asim Yılmaz
20 Aralık 2017
rasimyilmaz08@hotmail.com
1.BÖLÜM
“Mutluluk durağında bekleyen saat yaptım
Hayalinle süsledim bulutlardan at yaptım
Dokudum ilmek ilmek alevden kanat yaptım
Hadi atla terkime kafdağını aşalım
Sevda denen sınavda ankayla yarışalım”
Ozan İsyani ( Salih Altun)
10 Aralık günü Ankara Şavşatlılar Derneği, Şair-yazar Sayın Salih Altun (İsyani) ve şair Sayın Yalçın Temiz(Kaçkari) ile bir söyleşi organize etti. Bu söyleşinin sunumu görevi ise bana verilmişti. Salon tamamen dolduğu gibi, birçok insan söyleşiyi ayakta izlemek durumunda kaldı.
İki saati aşkın süre boyunca; insanlar nefeslerini tutup, şairlerimizin bir sonraki okuyacağı şiirini coşkulu alkışlarıyla karşıladı.
Etkinliğin haberini, söyleşiye Artvin’den gelerek katılan arkadaşım gazeteci Sami Özçelik yazdığı için söyleşi ile ilgili ayrıntıya girmeyeceğim. Ancak okurlarımla şairlerimiz hakkında kısa bilgiler ve onların birkaç şiirini paylaşmak istiyorum. Yazımın 1. Bölümünde şair-yazar Sayın Salih Altun’u, 2. Bölümünde ise şair Sayın Yalçın Temiz’i anlatmak istiyorum.
YAZAR VE BİR İSYAN OZANI SALİH ALTUN (OZAN İSYANİ)
Salih Altun kimdir?
1954 yılında Artvin, Şavşat Köprüyaka (eski adı Carat) köyünde doğdu. İlk ve ortaokulu Şavşat’ta, yüksek öğreniminin ilk ayağını Erzurum Kazım Karabekir Eğitim Enstitüsünde tamamlayarak 1976’da öğretmenliğe başladı.
Bir süre sonra Şavşat Milli Eğitim Müdürlüğüne atandı. Daha sonra Ankara Hukuk fakültesine girerek 1989 yılında mezun oldu. Avukatlık mesleğini yapabilmek için Milli Eğitim Müdürlüğünden ayrılarak öğretmenliğe geri döndü.
1992 yılından itibaren öğretmenlik ve avukatlık mesleğini beraber yürüttü. 2003 yılında ise öğretmenlik mesleğinden emekliye ayrıldı.
Salih Altun, eğitimle ilgili çok sayıda yardımcı yayın hazırladı. Yine değişik yayın organlarında şiirleri ve yüzlerce köşe yazısı yayımlandı.
Sayın Altun, yazın hayatıyla ilgili ilk ürünlerini şiir türünde verdi. Birçok şiiri antolojilerde, çeşitli gazete ve dergilerde yayımlandı.
Edip Cansever’in; “İnsan doğduğu ve yaşadığı yere benzer” sözünde anlamını bulduğu üzere; Sayın Altun’un da doğduğu yer Şavşat’a benzediğini söyleyebiliriz. Çünkü o, cömert Şavşat doğasının koynunda doğmuş, yağmurla, çamurla, güneşle, rüzgârla dostça mücadele ederek büyümüş. Bundandır onun barışçı, hırçın ve isyankâr oluşu.
Yine bin bir türlü masalları dinlerken uyuyup, bin bir türlü hayallerle uyanan, uzun kış gecelerinde halk âşıklarını dinleyerek büyüyen bir çocuk…
Büyüdükçe gözleri daha iyi gören, kulakları daha iyi duyan…
Durmadan okuyan…
Okudukça dolan…
Doldukça çağlayan…
Çağladıkça isyanı büyüyen…
İdeal sevgilere adanan romantik şiirlerle dolup taşan…
Kendi deyimiyle; “Gülerken değil ağlarken çağlayan…”
O, çağlayıp taşarken, ülkeyi sarıp sarmalayan yolsuzluklara, yoksulluklara, ikiyüzlülüklere, karşı kabına sığmayan, giderek kendisiyle birlikte isyanı büyüyen ak saçlı bir aydın, hukuk adamı, Şavşatlı, üstelikte öğretmen!…
Dedik ya, kendisiyle birlikte isyanı büyüyen, giderek isyanı kimlikleşerek “İsyani” mahlasıyla taşlama türünde isyan şiirleri yazan gözü karadan da kara bir ozan, Ozan İsyani…
Ozan İsyani’nin basılmış “Bul Tamamla” ve “Şiirli Bilmeceler” adlı 2 adet çocuk kitabı,
“Çünkü sen Yoktun” adlı şiir kitabı
ve hayalinde yarattığı bilge kadın “Tütiya Bibi Mektuplar” adlı 4 kitabı yayımlandı.
