12 Eylül Faşist darbecilerinin darbeye gerekçe gösterdikleri olaylardan bir tanesi de “Konya mitingi” yada Konya da yapılan “Kudüs Mitingi” idi. O mitingle ilgili olarak bir şeriatçı kalkışma dan söz edecekler ve ülkeyi şeriatçılardan da kurtardık diyeceklerdi.

Daha sonra şeriatçılarla canciğer kuzu sarması oldular. Gözaltına alınan 650.000 kişi içinde kaç tane şeriatçı var diye sorsanız cevabım 100 kişiyi geçmez şeklindedir. Genel Kurmayın gizli evrakları içinde bile bu sayı 30 civarındadır. Hatta Genelkurmay evraklarında her cezaevine bir veya birden fazla imam atanması teklif edilmiş ve kabul edilmişti. Yattığım Cezaevlerinde imamlarla çok karşı karşıya geldim. İlim ve irfandan yoksun şeriatçılar bize ilim irfan öğretmek için gönderilmişlerdi. Bize anlatmaya çalıştıkları Yahudi düşmanlığı, Ermeni düşmanlığı, Hristiyan düşmanlığı, Kadın düşmanlığı ve bir çok hurafeydi. Hatırlıyorum Malatya cezaevinde kovmuş ve bir daha gelmemesini söylemiştik. Sonra da gelemedi zaten.

Daha sonrasını hatırlayalım. Faşist Kenan Evren’in meydanlarda Kuran dan alıntılar yaptığını, Kendisinin bile Hoca çocuğu olduğunu, Din derslerini zorunlu hale getirdiğini, İmam Hatiplerin çok yoğun bir şekilde çoğaltıldığını, İmam Hatip mezunlarının Milli Eğitimde ve bir çok kurumda yöneticilik görevlerine atandığını hatırlayın.

Şeriatçı “Rabıta” örgütünden mali kaynak sağladığını, Bu kaynakla bu günkü şeriatçı kadroların yetiştirildiğini, Yurt içinde ve yurt dışında rabıtadan gelen kaynaklarla şeriatçı altyapının oluşturulduğunu hatırlayın. Şeriatçı kadroların bu gün işbaşına gelmesinin ana nedenlerinden birisi 12 Eylül Faşist darbesi olduğunu ne çabuk unuttunuz.

Hatırlıyorum Faşist Kenan Evren’in yurt gezilerindeki konuşmalarına karşılık bir devrimci örgütün cevabi bildirisinden “ Zonguldak’ta İşçi çocuğu, Ankara’da memur çocuğu, Konya’da hoca çocuğu olduğunu söylüyorsun. Biz senin ne çocuğu olduğunu biliyoruz” bir pasaj hatırlıyorum. Gerçektende ne çocuğu olduğu waşhington’dan “Bizim çocuklar başardı” diye ilan edilmişti.

O zaman da Eğitim şeriatçılara teslim edilmişti, bu gün de öyle. O günler ve sonrasını yine aynı kaynaktan beslenen Turgut Özal ile birlikte dizayn

etmişler di. O zaman da şeriatçılar korunup kollanıyor ve ülkenin geleceği teslim ediliyordu. Bu gün de.

Milli Eğitim Bakanlığı ve Ensar Vakfı, Birlik Vakfı ve İlim Yayma Cemiyeti ile yapılan üç protokolü bir inceleyin lütfen. 12 Eylül’ün ayak izlerini görürsünüz.

Hatta Çocuk tecavüzleri ile gündeme gelen ve mahkeme kararları ile belgelenen Ensar Vakfı’na nasıl ayrıcalıklar tanındığını görün. Ensar Vakfı süresiz olarak Milli Eğitim bünyesine katılıyor. Eğer vakıf istemezse protokol sona erdirilemiyor.

Milli Eğitim’in yapması gereken sosyal, sanatsal, kültürel, sportif, bilimsel, teknolojik etkinlik ve seminerler, proje çalışmaları, yarışmalar ve teknik kurslar bu üç şeriatçı vakıf ve cemiyete devrediliyor. Üstelik parasını da devlet ödüyor. Konu bu kadarla da sınırlı değil. Öyle bir protokol yapmışlar ki sınırı yok, ucu açık.

Bundan sonra müfredatı bile bu şeriatçı vakıf ve cemiyetler belirleyecek. İstedikleri her şey veriliyor. Para, liyakat, arsa, devletin tüm imkânları arkalarında olacak. Sonra “Ne istediler de vermedik” sözünü söyleyebilmek için.

12 Eylül AKP Eliyle sürüyor diyoruz. Hem de yeniden tahkim edilerek. Daha dün bir cemaat’in darbe girişiminde bulunduğu ülkemizde yeni Cemaatlerin önünün açılması, geleceğimizin onların “şefkatli kollarına” bırakılması, darbe ve darbecilik konusuna, darbe ve şeriat konusuna tekrar dikkatlerin çekilmesi gerektiği inancı uyandırıyor.

Dün CNN de izlediğim itirafın ete kemiğe bürünmüş halidir bu. Adamlar yeni bir şeriatçı devlet kuruyor.

Hüseyin Esentürk