Rasim Yılmaz
rasimyilmaz08@hotmail.com
5 Mart 2018

Bazı arkadaşlık ve dostluklara sual olunmaz, olunsa da anlatılamaz. Çünkü o özel dostluklar sadece yaşanır. Hele bu altmış yılı aşkın, hiçbir dönem sarsılmayan bir dostluksa bu zaten anlatılamaz. Ama yine de kıyısından köşesinden ipuçları elde edebilmek için Ulvi Norman’ı, altmış yıllık dostları Aslan Akarsu ve Dursun Ali Pehlivan’dan dinledim. İşte o iki dostun anlatımlarını siz değerli okurlarımla paylaşmak istiyorum.

ULVİ NORMAN İÇİN NE DEDİLER?

13177675_10154041312156832_4344548044410561846_n

Aslan Akarsu:
1959da Ortaokul son sınıfta Ardanuç’ta ben halamın kızının yanında kalırdım Ulvi ile birlikte bir saatlik yoldan, Kızılcık köyünden gelir giderdik. Dursun Ali Pehlivan ise Harmanlı köyünde kalırdı. Nice günler, kışın karda, tipide, yağmurda, çamurda, doluda gidip gelmek zulümdü ama biz o zulüm günlerini hoş sohbetlerimizle güzel bir güne çevirirdik.

Köye gidip gelirken başlayan dostluğumuz, ne acıdır ki 11 Şubat 2018 sabahı son buldu.

Ulvi çok şakacı, neşeli ve nüktedan bir arkadaştı. Sonra liseye gittik. Ulvi,  Lise son sınıftayken biz birinci sınıftaydık. Son sınıfta Ulvi abisini kaybetti. Bunun üzerine çok üzüldü ve ısrarla okulu bırakmak istedi. Dursun Ali ile çok ısrarcı olduk ve başardık; okuldan ayrılmasını önledik. O dönem Ulvi ile bir ayı aşkın bir süre aynı yatağı paylaştık. Sonra teyzesi Peri Nine’de, yani Nazım Oral’gilde kalmaya başladı. Liseyi bitirdi, arkasından da Diyarbakır Eğitim Enstitüsü’ne girdi.

28176075_1931977646830551_1293115137_n

Dursun Ali Pehlivan:
– Ulvi, Aslan’ın da belirttiği gibi son sınıfta abisini kaybedince okumak istemedi. Bizim baskımızla okula devam etti ama bir yıl boyunca okula tek bir defterle gidip geldi.

Rasim Yılmaz:
Sayın Pehlivan, Ulvi ağabeyle bir sohbetimizde yükseköğrenimini sizin zorlamanızla yaptığını anlatmıştı. O olayı anlatır mısınız?

-Kısaca şöyle anlatayım: Bir gün babam, beni köyde sigara içerken yakaladı ve kamçı ile sırtıma vurdu. Bunun üzerine ben köyüm Kaşıkçı’dan kaçıp Kızılcık köyüne Ulvi’nin yanına gittim. O günlerde Artvin’de güreş müsabakaları yapılacaktı. Üniversite sınavları da aynı güne denk geldi. Fakat parası olmadığı için Ulvi sınava girmek istemiyordu. “Sen merak, etme nasıl olsa ben orda güreşip para kazanacağım, paranı ben veririm” deyip zorla sınava götürdüm. Ulvi çok zeki biriydi, sınavı 10. olarak kazandı.

Aslan Akarsu:

DSC_3842

Öğretmen olup ilk atandığı Elazığ Baskil’de 1971yazında Nihal adında yine bir öğretmen hanımla evlendi. O dönem biz Ankara Abidinpaşa’da kalıyorduk Dursun Ali ile. Ulvi düğünden sonra Ankara’ya geldi. Biz evimizi onlara devredip ayrıldık. Onlar 10 günlük balaylarını bizim bekârhanede geçirdiler. Bizler de evlendikten sonra eşlerimiz, daha sonra da çocuklarımız birbirleriyle çok samimi oldular.

Ulvi, çok çileli bir yaşam sürdü. O dönemde abisi Tuncer öldü, sonra kardeşi Şahap kemik kanseri olup öldü. Arkasından babası Şerif Amca yine kanserden öldü. 1990’lı yıllarda bu kez eşi Nihal Hanım kansere yakalandı, uzun süren bir tedavi sürecinin arkasından 1997’de Nihal Hanımda öldü. Arkasından kardeşi Yücel’i trafik kazasında kaybetti.

Dursun Ali Pehlivan:

DSC_0182

Kısacası dünyanın en neşeli adamı ama en de çileli adamıydı. Ulvi’nin babasıyla benim babam çok samimi arkadaştı. Ulvi bizden iki yaş büyüktü, dolayısıyla da iki devre önde idi ve matematiği çok iyi idi. Bize matematikte çok yararı oldu. Hatta ben Öğretmen Okulundayken kitabın arkasında dört sayfalık bir ödev konusu vardı, sayfaları yırtıp Diyarbakır’a Ulvi’ye gönderdim, o da soruları çözüp geri gönderdi.

