Bireyi topluma döndüren, toplumu huzur ve güven içinde yaşatan en önemli çimentonun adıdır “ADALET”. Adalet yoksa toplum da yoktur. Adalet yoksa birey de tek başına asla güvende değildir.

Nazım’ın dediği gibi Bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine yaşayabilmenin adıdır adalet… Üstelik adalet herkesin ortak olarak kullandığı nefes nefes ciğerlerine çektiği hava gibi, su gibi, toprak gibi ve bunların bütünü aslında.

Fırat’ın, Dicle’nin kıyısındaki kuzunun güvencesidir “ADALET” ama birileri kebap yapsın yesin diye yetiştirdiği istediği zaman kestiği kuzusu, koyunu değildir adalet!

Toplum olmanın, bir arada yaşayabilmenin en önemli elementidir adalet. Bu yazının içinde kime adalet neye adalet gibi bilinçli sorulan sorulara da cevap bulacaksınız.

Fıkra bu ya, Türkiye’nin 5. köprü ihalesini Japon, Amerikan ve Türklerden oluşan bir şirketler birliği almış. Köprüyü inşaa etmişler, tam açılışın yapılıp kurdelenin kesileceği an köprü büyük bir gürültüyle çökmüş. Japon ‘gitti tüm emeklerim mahvoldu kumlarım’ diye yakarıp harakiri yapmış.

Amerikalı ‘gitti tüm çeliklerim, tonlarca çelik yıkıldı’ diyerek çıkartmış tabancasını ve intihar etmiş. Tüm bunları izleyen Türk müteahhit de derin bir oh çekerek yanındakilere seslenmiş ‘lan iyi ki hiç çimento koymamışım ha, mahvolurdum bunlar gibi!’ demiş!..

Adaletin olmadığı her yer işte bu yapılar gibidir. Çökmeye mahkûmdur.

Adalet aslında ister adına batıl din densin ister hak din densin hepsinin ortak özelliğidir. Hepsi kul hakkı dediğimiz insan hakkına çok dikkat eder. Açın Buda’yı okuyun, Konfüçyüs’ü…

Konfüçyüs’ün birkaç sözünü sizinle paylaşayım:

“Akıllı insan kimseyle yarışmaz, böylece kimse onunla yarışamaz.”

“İyi niyetli insanlar yalana çabuk kanarlar ama boşa giden iyi niyeti asla unutmazlar.”

“Kuyunun dibinde yaşayanlar, gökyüzünü kuyunun ağzı kadar görürler.”

“Bir kelime kararını, bir duygu hayatını, bir insan seni değiştirebilir.”

“Nereye giderseniz gidin, ama tüm kalbinizle gidin.”

“Olgun insan, güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve yapabileceklerini söyleyendir.”

“İnsanların umutlarıyla oynama, belki de sahip oldukları tek şey odur.”

“Hayallerdir insanı ayakta tutan.”

Gelelim dinimize. Kur’an’ı Kerim’de Maide Süresi 8. Ayet bakın ne diyor;

“Ey mü’minler! Allah için hakkı ayakta tutan hâkimler ve adaletle şâhidlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe götürmesin. Adâlet yapın ki, o takvaya en çok yakın olandır. Allah’dan korkun. Çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdârdır.) Artvin ve Ankara’da yaşayan Artvinliler Adalet Yürüyüşünün 16. Günü Hendek’e gelerek, insanlık için çok önemli olan bu demokratik eyleme katıldı.

Ben ve Rasim Yılmaz sade vatandaş olmanın dışında aynı zamanda Artvinli 2 gazeteci olarak katıldık. Birde çok önemli yazılar kaleme alarak sosyal medyadan paylaşan teknopolitik Platformu yazarı Şevket Çorbacıoğlu oradaydı. Tekin Üstündağ ise son bölümdeki yürüyüşe yetişebildi. Onun düşüncelerini de paylaşacağız. Bu benim için çok önemli tarihi bir sayfa olacaktır. Elbette ki orada yürüyen 10 binler kendi gözlemleri ile yürüyor.

