HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Yıldırım, şöyle konuştu:
Sizin gibi basın emekçiliği görevini bin bir zorlukla icra eden ancak Afrin saldrısı başladıktan sonra yaptığı haberler ve iktidar güdümünde olmayan haber alma hakkını sağlama hakkı için çabalayan ve şu an gözaltında bulunan Sibel Hürtaş, Hayri Demir ve tüm basın çalışanlarının derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz.
ESP’li gençler tehdit edildi, bir felaket son anda önlendi
Geçtiğimiz geceyi Ankara Emniyeti ile sıkı görüşmeler yaparak belki de ülkenin başkentinde olası bir cinayeti önlemekle geçirdik. Bileşenlerimizden ESP’li gençlerin Başçavuş Sokak’taki evinde, 3 parti gençli üyesinden birisinin babasını TEM polisi Mehmet olarak tanıtan bir kişi arayarak, “oğlunuz ya o evden çıksın ya da başına gelecekleri göreceksiniz” diyerek tehdit etti. Gençler evin önünde plakası markası belli olan bir aracın içinde silahlı, emniyet mensubu olduğunu düşündüğümüz kişilerin beklediğini görmüşler. Haberi alır almaz Ankara İl Emniyet Müdür Yardımcısına durumu bildirdik. Bir yandan da en yakın karakola avukatlar ve partililerimiz giderek ihbarı bildirdiler. Ancak karakoldan hareket eden resmi bir polis ekibi oraya başvuru için gelen partililerimiz ve avukatları yanlarında götürmeyerek binanın önünde bekleyen araçtakilerle görüşüp geri döndüler.
İktidar ülkeyi ateş çemberine atıyor
Bunlar kimlerdir? Çarpıcı, trajik ve belki de tedbiri alınmasa ülkeyi felakete sürükleyecek bir durumla karşı karşıyayız. Çünkü Aralık ayında çıkan KHK’da da gördük ki hukuk dışı güvenlik güçleri aktif. Bu hücrelerin ülkenin farklı yerlerinde her türlü hukuk dışı işlemi yapabileceğini anladık. Gelinen noktada şu meclise 10 dakikalık mesafede yurttaşın can güvenliğinin ne hale geldiğinin göstergesi. İktidar ülkeyi nasıl bir ateş çemberi içine attığının farkında olmalı.
Bu olay yaşanmadan saatler önce Cumhurbaşkanı danışmanı yapılmış, sivilleri silahlandıran, eğiten, cihadistlere eğitim vermekten geri durmayan bir güvenlik şirketinin başkanı Cumhurbaşkanının güvenlik zirvesine katıldı. O zirvede o güvenlik şirketinin başkanının bulunuyor olmasının bu ülkede milli güvenliğin ne anlama geldiğini, güvenliğin nerelere geldiğini göstermesi açısından bütün toplum olarak kaygı duymalıyız. Güvenlik şirketinin başkanı ülkenin güvenlik zirvesinde bulunacak, ondan birkaç saat sonra kendini polis olarak tanıtan kişi, bir gencin babasını arayarak çocuğu o evden çıkmazsa infaz edeceğini söyleyecek. Bu ülkedeki hukukun üstünlüğünün, güvenlik zafiyetinin vardığı nokta itibarıyla çok çarpıcı.
Afrin’e saldırının gerekçesi güvenlik olamaz
5 gündür devam eden ve Türkiye’nin egemenlik sahası olmayan, Türkiye’ye bir çakıl taşı bile atılmayan Suriye topraklarının en istikrarlı yerleşim birimine bir saldırı var. Bu saldırının amacı bu iki örnek içinde gizlidir. İç siyasette fırsata dönüştürülmek istenen bir operasyon yapılıyor. Bugüne kadar Afrin’den Türkiye’ye bir çakıl taşı atılmadığı gibi doğru ilişkiler kurulursa hiçbir çakıl taşı atılmayacağını bu devleti yönetenler biliyor. Hele hele Suriye’de bir çölde vaha gibi kalan Afrin’deki modelin Suriye’ye hakim olması durumunda tüm Suriye halklarının soluk alabileceği gerçeği ortada dururken bu operasyonun gerekçesi güvenlik olamaz.
