Rasim Yılmaz
rasimyilmaz08@hotmail.com
4 Mart 2018

“Her ölüm erken ölümdür” der Cemal Süreyya…
Sevgili Güner ağabey (Yalçın) ile çok uzun yıllardır, abartmış olmayayım ama hemen hemen her gün olmasa da gün aşırı birbirimizi arar konuşuruz. Mutlaka bir nedenimiz olması gerekmez, arar hal hatır sorarız.

11 Şubat Pazar günü akşama doğru aradığında daha ilk “Alo!” deyişinde bir tedirginlik sezinledim. Cevap verir vermez; “Rasim, Ulvi’yi kaybettik!” dedi, başkaca da bir şey diyemedi.

Ulvi Norman-Deniz Yılmaz 11.11.2007

İnsan akrabalarını kendi seçemez ama arkadaşlarını, dostlarını kendisi seçer. Seçerken de mutlaka herkesin bir kriteri vardır. Benim ise o kadar çoktur ki… Bundan ötürü de çok fazla sayıda insan tanıyor olmama karşın “dost” diyebildiklerim, su kaynağından gelir gibi içten gelerek “abi” dediklerim sayılıdır. Ama onlar hep özeldir, onların bir saçının teline zeval gelse acısını yüreğimde hissederim.
İşte Ulvi ağabey de onlardan biri.

ULVİ NORMAN’LA İLK TANIŞMAM

90’lıyılların ortalarıydı. Rahmetli Ahmet Vehbi Melek, Artvin Kültür ve Yardımlaşma Derneği Başkanlığını yürütüyordu. Ben de yönetim kurulu üyesiydim.

Derneğe Ardanuçlu (adı bende saklı) bir hemşerimiz geldi; çok zeki ve derslerinde oldukça başarılı olan bir kızının olduğunu söyledi. Ancak özellikle matematik dersinden destek alması gerektiğini ancak dershaneye gönderecek durmunun olmadığı için dernekte bu tür bir yardımın olup olamayacağını sordu. Dernekte böyle bir çalışma yoktu. Ahmet ağabey telefonla birisini aradı, yerinde olup olmadığını sordu, konuştuğu kişiden olumlu yanıt alınca bana da; “Hadi sen de gel, bir hemşerinle tanıştırayım” dedi. Üçümüz birlikte çıkıp Meşrutiyet Caddesi başındaki AK Dershanesi’ne gittik.

Bizi merdivenlerin başında zayıfça uzun boylu, beyaz saçlı, oldukça güler yüzlü biri karşıladı. Ahmet ağabey ile çok samimi bir şekilde kucaklaştılar. Bugünkü gibi anımsıyorum, iki gülağan (güleç yüzlü) insan karşı karşıya gelmişlerdi!.. Ahmet ağabey bizi tanıştırdı. İşte o güzel insan Ulvi Norman’dı. Konuştukça o kadar çok ortak tanıdığımız çıkıyordu ki… O güne dek niçin tanışamadığımızdan ikimiz de üzüntü duymuştuk.

Hemşerimizin kızının kaydını hiç ücret almadan yaptı. Sıcacık bir söyleşmenin ardından kahvelerimizi içip kalktık.

Ulvi ağabeyle bu ilk karşılaşmamızdan sonra, belki çok sık olmasa da o beni aradı, ben onu aradım; kimi de bir araya gelerek görüşmelerde bulunduk…

Geçtiğimiz yıl temmuz ayında telefonla arayıp derneğe geleceğini söyledi. Hemen kalkıp gittim. Bir süre söyleştikten sonra tavla oynamak istedi. Daha oyunun başlangıcında “Ola Rasim, bak beni zaten herkes yeniyor, eğer yenersen sağda solda hava atayım, internete vereyim filan demeyesin!” diye takıldı. Ben de o akşam, tavla oynarken çekildiğimiz fotoğrafın üzerine “Ulvi öğretmenim, öğretmeye devam ediyor hâlâ!” diye yazdım.

