Rasim Yılmaz
rasimyilmaz08@hotmail.com

Anç (yeni adı İncili) köyü…

Kaynaklara göre Anç, Öztürkçede “avcı” ya da “av bölgesi” anlamına geliyor. Cumhuriyet dönemi sonrası 1936’larda yer adlarının değiştirilmesi sırasında Anç adı ”İncili” olarak değiştirilmiştir. Burada ilk akla gelen neden İncili? 16. yüzyılın ikinci yarısı ile 17. yüzyılın ilk yarısında yaşayan İncili Çavuş’un aslen Ançlı olduğu rivayet olunur. Bundan ötürü de Anç’a İncili Çavuş’un adı verilir.

Ne var ki, son yıllarda nüfus defterlerinde yapılan bir yazım yanlışı nedeniyle köyün adı günümüzde “İncilli” olarak yazılmaktadır. Eski kayıtlara, nüfus cüzdanlarına, diplomalara bakıldığında “İncili” olduğu görülecektir.

DSC_0012

Denebilir ki İncili Çavuş’un başka yerlerde yaşadığı da söylenmektedir. Ya da,  köyün adının İncili Çavuş’tan alınmış olması çok mu önemli? Evet, önemli! Çünkü zekâsıyla, eserleriyle, kişiliğiyle öne çıkmış birçok şahsiyet vardır. Bu tür kişiliklere birden fazla yörenin sahip çıktığı bir gerçektir. Peki, İncili Çavuş’un bu köylü olduğuna dair birçok bulgu varken neden biz sahip çıkmayalım?
Bu konuda rahmetli araştırmacılar Adil Özder ve Hayrettin Tokdemir’ in iddiaları ciddiyetle araştırılmaya değerdir.

Değerli okurlarım, Anç’a ilk defa 2011yılı Temmuzunda Ardanuç Belediye başkanımız Sayın Yıldırım Demir ile birlikte gittik. O gün köyle ilgili incelemelerim ve görüştüğüm köylüler oldu. O dönem izlenimlerim,  İNCİLİ ÇAVUŞ ANÇLI MIYDI?” başlığıyla 26 Ekim 2011 tarihli 08 Haber gazetesinde yayımlanmıştı.

2016 Ağustos ayında ise aynı köylü öğretmen sevgili dostum Teoman Demir ile birlikte gittik Anç’a. Ancak o gün bu gündür bir türlü elde ettiğim bilgileri sizlerle paylaşma olanağı bulamadım. Bu yazımda Anç’la (İncilli) ilgili edindiğim bilgileri siz değerli okurlarımla paylaşmak istiyorum.

KÖYDE DAYANIŞMA VE YAŞAM KÜLTÜRÜ:

002

Köy halkından konuştuğum Yüksel Şenol şöyle anlatıyor.

Okulumuz ve sağlık ocağı açıkken köyümüze gelen ebeye, öğretmene hoş geldin demeye gidilirdi. Haftada bir de ziyaret edilir, süt, yoğurt, yumurta, meyve vs götürülürdü. Götürülen ürünler tüketilmiş olsun, ziyan olmasın diye de ziyarete gidecek olan başka kişiler birbirlerine sorarak en son gidilen ziyaretten bir hafta on gün sonra gitmeye özen gösterirlerdi.

KAPI KİLİTLENMEZ

Yine Sayın Yüksel Şenol benimle bir de anısını paylaşarak şöyle anlatıyor:

Köyümüzde bir yere gidilirken kapı kapatılır ama asla kilitlemez.

2017 yılında Kurban Bayramında 10 günlük iznimi değerlendirmek için Bursa’dan köyüme gittim. Köyde aileden İsmail abimden başka kimse yoktu. Abim ile erkenden bayram namazı kılmak için camiye gittik. Eve gelmeden akşama kadar yakınlarımızı ziyaret ettik. Akşama doğru eve geldiğimizde abim yemek hazırlamak için buzdolabını açınca evi ziyaret edenlerin olduğunu söyledi. Çünkü buzdolabına üç ayrı pakette kurban eti bırakılmıştı. Aynı durum ertesi günü de tekrarlanmıştı.

003

HARFANA VE DEVE OYUNU:

Harfana Nedir?

Harfana: Uzun kış gecelerinde ama özelliklede yılbaşlarında köyün gençlerinin tamamı bir araya gelerek yaptıkları bir eğlence etkinliğidir. “Deve oyunu gibi seyirlik oyun ekibiyle birlikte” davul-zurna eşliğinde;

“Bir deve aldım pazardan
Sarardı soldu nazardan
Baksana deveci babaya
Yengi de çıkmış mezardan”

003a

“Kadı geldi kapıya
Selam verdi yapıya
Biz meyve isteriz.
Veren veren bin olsun
Vermeyenin canı sağ olsun

 Yukarıdaki gibi mani ve türküler söyleyerek köy dolaşılır, herkesin verebileceği kadar un, yağ, peynir, meyve gibi gıda ürünlerini toplanır.  Sonra da o topladıklarından “bişi-pişi”, “lokum-lokma” gibi hamur işleri pişirilir, birlikte yenilir, şarkılar söyler eğlenilir. Artan yiyecekler ise ertesi gün ihtiyacı olan yoksullara dağıtır. Yani işin özü: Köy gençliğinin; birlik, beraberlik ve kardeşlik ortamında, eşit paylaşım koşullarında yaşamayı öğrenerek eğlenmeleridir.