Kimse tarafsız yargı demesin
 
Saldırı başladığından beri insani duruş sergileyen, savaşa karşı olan yazar, gazeteci, akademisyen yurttaşlara dönük operasyonlar da başlamıştır. Talimatını bizzat Erdoğan vermiştir. Kimse bu operasyonların tarafsız yargının işi olduğunu kimse bize anlatmasın.
Afrin’e atılan her bomba işsizliktir, yoksulluktur
Parlamentoda tek barış isteyen parti olabiliriz ama bu ülkenin kahır ekseriyeti barışseverdir, bu savaşta kendi çıkarını görmemektedir. Bu ülkenin kahır ekseriyeti bu savaşta yarınını, kendi çıkarını görememektedir. Geleceğini görmemektedir. Bu savaşta kimsenin çıkarı yok. Bilakis bu ülkedeki insanları kendi rızkının bombalara harcandığını biliyor. Afrin’e atılan her bomba ihraç edilen emekçinin maaşıdır, her bomba işsizliktir, daha fazla açlık yoksulluktur. Bunu tüm ülke çok iyi biliyor.
Bu ülkenin insanları savaş istemiyor
Kimseyi bulamamışlar Orta Asya’dan, Kafkasya’dan, Orta Doğu’dan bu ülkeye geçenleri tiyatro kurgusuyla askerlik şubesi önüne götürüp “savaşmaya gitmek istiyorum” dedirtip pantomim ortaya koyuyorlar. Bu ülkenin insanları savaş istemiyor. Demokrasinin arttırılmasını, işsizliğin azalmasını istiyor.
Barış değil savaş istemek suçtur
Dünyanın hiçbir yerinde barış istemek suç değildir, olamaz. Bilakis savaş istemek suçtur. Tüm uluslararası sözleşmelerde teminat altına alınan en temel hak barış hakkıdır.
Biz bugün sadece Afrin savaşına karşı çıkmıyoruz. Biz 80’lerde Afganistan savaşına, 91’de körfez savaşına karşı çıktık, Halepçe katliamına, Osetya katliamına, Bosna savaşına, Kırım savaşına karşı çıktık.
Bu ülkenin insanları vampir değildir, barışseverdir 
2013’teki çözüm sürecine değer biçerek, arkadaşlarımızın bedel ödediği üzere 100 yıllık toplumsal yaranın kapanması gerektiği konusunda barış irademizi ortaya koyduk. Bu ülkede en istikrarlı şekilde barış isteyen bir partiyiz. Bu sadece HDP’nin talebi değil. Bu ülke barışseverdir. Aynen İran, Irak’ta, Afganistan’da, Osetya’da, Mısır’da, Cezayir’de, Filistin’de, Bosna’da karşı çıktıkları gibi. Bu ülkenin insanlarını savaş istiyor gibi göstermek suçtur. Bu ülkenin insanları vampir değildir. Bu ülkenin insanları kan sevici değildir.
Bu savaş ne kazandıracak? 
Bir kişi çıksın bu savaşın sonucunda bu ülkenin ne kazanacağını anlatsın. Desin ki, “bu savaşın sonucunda yoksulluk, işsizlik azalacak, milli gelir artacak, dış borç azalacak”. Bunları görmeyenler sözüm ona bölünme paranoyası ile tekçilik teranesi dayatmaktadır.
5 gündür ülkenin gerçek gündemi konuşulmuyor
5 gündür bu ülkede bu halkın gerçek gündemi konuşulmuyor. Bosna Hersek’ten gelen binlerce tonluk bozuk et niye konuşulmuyor? Savaş bunların üzerini örter. 115 hamile çocuk niye konuşulmuyor? Çünkü savaş gerçek gündemin üzerini örter. Sivillerin silahlandırılmasıdır bu ülkenin gündemi. 2017 yılında 2006 işçinin yaşamını yitirmesi, işsizlik, yoksulluktur bu ülkenin gündemi. Daha 10 gün önce bu Meclis’in kapısına gelip kendini yaktı bir yurttaş. İşte bu savaş bunları gizlemek için çıkarıldı. 409 kadın cinayeti işlendi. Bunlar konuşulmasın diye bu savaş çıkarıldı.