Aslan Akarsu:
Biz ortaokul 1. sınıfta iken o 3. sınıfta idi. Osman Zümtüt ile Süreyya Bayrak birlikte kalıyorlardı. Süreyya yaşça bizden epey büyüktü ama okula geç başladığı için beraber okuduk.

Ulvi’den beni cebir dersine çalıştırmasını istedim. Çalışmak için Süreyya’ların evine gittik. Gittik ki evde kimse yok. Odan ayrılırken bunun muzipliği tuttu. Salonun lambasını gevşetti. Süreyya’nın güzel bir gömleği vardı, tuttu o gömleği kışlık bir kazağa sarıp duvardan boruyu çıkararak kazağı baca deliğine tıkadı. Çıkıp gittik. Arkadaşlar akşam eve geliyorlar, Süreyya, Osman’a; “Sen sobayı yak, bende pilav yapayım.” diyor. Osman sobayı yakmaya çabalıyor ama boru dumanı çekmediği için bütün duman evi sarıyor.

28056352_10155943078371590_8150182769154160047_n

Ne yapıyorlarsa olmuyor. Lambayı yakıyorlar lamba yanmıyor. Sonra boruyu söküyorlar. Bir de ne görsünler, delik kapalı. Bunlar perişan oluyorlar. Süreyya bize göre çok güçlü kuvvetli biri. Kimin yaptığını az çok tahmin ediyorlar. Nasıl yapıyorlarsa Süreyya, Ulvi’yi yakalıyor. Ulvi de kurtulmak için “Aslan yaptı” deyip işin içinden sıyrılıyor. Oysa elimi bile sürmedim, ama engel de olmadım.

Ertesi günü okula gittik. İşin kötü tarafı Süreyya ile ben arkada aynı sırada oturuyoruz. Öğretmen içeri girdi. Süreyya bıçağı çıkardı bacağıma saplıyor. “Etme Süreyya, tutma Süreyya!…”  yok, Süreyya laf anlamıyor. İlla da “Gömlekle kazağı alacaksın” diyor.          “Tamam, alacağım” diyorum ama Süreyya durmuyor vuruyor. İkna edinceye kadar akla karayı seçtim. Ruhu şad olsun, Süreyya arkadaş da çok iyi, o da nüktedan güzel bir insandı. Geçtiğimiz yıllarda o da vefat etti.

KAŞAR PEYNİR DAVASI

Aslan Akarsu:
Ulvi, Baskil’de öğretmen iken görev yerine giderken Erzurum’da Süreyya ile karşılaşıyorlar. Süreyya, Erzurum’un kaşar peynirinin çok güzel olduğunu söylüyor, o da biraz göndermesini istiyor. Bir süre sonra Süreyya postayla kaşarları gönderiyor. Arkasından da Ulvi’ye mektup yazıp kendisini ne kadar çok sevdiğini filan söylüyor. Mektubun sonuna doğru da peynir parsı olarak 140 lira 50 kuruşu hatırlatıyor.

Ulvi mektuba cevap yazıyor:

“Sevgili Canom, (Cano, Süreyya’nın kullandığı bir sözcüktür) seni çok özledim, sen kardeşimsin, iki gözümsün, canımsın, ciğerimsin” gibi sözlerle sevgi ve özlemini dile getirdikten sonra; sanki alacaklı kendisiymiş gibi: “O peynirin parası 143,50 lirayı sana ananın sütü gibi helal ettim.” diyerek mektubu zarfa koyup postalıyor. Tabii mektubu alan Süreyya zıvanadan çıkıyor! Sonra Süreyya Göle’de öğretmen iken yine karşılaşıyorlar. Ulvi peynirin parasını vermek istiyor ama Süreyya almıyor.

Aslan Akarsu:
Ulvi, herkese yardım ederdi, hatta zaman zaman borç para isteyenler olurdu. Ama hiçbir zaman yaptığını söylemez, verdiğini geri isteyemezdi. Eli açık, cebi de gönlü kadar genişti. Paylaşmayı çok severdi. Biz üç arkadaştık. Ben hep derim ki “Dostlar arasında ilk ölen şanslıdır, çünkü son kalana kim ağlar bilemem.” Bizi ağlattı gitti…

İlik naklinde 100 gün önemliymiş ama 100 günü dolduramadı. Bizi boynu büyük bırakıp gülerek gitti…

DSC_0001

Dursun Ali Pehlivan:
Son acile kaldırdıklarında hastaneye gittim, yanına oturdum, elini öptüm, ikimiz de ağlaştık… Hani hep şakacı bir arkadaştı diyoruz ya, şimdi birkaç anımızı anlatmak istiyorum.

ELMA EVDEN YOK OLDU

Üçümüz de öğretmeniz. Göreve başlamış, hepimiz ev bark sahibi olmuşuz.

