Et oyununu bir anlasa bu halk, tek bir kişi dahi Recep Tayyip Erdoğan’a oy vermez.
AKP ülkeyi satıyor.
Hemde çok yönden satıyor.
Müslümanım diyor satıyor.
Türk’üm diyor satıyor.
Şimdi de Atatürkçüyüm diyor satıyor.
Ama satıyor.
Aslında satarken Recep Tayyip Erdoğan yalnız değil. Adnan Menderes ile başlayan süreç devam ediyor.
Satıyor dedim de içini dolduralım bari. Nasıl satıyormuş görelim.
Aslında belki de akılları ermiyor, belki de böyle gelmiş böyle gider diyerek emperyalizmin yayılmacı politikalarına teslim olmuşlar da olabilir.
Hani her yörenin kendine münhasır giysileri vardı. Yöresel kıyafetler diyoruz buna. Öyle öğrettiler.
Onları şimdi giyen var mı?
Neredeyse yok.
Folklor ekiplerinde ancak görebiliyoruz.
O elbiseler sanayinin özelleşmesiyle ve sonucu olarak yöresel terzilerin iflas etmesiyle tükendi.
Böylece fabrikasyon tek tip insan yarattılar. Herkes bir kaç tekstil fabrikasında dikilen elbiseleri giyiyor. Terziler ise emekçi sınıfına dahil oldu.
Nerde?
Tabi ki kentlerde.
Sanayinin özelleşmesiyle ülkemizdeki devletin mallarının nasıl yağmalandığına çoğumuz tanığız. Kıymetli arazilerde kurulan fabrikalar satıldı ve işsizler ordusu yaratıldı ülkemizde.
İşsizler ordusu yaratılmasına rağmen köyden kente göç adeta teşvik edildi. Oysa mevcut insanları kent besleyemezken köylerden kente göç teşvik edildi.
Türkiye BM’ye, NATO’ya üye olduğunda bel kemiği kırıldı.
Oraya sokanlar bellidir.
Şimdi de damarları kurutuluyor.
Son vuruşları vuruluyor.
AKP ülkeyi komple satıyor.
Kardeşlerin arazilerini bölmemesi, hisse hisse pay edilmesinin yasasını direktiflerle yapıp meclisten geçirmişlerdir.
Çünkü 1950 yılında başlayan planın sonuna hızla ilerliyoruz.
Hani cumhuriyetin göz bebeği fabrikaları nasıl ki iflas ettirmek için yoğun çaba edip iflas ettirdiler ve sonra da “devletin sırtında bunlar yük” diyerek sattılar, aynı politika yaşamın her alanında sürüyor.
Şu an gündemde tarım ve hayvancılık var.
Bu iktidar Zeytin ağaçlarını kesti, kayısı ağaçlarını kesti, fındık ağaçlarını kesti, çay bahçelerini imha etti, şeker pancarı tarlalarını nadasa bıraktı, tütün, tahıl, mısır ve diğer ürünleri ekmeye kota getirdi.
Kota talimatını kim verdi?
Sen tarlanı ekme diyen kim?
Üretme, malını bize satma ama bizden mal al diyen güç kim?
Recep Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması gereken sorudur bunlar.
Altyapısı olmayan kentlere hayvan sürüsü gibi insan yığan kim?
İş ile evin yolundan başka yer bilmeyen kentlileri yaratan kim?
Akşama kadar anası ağlayarak çalışan akşam evine geldiğinde tek eğlencesinin televizyon olduğu yaşamı dayatan kim?
İşsizler ordusu yaratıp, kentin bir yerinden diğer yerine gitmeye parası olmayan ve evlere hapsedilen halkı yaratan kim?
Yaşamın girdabında kıvranan psikolojisi darmadağınık olan halkın önüne uyuşturucuyu koyan kim?
Bu pislik yaşamdan kurtarsa kurtarsa Allah kurtarır diyerek eline kur’an, başına takke, eline tespih verip dualarla, ibadetle kurtulacağını salık veren kim?
Yahu sen 16 yılda bir tane fabrika yaptın mı?
Sana fabrika yapma diyen kim?
Kim bu alçak politikaları uygulaman için talimat veriyor.
Açıkla, kim?
Şimdi Trakya’da minyatür bir tarım bölgesi yaratıyorlar. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi de ortak bu projeye… Zaten emperyalistler bir yerel kurumla giriyorlar sömürü ağını örerken. HES’lerde de öyle, Maden sahalarını yağmalarken de… Sonra hepsini satın alacağını biliniyor.
Kısacası göçlerle Türkiye’yi İstanbul’a yığmaları öyle sıradan bir olay değil.
Orada kuracakları tarım üssünden İstanbul’un yiyecek işini çözecekler. Çünkü burası serbest bölge olacak, dünyanın bütün GDO’lu yiyecekleri oraya, oradan da İstanbul’a aktarılacak.

