Karga Gak Demeden
08-05-2018
Ömer ŞAN

           Yaşamı, duyu organlarımızın algıladığı ölçüde duyumsuyoruz. İşte bu duyumsama ile, duyargalarınızın çalıştığı yönde kendinize anlam kazandırıyor, yön veriyor, yaşam felsefenizi oluşturuyor veya niteleyip niceliyoruz! Olayları, gelişmeleri, nesneler veya kişileri!

            E pek doğal olarak ki bu aşamada, ‘anlama’ kavramına da büyük yükümlülükler düşüyor elbette! Ve hatta, ‘muhakeme’ kabiliyetinize doğal olarak…

            Genelde duyumsama yetisi ile anlama yetisi, nitelik olarak birbirinden faklı yapılardadır. Yaklaşmaları için, ‘duyumsama’ yetisinin entelektüelleşmesi, ‘anlama’ yetisinin de duyarlılaşması gerekmektedir. Bu da pek doğal olarak, duyargalarımızın yaşamsal süreçteki gelişimlerine bağlı olan bir altyapı sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır.

            Yani kısacası benim güzel yurdumun güzel insanları, bu dediklerimiz öyle birilerinin anlattığı hikayelerdeki gibi ‘badeleşmelerle’ olmuyor, olamıyor!
İşte tam da bu manada, günlük yaşamımızdaki bu basite indirgenmiş olgular, toplumsallığın bütünleşmesi önündeki en önemli etkileşimdir.
İçerisinde bulunduğumuz ‘erken baskın seçim’ süreci, sözünü etmeye çalıştığımız duyarlılıkların doruk noktasına çıktığı önemli bir aşama oluşturuyor ülkemiz için!
Eskiden yazdıklarımıza, uyarılarımıza bakınca, yıllardır ifade etmeye çalıştığımız dönüm noktalarından söz edip, her dönem yenilerini ekliyoruz bunlara. Be kez daha kısa süreli aralıklarla ama…

            Ekonominin pembiş tabloları ardında saklı gerçeklerden tutun da siyasi, sosyal ve kültürel yozlaşmanın öne koyduğu AB ve BOP ve de FETÖ süreçlerine kadar yaşanan etkileşimler, hala bir uyarıcı görevi göremiyor!
“Cumhurbaşkanı adaylığı, seçim süreci ve aşamasında yaşananlar ise bu toplumsal duyargaların algılama ve anlama aşamasındaki duyumsamanın en belirgin örneklerini sergiledi. Demokratik gelişim ve iyileştirmeler ışığında, ‘bindirilmiş kıtalar’ olarak yorumlanan bu duyumsama, aynı zamanda da tam tersi bir duyarsızlık ve algılayamayışın net bir örneğini oluşturdu. Ki, demokrasiyi amaç değil araç olarak gören, demokrasiyi ‘dar’ kalıplara kıstırıp ‘be’ çağrışımına gönderme yapanlara gelen yankılanmalar, farkındalıkların fark ettirilmesi anlamı taşıyordu. Zaten farkında olanlar, ‘tehlike’yi fark edenler tavırlarını da belli ediyorlardı bir anlamda.”

            Yukarıdaki bu vurguyu neredeyse 10 sene önceden yapıyorduk! Yaptık.

            Ve ‘Mayıs ayların gülüdür’ diyordu ya şair dizelerinde, ‘Mayıs’ta gönlüm delidir!’
Mayıs’ın doğaya kazandırdığı bütünsel canlılık, yerini daha farklı devinimlerle çevireceğe benziyor. Mayıs’ın kendine yakışır güzelliklerle devam etmesi dileğimiz.
Peki, cezaevleri doluluk oranlarının Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamına ulaşması, çocuk suçlu sayısı artışlarının açıklamasını neyle yapacaksınız? Neredeyse 39 saniyede bir suçun işlendiği ülkemizde, son bir yıldaki olan çocuk hükümlülerin sayısının 3 binlere yaklaşması, hükümlü sayısının 80 binleri aşmasını yorumlar mısınız?

            Bir kısım ‘demokrasi havarisi’nin yaşadığı olumlu gelişmeler dışındaki dış siyaset unsurlarını ele alabilir misiniz? Mesela 10 yıl önce Kıbrıs, Musul-Kerkük ve hatta Diyarbakır restleşmeleri, dağdan düz ovaya inmeler, haritalar, BOP’lar, ‘Sayın’lar, ‘Kelle’ler, yollar-yolsuzluklar, ircaa-tül kumpanyalar ve dahi bil cümle içten kuşatma çabalarına gösterilen toplumsal tepki ve duyarlılıkları ne tarafa koyacağımızı tartışıyorduk! Ya bugün?
İçerisinde bulunduğumuz bu hassas süreçte her an oluşabilecek gelişmeleri, acaba hangi duyargalarımızla duyumsayarak algılayabileceğiz. Bekleyip de mi göreceğiz 10 sene öncesindeki gibi?..
Öyle demekle olmuyor, her şeyin gönlünüzce olmasını dilemekle gönül coşmuyor… Mücadele gerek mücadele!

            Çay ve Çaykur yalanlarına bir bakın… Bakan Fakıbaba, bu yılın yaş çay fiyatını açıklamak için Rize’ye gelecekti ki, Başbakan Yıldırım dayanamadı, aynı akşam fiyat açıkladı! Bakan Rize’de, “Kimse bu fiyat altında alım yapamayacak” dedi ama özel firmalar 2 Lira altına düştü, Çaykur üreticiye, “düşük fiyata çay satmayın” uyarısı yaptı!

            Yetti mi, hayır! Kurumun geçen yıl 267,742 trilyon zarar ettiği açıklandı. Ayrıca bankalara, 1.529 katrilyon borcu bulunduğu, resmi raporlarda yer aldı. Buna karşın AKP’li vekil, bütün rakamlarla birlikte Rizelilere de ‘Ayar’ verdi ve Meclis’te, ‘Çaykur altın yıllarını yaşıyor’ diyebildi! Zorunlu istifa sonrası ‘Hikmet’ine Ayar’ çekilecek ya!

            “Deniz olmalı!/ Yusuf ve Hüseyin misali…/ İnanmalı./ Ve Cesur, Ve Yüreklice…/ Omuz omuza, bilek bileğe el vermeli yaşama!/ Fidanlar yeşertmeli…/ Tam bağımsızlık uğruna/ İdama gidişlerinin 46.yılında, faşizme ve zulme karşı… Bıraktıkları onur ve mücadelenin azmiyle anıyoruz… bir kez daha.

            Sizin hiç fidanlarınız oldu mu? Hayatı boyunca bir tek fidanı dahi olmayanlar, yaşamlarını umursamadan ve farkında olmadan tamamlayıp, yitip giderler bu evrenden. Toprağa düşen, yaşama kök salan bütün fidanlara saygıyla.

            Ve 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü geride bıraktık! Her geçen gün basın yandaşlaşıp, gazeteciler katledilip, tutuklanıp, dışlanıp ötekileştiği bu Dünya’da! Hadi, özgürlüklerinizi kutlayın siz de… Nasıl olsa haber alma özgürlüğünüz var ya!

            Ad günümüz, doğuşumuz yaşama Mayıs’tandır… Ondandır deliliğimiz, bilin ha!