Geçen hafta aşırı kan kaybı nedeniyle Ambulansla hastaneye kaldırıldım. Evden hastaneye yaklaşık 6 dakikada ulaştık. İlk müdahalenin ardından eve geri döndük. Evde kanama tekrarlayınca tekrar taksiyle hastaneye koştuk. On dakika sonra tekrar hastanedeydik. Yani en fazla on dakika sonra hastaneye yani sağlığa ulaşabilmek olabilecek en güzel şeydir. Bu sağlığa zamanında, ihtiyacın olduğunda ulaşabilmen anlamına gelir.

Yeni yapılan Etlik Ya da Eskişehir yolu üzerindeki Şehir hastanelerine gitmek zorunda kalsaydım halim nice olurdu. Bu kadar kısa sürede yaklaşık 5 Ünite kan kaybettiğimi söylediler. Şehir hastanelerine ulaşana kadar kesin ölürdüm. Çünkü ambulans ta bile kanı durduramadılar. Sağlığa ulaşmak önemli ama zamanında ulaşmak çok daha önemli. Hastane de Doktorların, asistanların, hemşirelerin ve yardımcı tüm sağlık personelinin hastayı yaşatma gayreti ve tedavi süresince iyileştirme isteği; toplumda niçin en güvenilir meslek grubunun Doktorlar ve Sağlıkçılar olduğunun açık cevabı. Buradan çok daha iyi anlıyorum ki Doktorlar yaşatmak için vardır. İnsan sağlığını tehdit eden her türlü tehlikeye karşı çıkarlar. Savaşa karşı çıkarlar, Doğanın katline karşı çıkarlar, ozon tabakasının yırtılmasına, nükleer tehditlere karşı çıkarlar. Yaşamı savunanların, yaşamı tehdit eden her şeye karşı olması kadar doğal ne olabilir ki. Doktoruma, Sağlıkçıma güveniyorum. Doktoruma dokunana bende dokunurum. Doktoruma dokunma, Yaşam alanıma yakın olan Hastaneleri kapatma.

Gittiğim hastane Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi. 1957 yılında kurulmuş. Hatta 1954 yılında Fransız ve Alman mühendislerin denetiminde inşa edilmeye başlanmış, Mimarı da bir Fransız. Hastaneye daha sonra ilaveler yapılarak geliştirilmiş ve şu anda bölgenin en donanımlı ve yetkin hastanelerden birisi. Şimdilik taşınmayacağı söyleniyor. Umarım doğrudur. Taburcu olana kadar bana yardımcı olmak için elinden geleni yapan, sabırla ve dikkatle benim sağlık durumumu izleyerek gerekli müdahaleleri yapan sevgili doktorlarıma, hemşirelerime ve yardımcı sağlık personeline teşekkür ederim. İyi ki varlar. Tüm yaşamım boyunca üzerimde hep onların emeği oldu. Yaşama tutunmam için hep bir dal uzattılar. Hastane Cebeci’de çok merkezi bir yer. Yukarı tarafa baktığında Ankara kalesini görüyorsun. Alt tarafında eski Senfoni orkestrası binası (Şimdi Mamak Belediyesi Kültür Merkezi), askeri dikimevi ve cebeci stadı. Diğer taraf Aktaş, Yeni doğan, Altındağ tarafı. Hastanenin hemen bitişiği Ulucanlar Cezaevi. Yani rant ve talan peşinde koşanların iştahlarını kabartan bir alan. Ulucanlar Cezaevi demişken, Hani dönemin belediye başkanı tarafından AVM ya da Ayakkabıcılar çarşısı yapılmak istenen yer. Hani Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Ankara Barosu, Kültür bakanlığı ve Devrimci 78’liler tarafından müze olması için mücadele edilen yer. Sonuçta ruhu yok edilse de müze olarak koruyabildiğimiz Ulucanlar. Hastanenin 4. Katından benimde bir süre yattığım Ulucanlar cezaevini görüyorsun. Zaten ses duyumu kadar yakın. Ulucanların yarı açık cezaevi bölümü hemen hastanenin yan tarafı. Hani Necdet Adalı’nın arkadaşı Sevgili Kemal Ergin’in bir sıçrayışta hamam duvarına tırmanıp onca yükseklikte duvarı aşarak yarı açık cezaevine geçip kaçtığı yer. Sevgili Kemal daha sonra Filistin’de yaşamını yitirdi. Hani Başbakanları, siyasetçileri, ünlü yazarları, şairleri, sanatçıları misafir eden Ulucanlar Cezaevi. Hani Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Erdal Eren, Necdet Adalı, Fethi Gürcan, Talat Aydemir ve daha onlarca kişinin idam edildiği yer. Yani bu ülkenin resmi olmayan tarihinin yaşandığı zulüm merkezi.

Taburcu olmadan bir gün önce Hastanenin 4. Kat pencerelerinin tümünden Ulucanları izledim. Denizlerin, Erdalların, Necdetlerin idamına tanıklık eden kavak ağacı yemyeşil yapraklarıyla dimdik yükseliyor. “Tanığım burada bir vahşet yaşandı. Tanığım burada Deniz’in idamı Yusuf’a, Yusuf’un idamı Hüseyin’e izlettirildi. Tanığım burada daha 17’sinde çocuklar asıldı” diyerek tanıklığına devam ediyor. Aslında Ankara Hastanesi de tanık bunlara. İşte ölümle yaşam yan yana. Hastane yaşatmaya, Cezaevi öldürmeye çalışıyor. Her hastane toplumun yaşam mücadelesinde bir hafıza merkezidir. Yeni Hastaneler yapın, yeni okullar yapın ancak eskileri yok etmeyin. Toplumun hafızasına ve birikimine kıymayın. Sağlığı ulaşılamaz hale getirenlere, Hastanelerimizi kapatıp rant peşinde koşanlara, Doktorlarıma, Sağlıkçılarıma ve Hastane personelime dokunanlara bir çift lafım var. Bir gün o sağlığa sizin de ulaşmaya ihtiyacınız olacak. Ve sizi o dokunduğunuz doktorlar, sağlıkçılar tedavi edecek. Belki de kapattığınız hastaneye ne kadar ihtiyaç olduğunu o zaman anlayacaksınız. O zaman yaşama tutunmanız için uzanan dalı kestiğinizi anlayacaksınız. Ancak çok geç olacak. Hüseyin Esentürk