Birde İstanbul’un etrafında besi çiftlikleri kurulmaya başlandı.
Et o yüzden konuşuluyor bu günlerde.
Köylüler üretim yapıyorlardı. Et balık kurumuna herkes hayvan satıyordu. Et Balık Kurumu da ülkenin et ihtiyacını sorunsuz karşılıyordu. Et Balık Kurumunu sattılar. Köylüleri mal cambazlarının eline teslim ettiler. Onlarda alabildiğine yok pahasına mal almaya başlayınca köylü üretimden vazgeçti.
Talep çoğalınca da devreye uluslararası şirketler yani dünya kartelleri girdi.
Hükümetin de “ucuz et” yalanı ve üç kağıtçılığı gündemin birinci maddesi oldu. İki önemli market devreye girdi.
Soruyorum Cumhurbaşkanına;
O iki market kimin?
Ortakların hepsinin isimlerini eyyyy bağırmadan sakin sakin okuyun.
Market kıtlığı mı vardı da o marketler seçildi?
Yada yasalarınızı onlara göre mi dizayn ettiniz? Pardon özür dilerim yasa değildi. Yasa demokrasilerde yapılıyordu… Kanun Hükmünde Kararnamelerinizi o marketlere göre mi çıkarttınız?
Bir şey daha yaptılar.
Bu büyük suçu nasıl işlediğinizi bu halka açıklamak zorundasınız.
Trakya’da köylülerin hayvanlarını otlattıkları meraları onların elinden alıp, dünya karteli şirkete niçin verdiniz?
Kartel orada şimdi ne iş yapıyor?
Ben anlatayım, siz cevap verin en iyisi;
Trakya limanlarına hayvan yüklü gemilerin gelip büyükbaş, küçükbaş hayvanları yıkıp o köylülerin elinden alınan merada yapılan çiftliğe gidiyor mu gitmiyor mu?
Angos hayvancılık Gıda San. Tic. Ltd.Şti, 1985  yılından bu yana dünyanın dört bir yanında canlı hayvan ve entegre tesisleri alanında faaliyet gösteren Hijazi &Ghosheh Co.Ltd. Şirketinin Türkiye ayağı olarak hizmet vermektedir.
Ülkemizdeki ayağı Angos Hayvancılık 2010 yılı itibariyle ülkemizde faaliyete başlamış ve ülkemizdeki kanunlara direkt müdahil olabilmekte. Bu şirket 30.000 Büyükbaş, 100.000 Küçükbaş kapasiteli canlı hayvan ithalatı ve ihracatı yapma yetkisi var. Bu sadece Çorlu ayağıdır…
Tekirdağ Ulaş’ta 16.000 Büyükbaş, 75.000 Küçükbaş kapasiteli bir çiftliği daha bulunmaktadır. Ayrıca Balıkesir, Gaziantep, Mersin, İzmir ve Sakarya’da kiralanmış olan çiftliklerde 100.000 Büyükbaş, 140.000 Küçükbaş kapasiteli çiftlikleri mevcuttur. Ülkemizde bir kaç defa devir yaptığını düşünürsek ciddi manada pazara hakim bir şirket ki bu şirket Ürdün merkezli bir şirkettir. Bu şirketlerin ülkemizde ki Türk silahlı Kuvvetlerinden daha korunaklı oldukları da yine yerel gazetecilerle gözlemlenmiştir.
Bu şirketlerin en belirgin özellikleri hayvanları dar alanda muhafaza etmeleri. Çeşitli kimyasalarla çok et vermelerini sağlamaları, bütün etlerinde GDO olması…

İşte bu şirketler ülkemizdeki hayvancılık politikalarını belirliyorlar. O etleri pazarlamakta AKP üyelerinden müteşekkil oluşturulan şirketler aracılığıyla “ucuz et” yutturmacasıyla sürdürülüyor.
Tüm bunların yaşandığı ülkede o ülkenin Cumhurbaşkanı ülkeyi başka gündemler yaratarak bu gerçeklerin üstünü örtüyor.
Eyyy diye bağırmak yerine emperyalist ülkeler ile her türlü ticaret anlaşmaları yeniden gözden geçirilmeli, ülkemizi rencide eden kanunları ve anlaşmaları iptal etmeli, kapitalizmin dayattığı 65 yıllık serüvenine ülkemizde son verilmeli…
Eyyyy bağıracaksak, Atatürkçüysek eğer, onun kurduğu fabrikaları kamulaştırarak yeniden toplumun hizmetine sunmak gerek…
Fabrikaları modernleştirmek yerine satarsanız böyle oyuncak olursunuz elin alemin elinde. Ülkenin Cumhurbaşkanı kalkar et almaya başka ülkeye yalvarmaya gider, sonra saman almaya gider, sonra ot, tahıl, ve belkide hıyar…
Kentlerde ki fazla nüfusu köylere geri yollayacak politikalar devreye sokulmazsa ülke büyük tehlikededir.

Aksi taktirde bu ülke halkı sana fazla geliyor der yine o akıl hocaları, sende bu halkı tavuk gibi itlaf edersin. Böyle giderse ülkenin varacağı nokta budur.
“Hıyar değil, faizzzdir faizzzz” derken bile tarım küçümsenmiştir. Bu ülke tarım ile yıkılıyor. Sanayimiz zaten yoktu veya azdı, tarım ile ayaktaydı, maalesef AKP ile dizleri kesildi. Hızla da yukarı doğru çıkıyor. İt ayağı kurt ayağı derken, et ayağı ot ayağı gündemde…