Bugün Karadeniz’in hırçın çocuğu Kazım Koyuncu’nun  doğum günü. Yaşasaydı, 46 yaşında olacaktı.

 İyi ki doğdun Kazım diyelim ve sözü Kazım Koyuncu’ya bırakalım:

 * Ben bir müzisyenim, ondan sonra biraz Karadenizliyim, ama hepsinin ötesinde ben bir devrimciyim. Ve gerçekten doğru bildiğim bir şeyi en azından çok zorlanırsam ortaya koymaktan çekinmem.

* Baba ben yıkıcıyım ama
kendini bilmez değilim
yaşamak istiyorum sadece
kendi savaşlarım uğrunda

* Bütün dünyanın, bütün toprakları hepimizindir. Bütün şarkılar, dünyadaki tüm insanlarındır. Tüm topraklarda memleketimizdir.

* Kaldırın, kaldırın gözlerimden, şu sisini yüzyılların, bir çocuk gibi görmek istiyorum, her şeyini dünyanın.

* Savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlamak için savaşmak zorunda değiliz.

* Devrimi düşlüyorsan ona göre yaşarsın. Yürüyüşün farklı olur. Bakkala, manava başka türlü davranırsın. Bunun için sana kimse puan yazmaz tabii ama anlarlar. Orada birisi farklı yürüyordur.

* Birbirimizi anlamamız için, aynı dili konuşmamıza gerek yok, ezildikten sonra, hepimiz aynı şarabız.

* Yüz sene daha yaşasam, yapsam, yapsam, yapsam hep yapsam yine eksik gideceğiz. Ne kadar eksik gidersek hayatta yapacak o kadar çok şey bırakırız.

*Bir şey ürettim ben, üç beş kişilik şey değil, sevgi denen şey herhalde.

* Trabzonspor’u tutmak sadece o yörenin çocuğu olmakla açıklanabilecek milliyetçi bir davranış değildir. Benim için Trabzonspor, en güçlülere karşı koyan ve herkesi yenen hayali kahramandı. Öyle bir kahramandı ki statükoyu bile devirmişti.

* Bütün savaşlardan beter bir savaş. Saklanacak yerin yok. Ne yer, ne gök, ne de suyun altı.

* Birkaç aylık ömrün var… Soruyorsun kendine, ‘Ne götürmek istiyorsun?’ Para yok işine yaramaz. Can kalıyor elinde, can nedir, uyur, gözünü kapatır gidersin. İyi ki mülkiyetten bu kadar uzakmışım. Şimdi gitmemem için, asla ölmeyi düşünmemem için bir sebep var. Acayip bir sevgi var.

* O çayı içen biri geri zekâlıdır. Ben kendi zekâmla ve felsefemle ölümü, hayatı uzatabilirim, kısaltabilirim, her şeyi yapabilirim. Peki benim köyümdekiler, anasının kuzusu çocuklar, 16 yaşındaki kız o neyi düşünsün, hangi felsefeyi düşünsün? Onun annesi hangi felsefeyle acısını yumuşatsın? Sen kimsin, o acıları onlara tattırabiliyorsun? Bu ülkenin politikacılara, yalancılara ihtiyacı yok. Kendi onuruna sahip çıkmış, kendi kişiliğine sahip çıkmış haline ihtiyacı var.

* Yerim yurdum yoktur benim, dünyada bir yerdeyim

* Çok fiyakalı bir hastalığa yakalandım baba

* Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar ‘a, ateş hırsızlarına, Ernesto “Çe” Guevara’ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler Dünya.