İŞTE ŞİİRLERİNDEN BİRKAÇ ÖRNEK:
OY BABO…!
Nicedir hayırlı değil gidişler
Bu toplum derinden hasta oy babo
Memlekette hukuk tersine işler
Suçlu serbest sen mapusta oy babo
Ölüden hayır yok susuyor sağlar
Çaresizim bu dert sinemi dağlar
Adalet elinden hürriyet ağlar
Savcı olmuş büyük usta oy babo
Unutuldu yazık bütün yeminler
Ulema şeytanın sözünü dinler
Yaşayan bir ölü olmuş müminler
Münafık oturmuş posta oy babo
Âşıklar pirinden destur almışım
Deryalara pusulasız dalmışım
Düşmanın merdine hasret kalmışım
Güvenemez oldum dosta oy babo
Haksızlığa alkış tutan hergele
Dilerim senin de başına gele
Dilin mi tutuldu bir konuş hele
Sen ne dersin bu hususta oy babo
Güler sana ahırdaki eşeğin
Ha gitti ha gider bitli döşeğin
Bil ki affedemem o güne değin
Uyan da hakkını iste oy babo
İSYANÎ put yıkıp saflar bozuyor
Bunca yıldır gerçekleri yazıyor
Namussuzlar şişinerek geziyor
Namus çok zamandır yasta oy babo
KENDİMİ TARİF
Bir ırmak misali bendine tutsak
İçinde çırpınan yazan biriyim
Nice yıllar var ki kendine tutsak
Kafesi sırtında gezen biriyim
Kolay ermek için her muradına
Kul olanın şair demem adına
Eller eğilse de ben inadına
İsyankâr şiirler dizen biriyim
Eğri bir dünyada düzün uğruna
Küle gizlediğim közün uğruna
Adayıp kendini özün uğruna
Kalıptaki benden bezen biriyim
Gafil kullar olmasa da farkında
Meram varsa öğrenilir kırkında
Destursuzca dönen zaman çarkında
Nefsini öğütüp ezen biriyim
Dertli gönlüm izin vermez gül diye
Dönmem geri dikenlidir yol diye
Dünya malı el ederken gel diye
Hiçlik denizinde yüzen biriyim
İlhamımı aldım yaşlı gözlerden
Tiksindim yüzüme gülen yüzlerden
Dersini öğrenip acı sözlerden
Alkışlardan hile sezen biriyim
Ebedin yolcusu bir fani kulum
Hayat kervanında yoktur bir pulum
Kördüğüm edildi bağlandı yolum
Sanmayın müşkülü çözen biriyim
Sırtımda ne varsa yükledim dile
Korktu uzak durdu dostlarım bile
Kazmasız küreksiz kalemi ile
Kendi mezarını kazan biriyim
İSYANÎ’m şiirim sözün beşiği
Yüreğim olmuştur nazın beşiği
Başımda sallanır hüzün beşiği
Baharla yarışan hazan biriyim
EY İNSANLIK
Sofrandaki lokmayı aşırdılar sen sustun
Gömüldün ocaklara fabrikada kan kustun
Hakkı düşman belledin katilin oldu dostun
=Ortaksın bu günaha ayağa kalk ey sanık
=Geldiysen üç kere vur uyanalım insanlık
Ustalık mektebinde şeytandan el aldılar
Yetimlerin malına besmeleyle daldılar
Gözlerinin önünde geleceği çaldılar
=Yaşanan rezilliğe nasıl olmazsın tanık
=Geldiysen üç kere vur uyanalım insanlık
Almak istersen eğer gönüllerde yerini
Tutsaklığa hayır de kopar zincirlerini
Bir balyoz gibi kullan nasırlı ellerini
=Ufkumuza set çeken bütün duvarları yık
=Geldiysen üç kere vur uyanalım insanlık
Muhtaç olunca aslan köpekleşti uslandı
Sırt çevirdi mertlere namertlere yaslandı
Sabır ya sabır dedik umudumuz paslandı
=Şimdi uygun zamandır saklanma ortaya çık
=Geldiysen üç kere vur uyanalım insanlık
Onurlu bir hayatın değerini bilirsen
Mezarın semadadır bu uğurda ölürsen
Parçalarsın bentleri bu tutkuyla gelirsen
=Dağlar baş eğer sana tüm yollar olur açık
=Geldiysen üç kere vur uyanalım insanlık
Davul mu çalacağız neden hâla aymazsın
Nicedir çağırırız çağrımızı duymazsın
Yoksa sen de bizleri insandan mı saymazsın
