Sağlık deyince genellikle aklımıza vücudumuz ve haliyle organlarımız gelir.

Peki, sağlık denen şey sadece vücudun ve organların fiziksel sağlığı ile sınırlı bir şey mi?

Hayır!

Çünkü, organların dışında ve organlardan bağımsız olarak rahatsızlığını yaşadığımız iki şey daha var.

Akıl ve vicdan….

Tıp bilmi akıl rahatsızlıklarının sırrını büyük ölçüde çözmüş durumda. Rahatsızlığın neden kaynaklandığını tedavi için neler yapılması gerektiği bilinmeyen şeyler değil. Uzunca zamandır üniversitelerde bununla ilgili “akıl hastalıkları ve ruh sağlığı” diye bölümler var. Buralarda yetişen (Klinik Psikolog ve Psikiyatrist) doktorlar sayesinde akıl sağlığı hizmetleri de veriliyor.

Ama vicdan öyle değil. Henüz üniversitelerde vicdan sağlığı ve rehabilitasyonu bölümleri yok. Vicdan rahatsızlıkları için tıbbi yardım alma olanağı da yok maalesef!

Bu yüzden vicdanı sağlığı için vicdanı koruma altına almak çok önemli. Vicdanı koruyabilmek için de vicdana nelerin zararlı olduğunu bilmek gerekir. Bu konuda araştırmalar yapıldığına dair bir bilgim yok. Üniversitelerde bununla ilgili bir bölüm olmadığı için ciddi bir araştırma yapıldığını da sanmıyorum. Vicdan sağlığını korumak için, şimdilik deneyimler ve gözlemler üzerinden bir şeyler söylenebilir. Gözlemlerime dayanarak şunu söyleyebilirim: AKP vicdana zararlıdır. Vicdanınızı korumak için AKP’den uzak durun. Bunu şuna dayanarak söylüyorum. Numam Kurtulmuş: Kartvizitinde, Prof. Dr. Titri de olan bir Akademisyen ve AKP’li bir siyasetçi…   AKP”ye girmeden önce, kamuoyunda itidal sahibi, vicdanlı, hak şinas olarak tanınan bir şahsiyetti. Şayet AKP’li olmasaydı, benim tanıdığım Numan Kurtulmuş, “Çanakkale Zaferi ile 15 Temmuz Zaferi arasında bir fark yoktur” şeklinde bir cümle asla ve kat’a kurmazdı. Çünkü, bu cümleyi ancak ve ancak en küçük bir vicdan kırıntısı taşımayan birisi kurabilir. Benim tanıdığım Kurtulmuş böyle birisi değildi. Ne olduysa, bu şahıs AKP”ye girdikten sonra oldu.

Peki, Çanakkale zaferi ile 15 Temmuz Zaferini mukayese etmenin vicdanla ilgisi nedir?

Çanakkale savaşı ile 15 Temmuz darbe kalkışması hiçbir şekilde bir biri ile mukayese edilemez.  Gerek dost kuvvetlerin kendi durumu, gerekse düşman kuvvetleri ile dost kuvvetler arasındaki güç dengesizliği açısından bu iki olay mukayese kabul etmez.

Çanakkale’de karşımızda İngiltere, Fransa ve onların sömürgeleri (yedi düvel) vardı. Düşmanla silah gücü ve personel sayısı, mukayese edilemeyecek derecede aleyhimizde idi.

Peki 15 Temmuz’da düşman kimdi,  gücü ve personel durumu ne idi?

Geogle hazretlerine “15 Temmuz Darbe Kalkışmasına katılan general ve alt rütbeli subay sayısı” diye sordum karşıma “TSK 15 Temmuz kalkışmasına katılan personel sayısını açıkladı” diye bir başlık çıktı. Bu başlık altındaki bilgileri okuyanlar 15 Temmuz kalkışmasını, er – erbaş ve askeri öğrencilerin gerçekleştirdiğini düşünür. Çünkü başlık altında ; “1676 er – erbaş, 1214 de askeri öğrenci diye onların dökümü verilmekte, rutbeli subay ve general sayısı hakkında ( muhtemelen bunların sayısı az olduğu için ‘zaferin’ anlamına gölge düşer mantığı ile) her hangi bir bilgi verilmemiş. Ama biz biliyoruz ki, sayıları kaç olursa olsun bu kalkışmaya katılan bütün general ve subaylar önce  AKP beslemesi idiler. Sonra kendilerine FTÖ mensubu adı yakıştırıldı. Bunlarıun bu kalkışma sırasında TSK içide harekete geçirebildikleri personel sayısı, hepi topu TSK personel sayısının %1.5’i kadardır. (kaçı general, kaçı rutbeli subay olduğu bilinmeyen, ama kahir ekseriyeti ” tatbikata ve ya teror saldırısına müdahaleye gidiyoruz” diye kandırılıp kışlasından çıkarılan er-erbaş ve askeri öğrencilerdir.) Her şeye rağmen TSK %98.5’i bu kalkışmanın karşısında yer almıştır. Güç dengesi mukayese edilemeyecek şekilde dost kuvvetlerden yanadır. Bu dururumda zafer peynir ekmek yemek kadar basittir.

Böylesi sıradan, 250 şehit  vererek elde edilmiş bir zaferi, 250 bin şehit verilerek elde edilen bir zaferle aynılaştırmak ne akıl işidir ne de vicdan.

Bu yüzden vicdan sağlığınızı korumak için AKP’den uzak durun