Değerli dostlar, “Adalet Yürüyüşü” 13 Haziran 2017 Tarihinde Ankara Güven Park’ta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı ve Türkiye’de ilk kez Ana muhalefet Partisi Genel Başkanı’nın 450 Kilometrelik zor ve sorumluluğu çok ağır, amacı; bütün insanları yediden yetmişe sağcısını, solcusunu dindarını, muhafazakârını, milliyetçisini inananı, inanmayanı kısaca hepimizi yakından değil, değil direkt ilgilendiren bir yürüyüştür.

Tıpkı Referandumda olduğu gibi bu yürüyüşte de parti amblemi, söylemi, sloganı kullanılmıyor. Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı olarak değil, daha çok “ADALET” için yürüyen bir vatandaş olduğunu her zaman vurguluyor. Evet, adalet isteyen sade vatandaş olarak görüyorum Kılıçdaroğlu’nu…

Adalet Yürüyüşü’nün 16. gününe katılmak için 29 Haziran günü saat 12.30’da Halitpaşa Meydanı’ndan otobüsle hareket ettik. Artvin’den gazeteci olarak tek ben katıldım. Gönül isterdi ki, yemek toplantılarında masalarda yer bulamadığımız gibi, bu önemli geziye de yer bulamasaydık!..

Sabah Hendek’e erkenden indik. Toplanma alanında kahvaltı yapıldı. Kılıçdaroğlu ilk önce 2001 yılında teröristlerin şehit ettiği Diyarbakır’ın Efsane Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın mezarını ziyaret etti. Ben basın otobüsü ile oraya gittim. Önümüze bir eskort verildi.

Polis aracı önde biz arkada gidiyoruz. Ama eskort mezarın yerini bilmiyor!. Bir yanlış yere saptık, onlar da sora sora önümüzde eskortluk yaptı!. Ne diyelim şehit emniyet müdürlerinin mezar yerini bilmeyen polislerimiz de varmış!..

Kılıçdaroğlu Okkan’ın mezarına karanfil bıraktı ve dua okudu. Basın açıklaması yapacağı hareket noktasına yeniden döndük. Burada Gafar Okkan’ın Dyarbakır’da nasıl sevildiğini ve onun adını bir çok Diyarbakırlının çocuğuna verdiğini anlattı. Terörün sona ermesi için hükümete açık çek verdi. Ama bunun ancak “adalet”le sağlanacağının da altını çizdi.

Derken nihayet 16. Gün “ADALET YÜRÜYÜŞÜ” startı verildi. En önce gazeteciler, Kılıçadroğlu ve korumalar, sağlı sollu güvenlik önlemleri almış güvenlik birimleri ve halk yaklaşık 20 KM’lik yürüyüşe başladı. (Burada bir parantez açalım.

Bu yürüyüşte emniyet için görev yapan polis olsun özel harekat, jandarma olsun. Halka karşı son derece nazik samimi davranıyorlar. Bu anlamda onlara bir gazeteci olarak teşekkür ediyorum.)

Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü deyim yerindeyse koşar adım. Ona yetişmek imkansız. Biz öndeki gazeteciler hem çantalarımız, hem fotoğraf makinesi, kameralarla daha çabuk yorulduğumuz için yavaşladığımızda arkadan güvenlik bizi koşturuyor!. İlk etapta 7 bin 600 metre yürüdük. Saat 10.15 civarı olmuştu. Herkes çok yorulmuştu. Burada yaklaşık 30 dakika dinlenildi. Hava sıcaklığı giderek artıyordu. İnsanlar gölge için fındıkların altında yattı ve ayaklarını bir süreliğine dinlendirdi.

İkinci etap yürüyüş başladı. Bu yaklaşık 5 km’lik bir yürüyüştü. Günün en zorlu belki de en tehlikeli yürüyüşüydü. Çünkü artık sıcak durduğunuz yerde bile nefes aldırtacak gibi değildi.