=Diplere saklanarak olmaz ki kahramanlık
=Geldiysen üç kere vur uyanalım insanlık
Nefretle yağmalandı yürekler kırık dökük
Taşımaktan yorulduk sırtımızda ağır yük
Saygı nicedir sürgün sevginin boynu bükük
=Sinsice yuva yaptı memlekette düşmanlık
=Geldiysen üç kere vur uyanalım insanlık
Tescilli şerefsizler parayla pışpışlanır
İlim-irfan taşlanır cehalet alkışlanır
Umutlanmak bedava güzel günler düşlenir
=Ufkumuzu kaplamış kopkoyu bir karanlık
=Geldiysen üç kere vur uyanalım insanlık
Savrulmuşuz dört yana olmuşuz biz avare
Kutlu bir görevin var, ancak sendedir çare
Boynu bükük mazlumlar seni arar biçare
=Kibir oturmuş tahta garibin bağrı yanık
=Geldiysen üç kere vur uyanalım insanlık
Hakları yağmalanan yetimlere kardeş ol
Isınsın ellerimiz ocaktaki ateş ol
Tan vakti mor dağlarda parıldayan güneş ol
=Aydınlat geceleri cehalete kurşun sık
=Geldiysen üç kere vur uyanalım insanlık
Pişmanlığın alevi kapımıza dayansın
Uyumaya yeminli kullar bile uyansın
Ellerinle dünyamız bin bir renge boyansın
=Mühürlü gönüllere sonsuzca dolsun ışık
=Geldiysen üç kere vur uyanalım insanlık
Elimizin tersiyle iterek sultanlığı
Tez zamanda baş tacı etmeli pişmanlığı
Kapımızdan tekmeyle kovmalı düşmanlığı
=Benlikten sıyrılmalı olmalıyız barışık
=Geldiysen üç kere vur uyanalım insanlık
Tohumlar dölsüz şimdi sütlere su katılır
Nerden eserse rüzgâr o tarafa yatılır
Bu puştlar pazarında en çok maske satılır
=Sahtesi bol her şeyin yalan-gerçek karışık
=Geldiysen üç kere vur uyanalım insanlık
Gül ummuştu hayattan dikenlere sarıldı
Boşa tıngırdar diye sazına da darıldı
Dizinde derman bitti gözler yolda yoruldu
=Nice yıldır yolunu bekler İSYANÎ aşık
=Geldiysen üç kere vur uyanalım insanlık
HEMİ
Salih Altun’ dan Ahıska ağzı ile; beddua!
Yavralsan da kapın kimsa açmasın
Elların bögrunda kalasın hemi
Başının üstundan kuşlar uçmasın
Yalağuz başına ölasın hemi
Evlat diya boyut itın tekıni
Zukumlan her vahıt ziftın pekıni
Napızara ektuğun her ekini
Posruhlar donğuzlar talasın hemi
Cigeran saplasın dostun ohuni
Ev diya bellila çoban kohuni
Yeşilluh otlamiş camuş p.huni
Derman diya başan çalasın hemi
Bu yalan dünyada kalmasın tadın
Yola çıhsın yolda kalsın muradın
Her iki cihanda silınsın adın
Dumdum kurşumuna galasın hemi
Neraya uzansan boş kalsın elın
Tıkansın boğozun tutulsun dilın
Dizların tutmasın bükulsun belın
Kaklanıp da mucrum olasın hemi
Yedi sülaleyan ohunsun sela
Tolansın tependa bin türli bela
Dilarım ki ömrun dönsun bir çöla
Suya hesret kalıp solasın hemi
Bu yollar aşilmaz tatli caninan
Kafam bozuh oyun olmaz beninan
Kaybol burdan oğraşamam saninan
Belani Allah’tan bulasın hemi
Candan sevdüguna mezer kazasın
Tez zamanda tatli candan bezasın
Dila düşup sersem sersem gezasın
Ağlanacah halan gülasın hemi
Kaşina kaşina tökulsun etın
Tuvara toslasın cümle niyetın
Sohahlara düşsun tüm zürriyetın
Yetim kuzi kimın melasın hemi
Borcinan alasın kefen bezıni
Çoluh çocuk heça saysın sözuni
Gâlan geçan kızarmiyan yüzuni
Sicah yağmurinan sulasın hemi
Peynir eritmasi kırsın dişıni
Birahmasın düşmannarın peşıni
İSYANî der gözlarinın yaşıni
Gâvur mendilinan silasın hemi
Fotoğraflar: Rasim Yılmaz – Sami özçelik – Salih Altun arşivi.
(DEVAM EDECEK)