Kim iktidarın peşine takılırsa takılsın, biz takılmayacağız
Vatan savunması safsatası altında iktidarın peşine hangi muhalefet takılırsa takılsın biz takılmayacağız. Ana muhalefetin genel başkan yardımcısı “iktidar muhalefet farkı ortadan kalktı” diyor. Nasıl olabilir? Demokrasi ortadan kalktı demektir bu, demokratik siyaset ortadan kalktı demektir. Ülke tek partili döneme geri döndü demektir.  Biz muhalefet partisiyiz, barış istiyoruz. Kim bu iktidara payanda olursa olsun bizim adımıza konuşamaz. Bu ülkede muhalefet iktidarla bir olmayacak, muhalefet ortadan kalkmayacak. “Muhalefet yok” demek demokrasi yok demek, hukukun üstünlüğü yok demek, kurumsal devlet yapısı yok demek. Kim ne hakla, “iktidar muhalefet bir oldu” diyebilir. Muhalefetin bittiği gün bu ülkede insanların umudu biter. Farklı düşünme özgürlükleri ortadan kalkar.
Savaşın üzerini örttüğü örtünün üzerinde ne var?
Savaşın üzerini örttüğü örtünün üzerinde ne var? Sadat Başkanı var işte güvenlik zirvesinde. Kolundaki 700 bin liralık saatin hesabını vermemiş Zafer Çağlayan’ın ödül töreninde boy göstermesi var. AKP’li ilçe başkanının silahlarla poz vermesi var. Bu mudur özlem duyduğumuz çağdaş devlet yapısı? Bir radyocunun çıkıp, “Savaşa karşı olan milletvekili de olsa vurun” demesi var. Oysa “savaş isteyene imkan vermeyin, barış isteyeni övün” denmelidir bu ülkede. Bu ülkenin kardeşlik duyguları, bir arada yaşama kültürü buna tekabül eder. Biz, kim hangi savaşta, nerede gazi olur bilemeyiz. İktidarda olanın iktidarını sürdürmek için çıkardığı savaşın gazisi olmayı kim kendine layık görüyorsa görsün.
Bomba parçası sivil görünce kenara mı çekilecek?
Afrin’de yeni bir yaşam inşa edilecekmiş. Oradaki 1 milyon insanı ne yapacaksınız. Oradaki 1 milyonun dörtte üçü oraya sonradan göç etmiş. Oraya sığınmış. Ne yapmayı düşünüyorsunuz? “Ben sıkarım, askere hedeflidir, sivil görünce seker” diye bir şey var mı? Bomba parçası sivil görünce kenara mı çekilecek? Orada siviller var.
En nihayetinde Afrin’e ne yapmak istiyorsunuz? Afrin Türkiye için tehdit olmadığını, olmayacağını ortaya koymuştur. Afrin Türkiye’ye zeytin dalı atıyor. “Birlikte ticaret yapalım, topraklarımızı yaşanır kılalım” diyor. Dış tehditlere karşı kendi içinden çıkan bir güçle korunuyor diye başka ülkenin sınırları içine saldırılamaz.
Afrin’e saldırının adı zeytin dalı değil kızıl elma olmalıydı
Bütün bunları bilindiği için bu saldırının adı çok manidar bir şekilde zeytin dalı olmuştur. Zehirli bitki olan baldıran adı konsaydı ya da kızıl elma operasyonu olsaydı. Barışı simgeleyen bir bitki operasyon yapanların ve operasyonun hedefinde olanların ölümüne sebep olan bir savaşın adı olabilir.
Türkiye’yi insanlık düşmanı paramiliter güçler temsil edemez
Bu operasyonda kullanılan ÖSO’nun geriye dönük sicilinin bu ülkenin askeriyle eşitlenmesi, halkların vicdanını kullanıyor. ÖSO’da kim var? Nurettin Zengi Tugayı var. Ne yaptı Nurettin Zengin Tugayı? 13 yaşındaki Filistinli çocuk Abdullah İsa’nın kafasını kesti. Türkiye bunu hak etmiyor. Türkiye bu gibi insanlık düşmanı barbarları paramiliter güç olarak kullanamaz. Bu ülkenin Türkünü, Kürdünü, Alevisini, Sünnisini, kadınını emekçisini  bu paramiliter güç temsil edilemez.