Ben Ankara Demirlibahçe’de oturuyorum. Ulvi’nin evi de bana yakın. Anlaştığımız üzere akşama yenge ile bize gelecekler. Fakat gündüz bizim evin yakınından geçerken uğradı. Biraz oturduk kalkıp gitti. Ben de eve misafir gelecek diye bazı hazırlıklar yapmış, bir de çok güzel elma almıştım. Akşam oldu bunlar geldiler. Evde bizim yanımızda okuyan kız yeğenim var. Gecenin ilerleyen saatlerinde sessizce “Kızım git elma getir” dedim. Kız gitti geri geldi, “Elma yok” dedi. Tekrar “Kızım doğru dürüst bak orda olacak” dedim. Çocuk gitti geldi gene yok dedi. Bu kez kendim kalkıp mutfağa gidip baktım, hakikaten elma yok! Elmanın buharlaşmasına bir türlü anlam veremedim ama yapacak da bir şey yok. Sonra aklıma geldi. Nihal yengeye:
“Yenge bugün Ulvi eve elma getirdi mi?” diye sorunca o da “Evet çok güzel elma almış” dedi. Ben de dedim ki “Yenge hanım, kusura bakmayın, size elma ikram edemeyeceğim, çünkü zaten eşiniz hakkınızdan fazla olanını götürmüş.” Tabii kahkahalarla gülüştük…

BENİM AYAKKABILARIM

Dursun Ali Pehlivan:
Emekli olduktan sonra dershanede çalışıyordu. Şu anda içinde oturduğumuz bu eve geldi, gece kaldık, sabah kalkıp gitti. Üç gün sonra yanına dershaneye gittim.  Beni her zamanki gibi karşıladı ama bir tuhaflık sezinledim. Masadan yana bana doğru dönüp bacak bacak üstüne attı ve oğluna; “Öztuna şu ayakkabıların bir tozunu al deyince bir anlam veremedim. Çünkü bu tavır onun tavrı değildi. Hele birinin karşısında bu ben bile olsam böyle laubali şekilde bacak bacak üstüne atacak biri değildir o.  Sonra “Yahu bunlar benim yeni aldığım ayakkabılara ne de çok benziyor!” deyince bastı kahkahayı.  Meğer ne ki; üç gün önce benim eve geldiğinde yeni aldığım ayakkabıları giyip gitmiş, kendininkileri de poşete koyup götürmüş. O gösterişler de ben anlayayım diye imiş. Hatta bununla da yetinmemiş bina girişindeki ayakkabı boyacısına da; “Bak bu ayakkabıları iyi boyayasın, çünkü bunlar çok kıymetlidir, bunları ben çaldım” demiş.

PANTOLON DAVASI

Dursun Ali Pehlivan:
Bir keresinde yine memlekete gideceğim; kumaş alıp Mevlüt Pamuk’a götürdüm dikmesi için. Mevlüt bizim ortak arkadaşımız. Bunu öğrenince Mevlüt’e gidip pantolonu soruyor, o da: “Dursun getirdi hala dikemedim” diyor. Bu kez Mevlüt’ü kandırıyor, diyor ki “Kumaş benimdir bana dikeceksin.” Mevlüt de inanıyor, ölçüyü alıyor, pantolonu dikip teslim ediyor. Sonra pantolonu almaya gittiğimde durumu öğrenince bu kez gidip aynı kumaştan gene alıp getirerek Mevlüt’e teslim ettim, “Bu kumaştan Ulvi’ye bir de ceket dik, benden hatıra olsun!” dedim.
Dursun Ali Pehlivan:
Fransa’dan gelirken Ulvi’ye hediye kravat getirdim, fakat nasıl olduysa vermeyi unuttum. Bu yine ziyaretime geldi, nasıl bulduysa kravatı bulmuş, cebine koyup gitmiş. Kravat çok güzel olduğu için görenler, “Nerden aldın?”  diye soranlara “Aptal Konfeksiyondan” aldım diye cevap veriyormuş.

Dursun Ali Pehlivan:
Rasim çiğim, Ulvi’nin gidişi en çok bana koydu… Çünkü Aslan, İzmit’te, ben Ankara’da yalnız kalıyorum. O benim en büyük dayanağım, dert ortağımdı, yalnız kaldım!

Ulvi farklı bir insandı. 48 yıl önceki öğrencisi aradığında öğrencisini okul numarasıyla karşılardı; bu kadar da hafızası kuvvetliydi. Ulvi’yi anlatmak için sözcükler ve saatler yetmez!…

Ulvi, fakirlikten gelmiş, zor şartlarda okuduğu için okuyup öğretmen olduktan sonra ülke için çok güzel insanlar yetiştirdi. Çok insanın elinden tuttu, gelen hiç kimseyi geri boş çevirmedi. O, insanlar için yaşadı. Nur içinde yatsın!

DSC_0015

Fotoğraflar: Rasim Yılmaz- Dursun Ali pehlivan Arşivi)

(DEVAM EDECEK- 3. BÖLÜM: ULVİ NORMAN İÇİN NE DEDİLE?- SİZDEN GELENLER-BASINDA ULVİ NORMAN)