Siyasette maksat devlete ve millete hizmettir. Bu işe soyunanlar, önce toplumun eksiklerini, ihtiyaçlarını belirlerler. Ardındansa bunların giderilmesi ve karşılanmasını sağlayacak projeler yapmak ve uygulamak gelir.

Bu anlamda Türkiye’nin eksikleri konusunda hemen tüm siyasi partiler hemfikirdir. Eğitim konusunda dünya ölçülerine göre gerilerdeyiz. Adalete olan güven eskiden de çok iyi değildi; ancak şimdi dibe vurmuş halde. Üretimde giderek gerilemekteyiz. “Kendine yeten ülke” uzak bir masal şimdilerde. Cari açık, bütçe açığı güç yetirilemez bir noktaya geldi. Dış politikada tüm komşularla papaz olduk. ABD, Rusya ve Avrupa Birliği ülkeleriyle ilişkimiz kaynana-gelin ilişkisi gibi. Bir dargın bir barışık, geçinip gidiyoruz. İçeride toplum paramparça. Her şeyin başı konumundaki zat; kendini onaylamayan, yaptıklarına karşı çıkan herkese, terörist yaftası yapıştırmaktan özel haz duyuyor.

Manzara bu da  bunun sorumlusu kim? Elbette ki baş sorumlu, 16 yıldır ülkeyi yönetmek yerine vaziyeti idare eden bugünkü siyasi iktidar.

Bu süreçte sık sık vatandaşa koalisyon sopası gösteren iktidar, tek başına yönetim gücüne sahipti. Yasama ve yargı alanında da iktidar tekeli vardı.  Yani hükümet ve onun tek adamı Erdoğan, bu süreçte ne dese, istese yapabilecek güce sahipti. Bunu da tepe tepe kullandı. Erdoğan ne istedi de yapamadı ki başkanlık sevdasına kapıldı? Başkanlık gelecek, dertler bitecekti. Başkanlık geldi; ama biten adalet oldu, huzur, kardeşlik oldu. Dertler azalacak yerde çoğaldı.

Ne oldu da bu hale geldik peki…?

Frensiz arabaya binenlerin varacağı nokta budur işte. Hemen herkes tarafından kandırıldığını itiraf eden, günahlarından; “Allah’ım ve aziz milletim beni affetsin.” yöntemiyle sıyrılmak isteyen; ancak bu hakkı, kandırılan küçüklere çok gören biri var bu arabanın direksiyonunda. Bütün bunlara rağmen her nedense dünya liderliğine, ustalığına laf söyletmeyen, her şeyin en iyisini bilen bir şoför kendisi.

Öylesine usta ki ülkeyi beka  noktasına sürükledi. Yeni İstiklal Marşı arayışına girdi. Şimdi de “Metal yorgunluğu bitti, Afrin’le diriliş başladı.” diyor. Biz Afrin’i milli bir operasyon olarak görüyor ve destekliyorduk. Reis’in dediğine bakılırsa, iktidar partisini diriltme operasyonuymuş.

Yaşadıklarımız gösterdi ki bir arabanın hedefine sağ-salim varabilmesi için gaz kadar fren de gerekliymiş. Şoförün ustalığı kadar yardımcılarının dirayeti de önemliymiş. Arabanın gücünün ve görevlerinin farklı organlara belli bir düzenle dağıtılması gerekiyormuş.

Erdoğan’ın şahsında gördüklerimiz ve muhtemelen yerine geçeceklerde de göreceklerimiz, bize en uygun yöntemin güçlü bir parlamenter sistem olduğunu göstermiştir. Erdoğan’ın 16 yıllık tek yetkili, son bir yıllık tam yetkili döneminden çıkardığımız ders budur. Fiilen başkanlık etse de henüz anayasal başkan olmayan Erdoğan’ın durmadan ona buna parmak sallayan, tehdit eden, tahakküm eden gidişatına baktığımızda bu okuldan sağ ve sağlıklı bir karne almak da mümkün değildir.

Erken ya da zamanında yapılacak seçim, ülkemizin geleceği açısından çok önemlidir. Bu seçimle ya bizi giderek felakete sürükleyeceği belli olan BAŞKANLIK rejimine geçecek, ya da denenmişlerin en iyisi olan güçlendirilmiş bir parlamenter sistemi tercih edeceğiz.

Biz her şeye rağmen demokrasi, önce insan diyenler; sistemlerin kişilere göre düzenlenemeyeceğine inanırız. Yönetim erki; yani yürütme organı olan hükümetler, yasalara uymak zorundadırlar. Uymazlarsa hesap vermek durumundadırlar. Yöneticilerin kandırılmalarına engel olacak, uyuduklarında uyandıracak, kontrolsüz biçimde gaza bastıklarında fren görevi yapacak, duvara tosladıklarında hesap soracak sistemlere ihtiyaç vardır.

Buna uygun bir siyasi yapı kurulmadığı müddetçe, ülkenin yukarıda sözü edilen sorunlarından hiçbirinin sağlıklı bir çözüme ulaştırılması mümkün değildir.

Muhalefete düşen ilk görev; kimin ne diyeceğine aldırmadan, ele ele, gönül gönüle vererek bu tehlikeli gidişata bir son vermek, parlamenter sistemi yeniden ve daha güçlendirilmiş olarak tesis etmektir. Bütün hesaplar buna göre yapılmalıdır.

Bu konuda uyumsuzluk gösterecek her siyasi partinin, siyasetçinin, kalem erbabının; hatta her seçmenin vebali büyüktür.