El Kaide dendiği zaman tüm dünya halklarının hafızasında ne canlanıyor, anlatmaya gerek yok. ÖSO’nun içinde El Kaidenin türevi Ahrar u Şam var.
İktidarın yanlışını teşhir etmek de basının görevidir
Bütün bunlar bilinmesin diye basın brifingle engellenmeye çalışıyor. Her maddesi basın özgürlüğü açısından utanç vericidir. Basının görevi toplumun doğru haber alma hakkını sağlamaktır. İktidarın yanlışlarını teşhir etmek de basının görevidir.
Muhalefeti ortadan kaldırma çabalarına binaen biz muhalefet yapmaya, muhalefet yaparken de hümanizmi esas almaya, savaşın karşısında barışı, ölümün karşısında yaşamı esas almaya devam edeceğiz. Toplumsal kamplaşma yerine halkların kardeşliğini esas almaya devam edeceğiz.
Sosyal medya hesabı olmayan yöneticilerimiz sosyal medyadan gözaltında 
Düşünün Çanakkale ve İzmir eşbaşkanları gözaltında, her ikisinin de sosyal medya hesabı yok. Bu kadar vicdandan hukuktan yoksun talimatı siyasi iktidardan almış olan siyasi soykırım operasyonlarıyla karşı karşıya HDP. Ama biz ilkesel bir yaklaşım olarak savaşa her yerde karşı çıktık, çıkacağız.
Tarih, “yurtta sulh cihanda sulh” yazısı altında savaş tamtamı çalanları yazacak
Bugün günü kurtarmak üzere diğer muhalefet partileri hizaya geçmiş olabilir. Biz geçmeyeceğiz. Tarih bunu yazacak Tarih, yurtta sulh cihanda sulh yazısının altına geçip savaş tamtamı çalanları, iktidar partisinin arkasına sığınanları da yazacak.
Bütün bunların sonucunda bir an önce bu operasyondan vazgeçilmesini, halkın duygularına kulak verilmesini, parlamentonun hemen açılmasını talep ediyoruz. Parlamentonun kapatılma sebebini şimdi daha iyi anlıyoruz. Gerçekler dile getirilmesin diye, HDP’nin sesi duyulmasın diye Parlamento kapatıldı. Biz, Parlamento açık da olsa kapalı da olsa bu ülke halklarıyla barış mücadelesini yürütmeye devam edeceğiz.
Nadir Yıldırım kararında tüm teamüller çiğnendi 
Önceki gün örgütlenmeden sorumlu genel başkan yardımcımız ve Van Milletvekilimiz Nadir Yıldırım hakkında hukuktan yoksun, yargının tüm teamülleri çiğnenerek bir tutuklama kararı çıkarıldı. Bir dosyası var bu dosyaya binaen 5 yıl cezaevinde kalmış bu arkadaşımız. TCK’ya göre de bir kişi en fazla 5 yıl tutuklu kalabilir. O yüzden de 5 yılın sonunda tahliye edildi. Kongreye giderken en etkili eş genel başkan yardımcılarından Nadir Yıldırım hakkında, hiçbir duruşma yokken tutuklama talep ediliyor ve tutuklamaya dönük yakalama kararı çıkarılıyor.
HDP barış istediği için bu hukuksuzluğa uğruyor. 4 Kasım siyasi darbesi yapılırken ana muhalefet partisini uyarmıştık. Sonra kendi milletvekillerine, kendi belediyelerine sıra geldi. Bugün bu savaş dalgası altında neyin olduğunu iyi görmeliler. Buna karşı samimi bir mücadele ortaya konmazsa sıra gene kendilerine gelecek. Yargının üstünlüğünün rahmet okutulacak düzeye geldiğini hepimiz çok iyi biliyoruz.