte kahvaltı sofrasında tanışmış zeytinle. Zeytinin o siyah parlaklığının cazibesine kapılarak aceleyle alıp bir tane yemek istemiş. Kalitesiz bir zeytin olmalı ki, yutamamış geri tükürmüş. Ev sahibi fena halde bozulmuş ve misafirin uyarmış: “ çok ayıbettin ve günaha girdin” demiş. Misafir “çok doğru söylüyorsun.Sana karşı kabalık ettim” deyince, ev sahibi “bana karşı değil zeytine karşı ayıbettin. Ondan özür dilemelisin demiş. Misafir şaşırmış ve “ Niye ki” demiş. Ev sahibi, bu kutsal bir meyvedir. Kitapta da adı geçer. Vettini ve zeytuni ve sinini diyor ya o zeytin budur işte” demiş. Misafir bu kez daha bir iştahla bir zeytin daha atmış ağzına, ama yine yutamamış, geri çıkarmış  ve yüzünü yukarı çevirerek “ey emrine kurban olduğum, hikmetinden sual olunmaz ya, madem bunu kitaba koyacaktın, önce bir tadına baksan olmaz mıydı” demiş.

Türkiye halkına sitemimdir. Madem dini referanslı bir hükümet istiyordunuz. Ne diye bunları başa getirdiniz. Önce, inançlarına baksaydınız olmaz mıydı…