10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü” olarak kutlanıyor. Ama çok yaygınlaşmış değil. Oysa bugünlerde sadece Artvin’de yaşayan bizlerin değil, ülkenin hatta dünyanın, kısaca herkesin “Ruh” sağlığı tehlikede. Bunun nedeni de çok hızlı değişen gündem, yaşanan olaylar, gelişmeler, teknolojinin beraberinde getirdiği olumsuzluklar, insanların kalabalık içinde yalnızlaşması ruh sağlıklarını ciddi anlamda bozmuş durumda. Bugünlerde herkesin ağzında sık sık duyacağınız bir cümle var.” Allah’ım sen aklıma mıkayeyet ol!” Bu aslında ruh sağlığının geldiği son noktayı anlatan alarm cümlesidir. Ruh sağlığınız S.O.S veriyor. Nasıl olmasın ki? Ekonomik kaygı, gelecek kaygısı, Sosyal varlık olan insanların bireyselleşmesi, bencilleşmesi. Bananeci olması..

Siyasi kaygı; Eğer benden değilsen , yoksun algısının verdiği korku. Bu durumda hiç birt işe giremezsin, kimse senin nasıl yaşadığına bakmaz. Adeta ölüme terkedilirsin. Kendini geçersin, aileni geleceğini , ülkeni, milleti düşünmeye başlarsın. Sonuç Ruh sağlığının bozulmasına gider.

10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı günü” Bugünü bir çok il, ıskaladı. Ama Manisa’da kutlandıKonuyla ilgili basın açıklaması yapıldı. Türkiye Psikiyatri Derneği Manisa Şube Başkanı Uzm. Dr. Selin Demet, “Dünyada 300 milyondan fazla kişi depresif bozukluklar, 250 milyondan fazla kişi kaygı bozukluklarından mustarip” dedi

İlki 1992 yılında kutlanan Dünya Ruh Sağlığı Günü dolayısıyla Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi önünde bir basın açıklaması düzenlendi. Basın açıklamasını okuyan Türkiye Psikiyatri Derneği Manisa Şube Başkanı Uzm. Dr. Selin Demet, “10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Gününde ülkemizin ve dünyanın önemli ruh sağlığı sorunlarının, ruh sağlığı politikalarının ve ilişkili konuların yeniden toplumun ve kamuoyunun gündemine taşınması, farkındalık oluşturulması ve çözüme kavuşturulması amaçlanmaktadır. Bu yıl Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü teması ‘İş Yerlerinde Ruh Sağlığı yani Çalışanın Ruhsal İyilik Hali’dir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada 300 milyondan fazla kişi depresif bozukluklar, 250 milyondan fazla kişi kaygı bozukluklarından mustariptir. Her iki hastalığın neden olduğu üretkenlik kaybının dünya ekonomisine olan maliyeti bir trilyon Amerikan dolarından fazladır. İşsizlik, ruhsal hastalıkların oluşumu için bir bilinen bir risk faktörüdür.

Ancak olumsuz bir iş yaşamı da fiziksel ve ruhsal hastalıkların meydana gelmesine geniş bir zemin hazırlamaktadır. Olumsuz iş yaşamı, depresyon ve kaygı bozuklukları dışında alkol madde kullanım bozuklukları, devamsızlık, tükenmişlik gibi üretkenliği derinden etkileyen sonuçlar doğurabilmektedir.” dedi. ABD’de her iki çalışandan biri mobbinge uğruyor Amerika Birleşik Devletlerinde çalışanların yüzde 49’unun yakın ve uzak geçmişte mobbinge maruz kaldıklarının bildirildiğini aktaran Demet, “25 Avrupa ülkesi genelinde yapılan çalışmada iş yerinde psikolojik tacize uğrama oranı yüzde 5 olarak belirlenmiş ve son bir yıl içinde her 20 kişiden birinin iş yerinde psikolojik tacize uğradığı bildirilmiştir. Ülkemizde 2012 yılında yapılan mobbing (bezdiri, psikolojik taciz) araştırmasında iş yerinde mobbinge uğrama oranı yüzde 10 olarak belirlenmiştir.

