Yolunu değiştirenler, görmezlikten gelenler…
12 Eylül faşizmi tüm zalimliğiyle üstümüzden buldozer gibi geçmişti.
Hapisler yatmış, oradan askere götürülmüş, onu da bitirdikten sonra memlekete dönmüştük.
Amcamlar hariç kapımızı hiç kimse açmamıştı. Beni ziyaret ederlerse tutuklanacaklarını düşünüyorlardı. Dolayısıyla yolda görenler yolunu değiştiriyor, tesadüfen karşılaştıklarım yüzünü çeviriyordu.
Belki de kentlere gelmemiz ondandır. Bir bakıma zorunlu göçtü bizimkisi…
Aradan 30-35 Yıl geçmesine rağmen bu gün AKP faşizminden korkanların durumunun aynı olduğunu düşündüm.
Şuna merhaba dersem işimden olurum, gibi düşünenlerin sayısı ezici çoğunlukta. İşin enteresan yanı emekli olmuş insanlarda aynı havada. AKP karşıtlığını saklıyor. Saklamayan azınlık ise sokakta eylemde, sosyal medyada etkin muhalif…
Bu gün olanlara kayıtsız kalan kesim ise en terbiyesiz kimselerdir.
Muhalif olması gerekirken iktidarın bir tek haydutluğunu eleştirmiyor. Nasılsa bir sürü salak var ona göre. Terbiyesizliği burada zaten… Bizim yerimize riske giren var nasıl olsa. Hem onlar alışmışlar hapis yatmaya, işkence görmeye, gaz yemeye, cop yemeye, ben niye keyfimi bozayım havasındaki terbiyesizler. Evi var, arabası var, karısı çalışıyor, kendisi çalışıyor, siktir et geriye kalanı. Siktir et komşunun açlığını, akrabanın borç batağında olduğunu, siktir et haksızlığa uğrayan binlerce insanı…
Her şeyden önemlisi 65 yıldır bu ülkede karşı devrim yapılıyor ona bile çıt yok.
Oysa monarşiye dönünce ülke, en çok o etkilenecek. Arkasında cumhuriyetin korumacı yasaları, kanunları olmayacak çünkü. Her gün kötüye giden süreç son noktasına vardığında o işin de olmayacak artık, araban da olmayacak, çocuğunu kolej yerine medreseye göndereceksin.
Bak Osmanlıya…
İnsana dair bir tek iyi yaptığı şey var mı?
Tam 600 Yıl toprağıyla baş başa bırakmış halk, herkes kendi göbeğini kesmiş.
Sağlık ocağı, hastane yapmamış. Okul yapmamış, iş alanı yaratmamış, su getirmemiş, yol yapmamış…
Kadınlar biribirilerini doğurtmuş, kırık çıkıklarını kendileri onarmış, verem, sıtma yakalayınca ölüp, ölüp kader demişler…
Her erkek beş yıl, on yıl askerlik yapmış. Allah Allah edalarıyla bir başka ülkenin ganimetini yağmalayıp saraya getirmişler, sarayda “vur patlasın çal oynasınla” yenilmiş, içilmiş, para bitince bir daha ganimet yağması, bir daha savaş… Asker olanların çoğu da geri gelmemiş, ne hesap veren olmuş, ne de hesap soran.
Sanat yok, sanatçı yok…
Bizanstan kalma sanatçılar da cami süslemelrinde kullanılmış, kadınları köçek edilip ortalıkta erkeklerin zevk’ü sef’alarına çerez edilmiş…
Hülya Koçyiğit denilen kadın Atatürk’ün rejimini yıkanlara kol kanat olmuş, oysa cumhuriyet olmasaydı kendisinin ne olacağı çok merak konusudur…
O aslını inkar eden türkücü şarlatanı da, hala mağara da yaşıyor, ya da orada bir hastalıktan genç yaşta gitmiş olacaktı.
Afrin’de ölülerin sıcaklığı gitmeden sınırda kurulan bu çümbüşü lanetliyorum. İşte Osmanlı kültürü bu sınırda ki cümbüştür, kurmak istedikleri düzen budur.
Bir ülkenin içi boşaltılarak imha edilirken o ülkenin sanatçıları bu hıyanete ortak olamaz.
Oluyorsa artık bırakın sanatını manatını o insanlıktan çıkmıştır.
Sanatçı halkının derdini dert edinendir. Onların zirvede ki sesi, kulağı ve onuru olanlardır. Halkın, ülkenin zenginliklerini yağmalamak için kanunlar yapanların altına yatmak değildir sanatçılık…
Sanatçı baş kaldırır. Şeker fabrikaları satışa çıkıyorsa sanatçı isyan eder. Cargill’e imza çakana ne iyi ihanet ediyorsun ülkene der gibi onun kıçında dolaşmaz.
Türkiye emperyalistler arasında ki antlaşma masası olmuştur. Ortadoğu paylaşımı şimdilik Türkiye’den kurgulanıyor. Rusya ve ABD’nin ortak ofisi olmuştur Türkiye…
ABD’ye na kadar yakınsa, Rusya’ya da o kadar yakındır Türkiye…  ABD ve Rusya’nın ortak karargahı da diyebiliriz. Emperyalistlerin güdümünde ki Kürdistan kuruluncaya kadar, BOP süreci hedefine ulaşıncaya kadar, Türkiye bu işin ileri karakoludur. Paylaşım bitince sürecin işleticisi İsrail ve Kürdistan olacaktır (
Emeğin Kürdistan’ına varım, emperyalistlerin Kürdistan’ına yokum). Türkiye ise Afganistan, Bangladeş seviyesinde emperyalistlerin uyuşturucu, kadın ticareti yolu olmanın önüne geçemeyecektir.Bu sürecin boşa çıkmasının tek alternatifi, ABD’siz bir iktidar kurmak, neoliberal politikalardan bir an evvel kurtulup, üreten bir ülke olmaktır. Tüm bunların yapılması ise AKP’yi alaşağı etmek için her yöntemin kullanılması bir zorunluluktur. Al aşağı etmekle kalmayacağız tabi, Bütün AKP suç örgütü elemanlarının mal varlıklarını toplumsallaştırmak, dernekerini, vakıflarını kamulaştırmaktır.
Fabrika kurma seferberliği ilan etmek, tüm fabrikalara halkı ortak etmek bu ülkenin kurtuluşunun tek yoludur.
Böylesi bir ülkeyi kurmak için her şeye değer diyorsanız, susmayın, haykırın, ayağa kalkın…!