Dağların, tepelerin, yayla, yükselti ve derelerin en çok olduğu yerdir belki de Artvin. Bir ağabeyimiz yıllarca önce yazdığı makalesinde Artvin’i ütülerseniz Konya’dan büyük olur” diye bir tabir kullanmıştı. Aslında Artvin’de arazi kıt ya doğa kendi gökdelenlerini yaparak yer tasarrufu yapmış. Onun için biz dağların, tepelerin yamaçlarında kasaba olmuşuz, köy, şehir olmuşuz. İnadına, her şeye rağmen, tüm olumsuz koşullara rağmen tıpkı duvarda tutunan çiçek gibi yaşamaya devam etmişiz…

Birkaç gün önce öğretmenevinin önünde Hastane Caddesi’ne doğru söylene söylene 65 yaşlarında kadının yürüdüğünü gördü. Aynen şöyle diyordu. “Bu nasıl şehirdir. Hep çık, çık olur mu? Nefesim kesildi. Buradaki insanlar nasıl yaşıyor? “ Bunları duyduğum için yanına gittim merhaba dedim. Emekli öğretmenmiş geziye gelmişler, Artvin’e ilk gelmiş, ama son gelişi olduğunu bir daha gelmeyeceğini söyledi!. Neden böyle düşündüğünü sordum. Oğlum, ben Mersinliyim. Buraya geziye geldik. Biz bu yükseltilere, bayırlara alışkın değiliz. Bu şehir nefesimi kesti. Kusura bakma” dedi.

Evet bu şehir nefes kesiyor. Nereden bakarsanız bakın. Eğer rakımsız ve sürekli göğe yükselen bir şehirde yaşamak isterseniz nefesinizin sağlam olması lazım. Bu durumda olanların yaşayacağı kent değil Artvin. Ama bir de bu şehrin büyülü yanı var. Bunu keşfedenlerin de nefesi kesiliyor. Böyle bir güzellik, gizem ve inanılmaz zenginlikte tüm canlı yaşamıyla nefes keser Artvin. Eğer doğayı, yeşili, suyu, ormanı, yaylayı, otantik köy ve insanları seviyorsanız nefesinizi keser Artvin.

Rize sınırının bittiği yerde, Arhavi’den başlayan Erzurum sınırına kadar olan coğrafyayı ne makale ile, ne roman ile, ne şiirle, ne türkülerle tam anlamıyla anlatma şansınız yok. Bir çok doğasever, bilim adamı ve çevreciler Artvin’in tümüyle doğa müzesi olarak ilan edilmesini savunur. Çünkü böyle bir doğa dünyada çok nadir bulunuyor. Bu doğanın üzerinde yaşayan makro-mikro canlılar. Şu ana kadar tespit edilmiş 2 bin 700 çeşit bitkisi, havası, suyu, toprağı, kültürü insanıyla dünya mirası olarak ilan edilebilecek kadar bakir ve muhteşem bir ilden söz ediyorum.

Buna karşın başımıza gelen devasa belalar Artvin’i tümden yok edecek. Yerin altı yerin üstü tümüyle küresel ve işbirlikçi şirketler tarafından bölüşülmüş durumda. Madenciler, HES’çiler, Taş ocakları, Yüksek gerilim hatları, siyanür havuzlarının merkezi haline getirildik. Barajlar bir bir tamamlandıkça Artvin’in iklimi değişiyor. Birci örtüsü değişiyor. Bazı meyveler artık olmuyor. Şimşir ağaçlarımız kurudu. Yaşam zinciri halkalarından birisi artık yok!. Ne yazık ki bunca derdimiz, feryadımız varken, sahibimiz yok! Kimseye derdimizi anlatamıyoruz.

Artvin iktidar partisi Milletvekili bile “Nasıl ki Barajlarla yaşamaya alıştınız, Madenlerle de alışmak zorundasınız” diyorsa. Tuzumuz da kokmuş demektir. Oysa sorun bunlarla yaşamaya alışmak yada alışmamak meselesi değil ki Yok oluş var oluş meselesidir. Sayın vekil bunu anlayamamış. Barajların inşaatına başladığında yıl 1998’di. Hatırlatma adına yazıyorum O zaman bizim nüfusumuz 195 binlerdeydi. Şimdi Üniversite kurulduğu halde, bu sayede yaklaşık 10 bini kişi de il geneline getirmiş olmamıza rağmen bizim insan kaybımız yaklaşık 50 bin kişidir. Nüfusumuz 165 binlerde. Artvin can çekişiyor. Barajlar yüzünden göç ettik. Tüm fabrikalarımız kapatıldı göç ettik. Çocuklarımızın eğitimi yüzünden önce köyümüzden, sonra şehrimizden göç ettik!.. Ağlayarak geçmişimizden, geleceğimizden göç ettik.. Kahrolduk ahrete göç ettik.

Barajlar en azından başka yamaçlarda yaşama izni veriyor. Ama bu maden belası sadece insanlara değil, hiçbir canlıya yaşam hakkı tanımaz. Mikroplar bile yaşayamaz! Onun için alışmak kelimesine hiç gerek yoktur. Asıl bu insanların Anayasal hakkı olan 56. Maddede belirtildiği gibi.

“Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlama; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimdeki sağlık ve sosyal kurumlardan yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir. Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.” şiarından hareketle mücadelemiz sonuna kadar devam edecek. Siz de buna alışın!..

ESEN KALIN