Coğrafyamızda ilk sosyalistler burjuva devrimcisi Jön Türkler den çıkmıştır. Osmanlı’da siyaset ve hukuk üst Müslüman Türklerin elinde olması, Avrupa uluslarının ulus olmasına engel olamamıştır. Çünkü burjuva iktisadi ilişkiler bakımından egemen sınıflar, alt Hıristiyan uluslardan çıkmıştır. Zanaat ve ticaret hayatının Hıristiyan ulusların ve azınlıkların elinde yoğunlaşması, Hıristiyan uluslar arasında burjuvazinin ve dolayısıyla da ulusal hareketlerin gelişmesine yol açmıştır. Böylece Uluslar Osmanlının hegomanyasından kurtularak ulusal devletlerini kurmuşlardır. Osmanlı’nın modernleşmesi de bu süreçle başlamıştır. Batılı gibi olmak, burjuva olmadığı halde burjuva kanunlarını kendi devlet yapısına entegre etmeye kalkması, burjuva sınıf yaratmak yerine sınırlarını ve egemenliğini korumanın ilerisine gidememiştir. Jön Türkler de böyle bir sonucun refleksi olarak ortaya çıkmıştır. Jön Türkler Osmanlı’da devrim yapmak yerine mevcut sistemi koruma refleksiyle ortaya çıkmıştır da diyebiliriz. Osmanlı çöktükten sonra ise kimisi Bolşeviklerden etkilenerek Sovyet Komünist Parti ile ilişkilenmiş ki, bunların başında Mustafa Suphi gelir, kimisi ise Kemalizmin kurumsallaşmasına katkı sunmak üzere devlet bürokrasisinde ve devlet kapitalizminin gelişmesinde görevler üstlenmişlerdir. Çünkü Osmanlının en elit kesimidir Jön Türkler. Dolayısıyla Kemalizm biraz sosyalizm, biraz da kapitalizmdir. Aynı zamanda emperyalizmin işgali altında ki bir ülkenin devrimci milliyetçilerinin bir kurtuluş bayrağıdır Kemalizm. Kemalizmin özü emperyalizme karşı tavır alıştır. Kemalizmi bir burjuva ideolojisi, veya küçük burjuvazinin veyahut asker-sivil bütün aydın zümrenin ideolojisi saymak doğru değildir. Kemalizm küçük burjuvazinin en sol, en radikal kesimin milliyetçilik tabanında anti emperyalist bir tavır alışıdır. 1923 devrimi önder sınıfın karakterini yansıtan milli devrimdir. Milli devrimle emperyalist işgal kırılmış, Komprador burjuvazi tasfiye edilmiş, Emperyalist istismar önlenmiş, Feodalizmin ideolojik ve politik gücü kırılmıştır. Ekonomi de ise kendi burjuvazisini yaratmayı kendine ilke edinmiştir.
İstiklali tam bağımsız Türkiye olmaktan geçtiğini çok iyi bilen Mustafa Kemal, milli ekonomi hususunda çok hassa davranmış gümrük himayeleri, kamulaştırma, yerli malı kullanma hassasiyetleri milli kapitalizmi geliştirmek için devletin bütün imkanlarını kullanmıştır. Cumhuriyeti içine sindiremeyen feodal eşraf kesimde, o zamanlarda bile etkisiz de olsa varlığını sürdürmüştür. Bundan ayrı olarak küçük burjuva örgütlendikçe de bürokratik burjuva da oluşmuştur. İş Bankasına hakim olan siyasilerin reformist burjuvasisi ile bürokrat burjuvazisi yabancı sermaye ile işbirliğini öngörmüş ve böylece ülkemizde tekelci burjuvazinin önü açılmış oldu. Bu sürecin öncüsü İş Bankası’dır. Yani; 1923-32 Dönemi bağımsız ülke, milli ekonomi evresi. Bürokrat burjuvazisi bu dönemin sonuna yakın boy vermiştir, Yönetimde ise Kemalistler vardır.
1932-42 Dönemi Bürokrat burjuvazinin, ticaret burjuvazisiyle ve yabancı tekellerle birleşip tekelci burjuvaziye dönüştüğü evredir. Bu zümre 1932 Dünya krizinden istifade etmeyi de bilmiştir.
1942-50 Saraçoğlu iktidarı dönemidir ve bu süreçte ABD ülkemizde iktidar kuracak kadar yerleşmiştir.
1950 yılına gelindiğinde demokrasi söylemiyle CHP bölünerek Demokrat Parti süreci başlamıştır. Bu süreçte Amerikan emperyalizmi ekonomisinden politikasına, kültüründen sanatına kadar damgasını vurduğu ve bizzat oligarşisinin içinde yer aldığı yıllardır. Bu süreçte bürokrasi içinde milliyetçi devrimciler emperyalistlerin işini hep zorlaştırma yoluna gittikleri de bilinmektedir. 1963 yılına kadar ordu ve sivil milliyetçi devrimciler küçük burjuvaziyi de yanlarına alarak direnç göstermişlerdir. 1963-71 sürecinde Küçük burjuvazinin sağ ve orta kesimini de oligarşinin himayesine, güdümüne girmiştir. Kemalistler böylece büyük bir darbe daha yemişlerdir.
“Biz devrimin işçi köylü ittifakı temeli üzerinde, emperyalist boyunduruğun en zayıf olduğu kırlardan, şehirlerin fethi rotasını izleyen bir halk savaşı ile zafere ulaşacağını söylüyoruz. Bu devrim anlayışında köylülük temel güç, proleterya ise önder güçtür. Proleteryanın önderliği ideolojik öncülüktür” der önderimiz, ustamız Mahir Çayan… Lenin’in sömürge ve yarı sömürge ülkeler için öngördüğü evrensel tezde budur. Ülkemiz ise yarı sömürge bir ülkedir. Bu yarı sömürge ülkenin kurulduğu günden itibaren ezen ve ezilen sınıfların mevzilenmeleri de kaçınılmaz olmuştur. Hakim sınıflar kendi aralarında çatışırken bir yandan da asli görevleri gelişen halk muhalefetinin karşısında rahatlıkla birlikte davranabiliyorlar. Sisteme karşı çıkanlara karşı geliştirilen refleks ne kadar şiddetli ve güçlü olursa kendi çatlaklarını onarmış oluyorlar.
Not.
1970-1980
1980-2002
2002 ve bu gün… Ayrıca ele alınarak ayrı yazılar olarak yayınlanacaktır.