Rasim Yılmaz
3 Ekim 2017
rasimyilmaz08@hotmail.com

Hafızam beni yanıltmıyorsa, 21 Temmuz 1977 – 5 Ocak 1978 yılları arasında işbaşında kalan 2. MC hükümeti döneminde şiddet eylemlerinin had safhaya ulaştığı, bu şiddet olaylarında MHP’nin adının öne çıktığı, iktidarın sol ve emek cephesi üzerindeki baskılarının yoğunlaşması  sonucu CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’i “faşist” diye suçlamıştı. Alparslan Türkeş,  Ecevit’i, bu iddiasını ispatlamaya çağırmıştı; Ecevit hakkında hakaret davası açmamıştı.

Doğru ya da yanlış, ben de Ecevit ile aynı düşüncedeydim. Şimdi düşünüyorum da ya Türkeş, dava açmış olsaydı ve sonuçta mahkeme Türkeş’in “faşist” olduğuna hükmetseydi neler olurdu? Mahkeme kararıyla “tescilli faşist!”  Nasıl ama?

Geçtiğimiz günlerde Tekirdağ’ın CHP’li Belediye Başkanı Ekrem Eşkinat, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “faşist diktatör” dedi diye hakkında TCK’nin 299. maddesini ihlalden (Cumhurbaşkanına hakaret) ceza soruşturması başlatılmış.

Partisinin bir belediye başkanını desteklemek amacıyla, CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan da Belediye Başkanının sözlerini tekrarlayarak Erdoğan’a “faşist diktatör” dedi.

Bunu duyan İçişleri Bakanı durur mu? “Bunun hesabı sorulur.” diyerek Tezcan’ı azarlayıcı ve tehdit edici bir tavır takındı…

Hükümet sözcüsü Bekir Bozdağ ise daha ileri gitti; “Bu terbiyesizliktir, arsızlıktır. Türkiye’deki tek faşist parti CHP’dir; bu yapılan, edepsizlik, ahlaksızlık, terbiyesizlik, akıl ve ruh sağlığı sorunu olan insanların yapacağı şeydir.” dedi. Hızını alamadı, şunları da ekledi sözlerine: “Türkiye’de bir faşist olsaydı Tezcan böyle bir cümle sarf edemezdi; aklının ucundan dahi geçiremezdi. Bu bile Türkiye’de faşizmin olmadığının en büyük ispatıdır.”

Savcılık da oldukça hızlı davrandı, Tezcan hakkında hemen soruşturma başlattı. Diyorum ki acaba bu savcılık, Bekir Bozdağ’ın sözünü boşa çıkarmak için midir ki soruşturma açıyor?

Nice yıllar önce öğrendiğimize göre;  “faşist, goşist, revizyonist, diktatör, liberal, demokrat, sosyal demokrat,  sosyalist, komünist, gerici” gibi sözcükler siyasal kavramlardır. Bu kavramlardan hoşlananların, hoşlanmayanların, alınanların, hatta bu sözcüklerle anılmaktan gurur duyanların ya da karşı çıkanların olması elbette ki çok doğaldır. Siyasal yaşamın içinde etkin bir biçimde yer alanalar, bu tür yakıştırma ve değerlendirmelere tahammüllü olmak durumundadırlar. İşte yukarıda sözü edilen, Türkeş’le Ecevit arasındaki olay, buna iyi bir örnektir. Bu olay yargıya götürülmemiş, konunun yalnızca ispatlanması istenmiştir. Bu, siyasal bir olgunluktur.

Yani birisine bu yakıştırmalardan ötürü hakaret edildiği kanısını taşımıyorum. Oysa Bozdağ, Cumhuriyeti kuran bir partiye, CHP’ye “faşist” demiş, bilerek ve isteyerek hakaret etmiştir. Tezcan’ın sözleri bir hakaretse, Bozdağ’ın sözleri de hakaret sayılmalıdır. Buna göre bütün CHP’liler Bozdağ hakkında davacı olmalıdır…

Bozdağ, CHP’ye dedikleriyle yetinmemiş, “edepsiz, arsız, ahlaksız, terbiyesiz”, akıl ve ruh sağlığı yerinde olmayan” diyerek Tezcan’a en büyük hakaretlerde bulunmuştur. Bu da karşılıksız kalmamalıdır. Bence Bozdağ’ın bu aşırı tepkisi, AKP’nin  Genel Başkanı Erdoğan’a şirin gözükmek isteyen bir ruh halinden ibarettir.

İktidarı ya da bir partiyi eleştirmek suç oluyor; ama iktidar sahiplerinin herkese hakaret etmesinin hoş görülmesi isteniyor!… Böyle bir şey olabilir mi? Kendilerini çok demokrat görenler; demokrasilerde böyle çarpıklık  söz konusu mu?

Sayın baylar, her eleştiriyi dava konusu yaparsanız, birilerinin size faşist demesine gerek yok; siz zaten faşist olduğunuzu kanıtlamış oluyorsunuz.

Biz faşizmi, faşist diktatörlük uygulamalarını Hitler, Mussolini, Salazar, Franco, Pinhocet, Saddam gibilerden biliyoruz. Ülkemizde ise 12 Mart darbesinin, 12 Eylül öncesindeki MC döneminin ve 12 Eylül darbesi sonrası uygulamalarının, bu dönemlerdeki faşizmin ve faşist diktatörlüğün yakın tanığıyız…

Bir de sıkça deniyor ki; “Seçimle gelen diktatör olur mu?” Bunu söyleyenler bizim kadar iyi bilirler ki; Hitler, Mussolini, Saddam gibileri de yüksek halk desteği ile iktidar olmuşlardı! Dememiz şu ki;  “Halk faşist diktatör seçmez. Gücüne ve hırsına yenik düşenler süreç içerisinde faşist yöntemlere başvururlar. Faşist diktatörler genelde seçimle gelir ama seçimle gitmezler.”

Eğer iktidar sözcüleri “faşist” benzetmesini kabul etmiyorlarsa  (ki bizlerin de talebi demokratça davranmalarıdır), dava açmak, tehdit etmek, küfretmek yerine, siyasal olgunluk içerisinde, demokratça davranmaları gerekmektedir. Yoksa, gerçi olmaz ya, mahkeme söyleyeni haklı bulursa; benden söylemesi; aleme ibret “tescilli faşist” olarak tarihe geçmek de vardır!…