CHP Ankara Milletvekili Dr. Murat Emir, bugün yayınlanan 695 ve 696 sayılı kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yasama yetkisinin bir kez daha gasp edildiğini; getirilen düzenlemelerle, taşeron işçilerin geçmiş haklarından vazgeçmeye zorlandığı, cezaevlerinde ABD tarzı tek tip kıyafetin uygulamaya konulduğunu ve yargıya rüşvet verildiğini belirtti.

CHP’li Emir yaptığı yazılı açıklamada, KHK’ların hem zamanlamasına hem de içeriğine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Emir’in açıklaması şöyle:

“Cumhurbaşkanı ve aynı zamanda AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tek belirleyicisi olduğu AKP hükümeti, bugün Resmi Gazete’de yayınlanan iki yeni kanun hükmünde kararnameyle (KHK) Ülkemizi demokratik yolları dışlayarak yönetmeye devam etmeyi sürdürmüştür. 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından, terörle daha etkin mücadele gerekçesiyle ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) kapsamında çıkartılan KHK’lar aracılığıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetmeye çalışan AKP anlayışı, KHK’ları amacının dışında kullanmayı alışkanlık haline getirmiştir. Daha önceki KHK’ların içeriğine ‘kış lastiği düzenlemesi’ni de ekleyecek kadar ileri giden AKP, son KHK’larla da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) yasama yetkisini adeta gasp etmiştir.

TBMM’nin tatile girmesini beklemişler!

Resmi Gazete’de bugün yayınlanan 695 ve 696 sayılı KHK’ların içeriğini değerlendirmeden önce bu iki düzenlemenin Bakanlar Kurulu’nda kararlaştırılma tarihlerine dikkat edilmesi gerekmektedir. Görüleceği üzere söz konusu iki KHK’nın Bakanlar Kurulu’nda kararlaştırılma tarihi 20 Aralık 2017’dir. 695 ve 696 sayılı KHK’ların, Bakanlar Kurulu’nda kararlaştırıldıkları gün ya da ertesi gün değil de 4 gün sonra Resmi Gazete’de yayınlanmasının amacı acaba nedir? Bunun tek bir nedeni vardır! Birileri için olmasa da bizim içim hala ve hep öyle kalacak olan ‘milletin iradesinin yansıdığı en değerli yer olan’ TBMM’nin bypass edilmesidir. TBMM’nin bütçe görüşmeleri sonrası tatile girmesi beklenmiştir. Küçük hesapların iktidarı olmaktan vazgeçmeyen ve her seferinde ‘U Dönüş’ yapmak zorunda kalan bu siyasi anlayış, böylelikle tartışmalı ve antidemokratik düzenlemeler içeren bu KHK’ların Milletin Meclisi’nde konuşulmasını engellemeye çalışmıştır. Şeffaflığın ve demokratik süreçlerin düşmanı bu anlayış, geçmişte gizli kapaklı yürütmeye çalıştıkları yolsuzluklar ve rüşvet organizasyonları nasıl deşifre olduysa bu düzenlemelerde de deşifre olmaktan kaçamayacaktır.

OHAL Komisyonu daha bir karar bile alamazken ihraçlara devam!

Yayınlanan KHK’lardan 695 sayılı olanı iktidarın basiretsizliğinin açık ve net göstergesidir. Neredeyse bir yıla yaklaşan süredir kurulan ancak daha bir tek dosyayı karara bağlayamamış olan OHAL İnceleme Komisyonu uyumaya devam ederken, kamudan yeni ihraçlar olmuştur. AKP’nin, FETÖ’yü bahane ederek kendisine muhalif görüşmeleri de tasfiye etme aracı olarak kullandığı ihraç yöntemi, bugün itibariyle açlık grevlerinin 290’ncı günde olan akademisyen Nuriye Gülmen ile öğretmen Semih Özakça için ne yazık ki kritik sonuçlara yol açma aşamasına ulaşmıştır. Bir imzayla insanların hayatlarını karatmakta zerre tereddüt etmeyenler, hala ülke yönettiğini zannetmektedir.

Taşeron işçi geçmiş haklarının üzerine bir bardak soğuk su içecek!