Bu raporda en sık görülen mobbing türleri, birinci sırada yıldırma ve yıpratma, ikinci sırada kapasite üzerinde iş yükleme, üçüncü sırada ise alay etme, küçük düşürme, hakaret olarak belirlenmiştir.” Çocukların çalışması riskleri artırıyor Türkiye’de 15-17 yaş arasında çalışan 708 bin çocuk bulunduğuna dikkat çeken Demet şunları söyledi: “Çalışan her 5 çocuktan 4’ü kayıt dışı olarak çalıştırılmaktadır. Çalışan çocukların sadece yarısı okula devam edebilmektedir.

2016 yılında 56 çocuk işçi iş cinayeti sonucunda hayatını kaybetmiştir. Erişkinlere göre düzenlenmiş çalışma ortamlarında çocukların deneyimsiz, meraklı ve fiziksel olarak yetersiz olmaları sonucunda iş kazası yaşama riskleri erişkinlerin iki katıdır. Çalışma hayatı çocuğun gelişimi için gerekli olan temel bedensel, sosyal, zihinsel ve duygusal gereksinimlerin karşılanmasını engellemektedir. Ailesinin gözetiminden uzak biçimde çalışmak zorunda kalan çocukların fiziksel ya da psikolojik şiddete maruz kalma riskleri artmaktadır. Sokakta çalışmak zorunda bırakılan çocuklar hem fiziksel hem de cinsel istismar açısından daha büyük risk altında kalmaktadırlar.” Dedi.

Son olarak Normal davranış ile anormal davranış arasındaki farkı yazdıktan sonra bugünü noktalayalım.

NORMAL DAVRANIŞ: Normal davranış, belirli doğal ve toplumsal ortamlarda, dıştan ve içten gelen belirli şiddet ve süredeki uyaranlara, insanın alışılagelen, düzgün, doğru, kurala uygun biçimde cevap verilmesi, tepki göstermesidir.

Duygusal sağlığı yerinde olan insanların özellikleri şunlardır :

Gerçekliği doğru bir biçimde algılamak. Kendi güdülerinin ve duygularının farkında olmak. Davranışlarını kontrol altında tutabilmek. Kendi değerlerini takdir etme ve grup tarafından kabul edildiğini hissetmek. Sevecen bir şekilde ilişki kurabilmek Yeteneklerini üretken alanlara yönlendirebilmek

ANORMAL DAVRANIŞ Anormal davranış ise belirli doğal ve toplumsal ortamlarda dıştan ve içten gelen belirli şiddet ve süredeki uyaranlara, insanın alışagelenin dışında hatalı, kurala uymayan, uygunsuz cevap vermesi tepki göstermesidir. Kişinin anormal davranış gösterip göstermediğini şu ölçüleri kullanarak anlayabiliriz . Davranışları çevresindeki insanların hoşgörü sınırını aşıyorsa

İnsanlarla ilişkileri ve iletişimi bozulmuşsa Kendisinden beklenen beceri ve başarıyı göstermiyorsa Davranış, tutum ve düşünceleri gerçek dışı kabul ediliyorsa bu kişinin anormal davranış gösterdiğini söyleyebiliriz.

UYARI : Her akıl sağlığı bozulmuş kişi anormal davranır ama her anormal davranış gösteren kişi akıl hastası değildir. Bir kişiye akıl hastası tanısı koyabilmek için anormal davranışların ruh hastalığının bilinen belirti, bulgu ve yakınmalarına uyması ve belirti bir şiddet ve sürede devam etmesi gerekir.

Siz siz olun en büyük sermayeniz olan aklınıza mukayyet olun.. İyi hafta sonları,

ESEN KALIN