Yanımda Rasim abi ve programı takip eden gazeteciler birlikte en önde koşarcasına yürüyoruz. Yanımda, Sözcü Gazetesi’nin tutuklu muhabiri Gökmen Ulu’nun ağabeyi Oben Ulu ile sohbet ediyoruz. Oben Ulu, Gökben Ulu’yu haftada 1 gün Perşembe günleri ziyaret ettiğini, Gokben’in Artvin’e, Cerattepe’ye ve Artvin Halkı’na selamlarını gönderdiğini anlattı.

Ben de Artvin’in, Artvin Halkı’nın ve Adaletsizliğin kol gezdiği, katlettiği Cerattepe’nin selamlarını kendisine gönderdiğimizi, bugün bir anlamda Gökben Ulu’nun şahsında namuslu, suçu sadece gazetecilik olan adam gibi, Gökben Ulu gibi olan bütün gazeteci meslektaşlarımıza da adalet diyen gazeteciler olarak yürüdüğümüzü belirttim.

İkinci etap yürüyüşü birçok insanı bayılttı. Birçoğu araçlara bindi, mola yerine vardığımızda herkesin çok yorulduğunu gördüm. Saat artık 12.00 Güneş tam tepeden bakıyor. Çöl sıcaklığı Türkiye’ye tatile gelmiş sanki!. Asfalta vuran güneş, cehennem ateşi gibi yüzümüze vuruyor!

Normal şartlarda 1 km bile yürüyemeyeceğimiz bu şartlarda yaş ortalaması 40-50 olan 10 binleri yürüten şey nedir? Adalet deyip geçmeyin beyler. Tıpkı vefada olduğu gibi vefa nasıl ki sadece bir semt ilçe değil, adalet de parti ismi değil!. Bizim varlık nedenimizdir. Toplumun bel kemiği, ülkenin iskeletidir. Eğer siz omuriliğinize zarar verirseniz “FELÇ” olursunuz!. Eğer iskeletiniz olmasa organlarınız tıpkı et yığınına döner! Et yığını da bir süre sonra kokuşur ve leş olur!.

O halde birçok masum saf temiz vatandaşın sorduğu şu soruyu sorabilirsiniz? Kime adalet isteniyor? Adalet şu an ne durumda? Siz nasıl bir adalet istiyorsunuz? Bu sorulara cevap verildiğinde aslında bu yürüyüşün tüm insanlık adına yapılmış kutlu bir yürüyüş olduğunu göreceksiniz. Bunu yazımın 2. Bölümünde anlatacağım. Bu yazının içinde de yer alması için bir iki tespitimi buraya da yazmış olayım. İkinci yazımın başında da bu yer alacak.

Binler, on binler ellerinde adalet yazıları ve dillerinde sadece “Hak-hukuk-adalet” sloganıyla yürürken ne ola ki bir tane pet şişesini yola, çevreye atsın. Fındıkların dibinde gölgelenen yüzlerce insan başlarına değen fındıktan ne ola ki bir tane koparıp da tadına baksınlar.

Oysa bu güzel insanlar için neler söylüyorlar. Terörist mi dersiniz, hain mi? Dinsiz mi? Peki ama bu insanlar neden bu kadar düzgün, bilgili, çağdaş, nazik, ne istediğini bilen insanlardır? Neden bu kadar dürüstler. Neden bu kadar ülkesini, insanını seven insanlardır? Böyle düzgün, dürüst, bilgili, ortalama yaşları 50 olan terörist demek bunlarmış! Ben ne dinciler tanıyorum. Dindar insanlara zarar veren? Dürüst insanları yalan, dolanlarla karalayan! Oysa Ne güzel insanlarımız varmış. Dün o sıcağın altında adalet için, geleceğimiz için, ter döken ve karşılığında hiçbir maddi beklenti olmadan, art niyetsiz.. Belki ayaklarında, topuklarında morluklar oluştu. Ama adalet için, geleceğimiz için, yarınlarımız, çocuklarımız için inanın değer dostlar…

(Devam edecek.)

ESEN KALIN