11045496_10208265718110397_4521398293155754638_n

Evet, Ulvi ağabey uzun soluklu bir eğitimcilik dönemini geride bırakmış, emekli olmuştu. Ama o, yine her alanda, davranışlarıyla, söylemleriyle, esprileriyle, öğretmeye devam ediyordu. Hele onunla muhabbetin ayrı bir tadı vardı; o, sıkılmaya zaman bulamayacağınız ender insanlardan biriydi.

Evet, şakacı, neşeli, güler yüzlü, nüktedan,  hoşsohbet bir insandı. Yardımsever, dayanışmacı bir ruha sahipti. Bunun yanında Türk sanat müziğine ve türküleri özel ilgisi vardı: Çok güzel söylerdi. En önemli yanlarından biri de ilişkilerinde çok nazik ve saygılı olmasıydı. Atatürk ilkelerine ve Cumhuriyetin kazanımlarına yürekten bağlıydı; ilkelerinden asla ödün vermeyen, antifaşist, antiemperyalist, tutarlı bir demokrattı. Siyasal ve yaşamsal ilkleri doğrultusunda, kendi mantığı ve düşünceleriyle hep tutarlı yaşadı. Ayrıca emeğe saygılı olduğu için insan onuruna sahip çıkan bir kişiliğe sahipti.

Bir keresinde Ardanuçluların düzenlemiş olduğu bir yemekte aynı masada oturuyorduk. Müzisyen olarak şarkıcı bir arkadaş çağrılmıştı. Doğal olarak insanlar, Ardanuçlular yemeğinde Artvin türküsü dinleyip oynamak istiyorlardı, ama sanatçı arkadaş haklı olarak Artvin müziklerini bilmiyordu. Yönetimden bir arkadaş gitti, müzisyene ıslıkla Atabarı türküsünün müziğini tarif etmeye çalıştı. Ama sanatçı ezgiyi bir türlü tutturamıyordu. Ulvi ağabey biraz da sinirlenerek:
“Ola Rasim kalkıp doğru dürüst türkü söyle, bunlar canımı sıktı” dedi.

Ben de:
“Abi, arkadaşların bana ihtiyacı olsaydı beni çağırırlardı” deyince:
“Sende haklısın, o zaman bana eşlik et, buradan biz söyleyelim türküleri” dedi. Ses sese verip Artvin türkülerini söyledik. Geceye birlikte güzel bir renk kattık.

DSC_0004

Onda kibirlenme diye bir davranış asla yoktu. Çocukla çocuk, büyükle büyüktü; yeri geldiğinde oldukça ciddi, yeri geldiğinde ise oldukça şakacı, nüktedan biri olabiliyordu.

Geçtiğimiz yaz Artvin’den dönünce Güner ağabey, “Ulvi’yi epey zamandır aramıyormuşsun, sanki sana kırgın gibi” deyince aklım başımdan gitti, kendi kendime utandım. Hemen aradım, dertleştik, kendimi affettirmeyi başarabildim. Dört yıla yakın süredir kahrolasıca kanser illetiyle mücadele ediyordu. En son telefonla sorduğumda:  “İyiyim Rasim, ama bu lanet hastalık bende yorgunluk yapıyor” dedi. Ama hiçbir zaman umudunu yitirip karamsarlığa kapılmadı. Bırakınız karamsarlığı, arayanın üzgün olduğunu hissetse onu teselli ederdi.

DSC_0009

Bize veda etmeden 3-4 gün önceydi. Gece geç saatler görüştük. Sesi her zamanki gibi coşkulu ve sağlıklı gelmişti. Son birkaç aydır gerçekleştirilen ilik nakli operasyonundan oldukça umutluydu. Bundan ötürü neşeliydi de. Ne yazık ki dört yıl gibi uzun süredir verdiği savaşımı kaybederek yüreğimize kor bırakıp gitti. Cenaze töreninde şunu anladım: O koru sadece ailesine, yakınındaki dostlarına, bizlere bırakmamıştı; ülkenin dört bir yanından bu acıyı duyanlar dökülüp gelmişti. Uzaklıklar, havanın kesici soğuğu, sevenlerine engel olamamıştı. Ankara Gölbaşı Merkez Cami önü ve mezarlık dolup taşıyordu.