Yayınlanan 696 sayıl KHK ise yukarıda ifade ettiğim üzere AKP’nin, kritik düzenlemeleri toplumun tartışmasından, dolayısıyla da gündeminden kaçırma çabasına matuftur. Özellikle muhalefet partileri olarak günlerdir dile getirdiğimiz, “Taşeron işçilere kadro düzenlemesi, Meclis’te detaylı görüşülüp eksiksiz çıkarılmalı” görüşlerimize karşın konu 696 sayılı KHK uygulamaya konuldu. Düzenlemenin neden Meclis’ten kaçırıldığı, içeriğinden de anlaşılıyor. 4734 sayılı Kanun ve diğer mevzuat hükümleri uyarınca ‘personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım sözleşmesi’ kapsamıyla sınırlanan kadroya geçebilecek taşeron işçilerden bu haktan yararlanmak isteyenler, geçmiş emeklerinin üstüne soğuk bir su içmek zorunda bırakılacak. Yani, açtıkları davalardan ve/veya icra takiplerinden, tazminat ve benzeri haklarından feragat ettiğine ilişkin yazılı beyan verecek. Bunları yapsa da kadro garanti değil! Bir de sınava tabi tutulacak, geçemezse hem işinden hem haklarından olacak. Kesintisiz 16 yıllık iktidarı sürecinde 350 bin olan taşeron işçi sayısını 2 milyona çıkartarak, işçi haklarını yok eden, devlet hizmetlerini taşeronlaştıran AKP, bugünkü düzenlemelerle emekçilerle alay etmektedir.

Sözde ABD karşıtı AKP’den, eksiksiz ABD düzenlemesi!

696 sayılı KHK’nın içerdiği tartışmalı düzenlemelerden biri de cezaevlerinde tek tip kıyafet uygulaması. Söz konusu KHK’nın 103’ncü maddesiyle, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirleri İnfazı Hakkında Kanunu’na madde eklenerek, Türk Ceza Kanunu’nun ‘Anayasayı ihlal’ başlıkla 309 ile ‘Hükûmete karşı suç’ başlıklı 312’nci maddelerinden yargılanan tutuklu ve hükümlülere, ‘badem kurusu’ tulum giydirilecek. Ek maddeyle başka suçlardan yargılananların da tek tip kıyafet girmesi zorunlu kılarken, kıyafeti giymeye direnenler, üç aya kadar ziyaretçi kabulünden yoksun kalmakla cezalandırılacak. Cezaevlerinde tek tip kıyafet insanlık dışı ve aşağılayıcıdır; taraf olduğumuz uluslararası anlaşmalara da aykırılık taşıyan bu uygulamanın tek amacı, AKP’nin, gerçekte yapamadığı FETÖ ile mücadeleyi ‘sözde yapma’ şeklidir. FETÖ’cüler bahane edilerek bütün mahkûmlar peşinen cezalandırılmak istenmektedir. Bu uygulama aynı zamanda AKP’nin ABD yönetimiyle örtüştüğüne gayet uygun bir örnektir. Bugünlerde Kudüs konusunda ABD ile ilişkileri gerilen AKP, ABD’nin, Guantanamo’da mahkûmlara uyguladığı ve dünyada tepki çeken tek tip kıyafeti uygulamaya koymakta geri kalmamıştır.

Bunun adı yargıya yeni rüşvettir!

696 sayılı KHK’daki başka bir düzenleme de AKP yönetiminin ve özellikle ‘çay toplama partileri’ ile üst düzey yargı yöneticilerinin çocuklarını devletin önemli görevlerine atamayı alışkanlık haline getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ‘yargıya yeni açılımıdır’. Söz konusu KHK’nın 32 ile 42’nci maddeleriyle, Danıştay ve Yargıtay’ın yargı mercilerindeki mevcut üst düze yetkilileri ile buralardan emekli olmuşlar ve bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerinin sağlık giderleri, milletvekillerinde olduğu gibi kurum bütçesinden karşılanacak. Yargıda son sürat kadrolaşma devam ederken bu düzenleme bir hak değil, açık ve tartışmasız rüşvettir. Yargı mensupları arasında ayrım yapmak; hatta ‘sosyal devlet’ ilkesini eşitlik açısından yok etmektir. Düzenlemede, milletvekillerinin de aynı haktan yararlandığına atıf yapılması ise uygulamanın milletvekilleri üzerinden tartışılmasını sağmak amaçlıdır. Hodri meydan! Gelin bu hakkı milletvekilleri, bakanlar ve cumhurbaşkanları için de kaldıralım!”