Ankara Ardeşen Kültür Derneği ve Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği Ankara Şubesi, 26 Mayıs 2012 günü, Ulvi ağabeyin de “can dostum” dediği eğitimci Şinasi Eskiçırak’ı anma söyleşisi düzenlemişti. O anmaya ben de katılmıştım.

Ulvi ağabey o anmada uzunca bir konuşma yaptı. Ben o konuşmanın tam metnini 08 Haber gazetesinde yayınladım. Ulvi ağabey o konuşmasını; Ölmek varsa, hatıralarla yaşamak da var… Bundan böyle Şinasi Hoca’mızı hatıralarla yaşatacağız…” diyerek sözünü tamamlamıştı.

DSC_0013

“Ölmek varsa, hatıralarla yaşamak da var… Bundan böyle Ulvi öğretmenimizi, güzel gülüşüyle, her biri bir zekâ ürünü olan esprileriyle, söylediği türkülerle hep yaşatacağız…”

Ailesinin, yakınlarının, öğrencilerinin,  tüm sevenlerinin, dostlarının acılarını paylaşıyoruz.
Mekân yıldızlar olsun güzel insan!

Yazımı kendisinin çok sevdiği, zaman zaman da söylediği bir halk türküsüyle bitirmek istiyorum…

 Huma Kuşu

  (yavru yavru)
Huma kuşu yükseklerden seslenir
(oğul) Yar koynunda bir çift suna beslenir beslenir
(yavru yavru)
Sen ağlama kirpiklerin (kömür gözler) ıslanır
(oğul) Ben ağlim ki belki gönül uslanır uslanır
(ah) Ben ağlim ki gülüm
Eğlen eğlen eğlen eğlen belki gönül uslanır 

(yavru yavru)
Sen bağ ol ki ben bahçanda gül olim
(oğul) Layık mıdır yanim yanim kül olim kül olim
(yavru yavru)
Sen efendim ben kapında kul olim
(oğul) Koy desinler bu da bunun kuludur kuludur
(ah) Koy desinler gülüm
Eğlen eğlen eğlen eğlen bu da bunun kuludur

 Hulusi Seven, Erzurum

 ULVİ NORMAN KİMDİR?

DSC_0105 (2)

 Ulvi Norman, 1945 yılında Artvin’in Ardanuç ilçesinde dünyaya geldi. İlk, orta ve lise öğrenimini Artvin’de tamamladı. 1963 yılında Diyarbakır Eğitim Enstitüsü’nden mezun oldu. Aynı yıl Baskil Ortaokulu’nda göreve başladı. 1971 yılında kendisi gibi matematik öğretmeni olan Nihal Pakdemir ile evlendi.

Sırasıyla Tatvan Yatılı Bölge Okulu’nda, Ankara Gülveren Ortaokulu’nda, Sokullu Lisesi’nde ve Ayrancı Lisesi’nde görev yaptı. 1994 yılında emekliye ayrıldıktan sonra bir dershanede çalışmaya başladı. Çalışma hayatının büyük bölümünü yönetici olarak tamamlayan Ulvi Norman, 2014 yılında tamamen emekliye ayrıldı. Son dört yıl boyunca kanserle verdiği mücadeleyi 11 Şubat 2018 Pazar günü Ankara’da kaybederek tüm sevenlerine veda etti.

Öztuna ve Nilüfer isminde iki çocuğu, Güneş ve Zeynep adında iki kız torunu olan Ulvi Norman, iyi bir eş, iyi bir baba, iyi bir dede, iyi bir dosttu.  Babacan bir insandı, çok iyi bir öğretmendi. Öğretmenlik yaşamı boyunca öğrencilerinin iyiliği için elinden gelen tüm çabayı gösterdi. O ayrıca iyi bir Artvinliydi. Artvin bir güzel oğlunu daha kaybetti…

NOT: Bu yazı devam edecek. Ulvi Ağabey hakkında sözü olanların ya da, anısı bulunanların yazılı olarak iletmesi durumunda devam edecek yazılarla birlikte yayınlanacaktır.

Fotoğraf: Rasim Yılmaz

(DEVAM EDECEK –  ULVİ NORMAN İÇİN NE DEDİLER?)