Harfana: bu etkinliğin tamamına verilen bir addır!

Çocuk Oyunları:

Genellikle çocuklar ve gençlerin oynadığı Koci (Koco, Kojo), Mila, (Mile), Köyköşti, Kili(Kini, pila), Kutek, Ayğım Kala ( Esir almaca),Beş taş, Çatal matal kaç çatal gibi oyunlar sadece birkaç örnektir.

Oyunlar hakkında detaylı bilgi; Ançlı Sayın Sevgi Şenol’un “Ardanuç Ağzı” adlı kitabında verilmektedir.

İmece

Köyde birlikte ve dayanışarak iş yapma kültürü oldukça yaygındır. İşte diğer bir adıyla “imece” dediğimiz bu dayanışma genellikle sonbahar ve uzun kış gecelerinde yapılır. Sonbaharda toplanan mısırların tanelerini ayırmak için kadınlar sırayla bir evde toplanır, birlikte mısırları seçer, yün eğirir ya da düğün hazırlıkları yaparlardı. Ancak her ne kadar amaç mısır tanelemek ya da başka bir iş olsa da birlikte yenilir içilir, hoş sohbetler yanında türküler söylenir, mâni atışmaları yapılırdı. Bu anlatımımızı geçmiş zaman diliminde anlatmak durumunda kaldık; çünkü artık birçok olay gibi bazı kültürlerimiz de geçmişte kalmaya yüz tuttu.

Hodak.

Tarla sürülürken genellikle iki ya da üç çift öküz koşulurdu.
Öndeki öküzlerin boyunduruklarının boyunlarından çıkmasını önlemek amacıyla “hodak” adı verilen çocuk boyunduruğa oturtturulur.
Genellikle pulluğun bıçağı taşa değdiğinde ya da öndeki öküzlerin dengesiz hareketlerinden ötürü hodağın sık sık dengesini kaybederek boyunduruktan düştüğü olur. Düşerken artık şansına, kol, bacak, kafa neresi denk gelirse orası acır ya da yaralanır. Çiftçiler tam da köylü kurnazlığıyla önceden hodaklara “Düşünce toprağı avuçlarsanız bıçak bulursunuz” diye zararsız hoş bir yalan öğütlerlerdi. Amaç, düşen çocuğa bıçak bulma telaşıyla acısını unutturmaktı. Gerçi benimde boyunduruktan çok düştüğüm olmuştur ama sanmam ki can havliyle hiçbir hodağın aklına toprağı avuçlamak gelsin. Ne var ki artık gelişen teknoloji sayesinde bu kültür de sadece anılarda kaldı.

MAHALLELER:
Aligil, Hoşatgil, Pintigil, Satavliyet, Lomat, Sokatgil, Hançergil, Kadıgil, Cami Mahallesi

OKUL

Cami medresesinde eğitim yapılırken, köye okul 1938’de köylüler tarafından imece usulüyle yapılmış. Uzun yıllar ülkeye çok sayıda aydın ve bilim insanı yetiştirmiş. 1965‘te 153 öğrencisi varmış. 1980’ de 120 öğrenci, 6 öğretmen varken1986 da öğrenci olmadığı için okul kapanmış. Sözde ülkeye huzur getirme iddiasında olan 12 Eylül 1980 askeri diktatörlerinin sadece ilk altı yılda sadece bir köyü göç etmek zorunda bırakarak ne hale getirdiklerinin, nasıl huzursuzluğun asıl sebebi olduklarını varın siz düşünün!… Irmaklar köyünden sonra bölgeye hizmet veren ikinci sağlık ocağı ise 90’lı yılların sonunda kapanmış.

DSC_0073

( NOT: Rahmetli İlyas Şenol’ un muhtarlık döneminde yaşanan, okuduğunuzda hem gülüp, hem hüzünlenip hem de derinden düşüneceğiniz okula ek sınıf yaptırma öyküsü vardır. Onu ise bu yazıdan sonraki zamanlarda yayınlayacak olduğum rahmetli İlyas amca ile yaptığım söyleşi bölümünde okuyacaksınız).

CAMİ

Caminin yapımı 1860 yıllarına dayanıyor.

DSC_0104

Caminin duvarları yontma taşlarla yapılmışken yani tarihi özellik taşırken geçtiğimiz yıllarda üzeri hangi gerekçeyle olduğu anlaşılamaz bir şekilde üzerleri sıva ile kaplanarak tarihi özelliği kaybolmuştur. Hatta caminin yapımında kullanılan taşların büyük bir kısmının Anç Kilisesinin duvarlarından sökülen taşlardan oluştuğu söylentileri söz konusu. Umarız ki bu iddia doğru değildir. Caminin güney cephesinde, hemen bitişiğindeki mezarda, Yusufeli ilçesinin Demir Niğzivan köyünden  iki şehidin yattığı söylenmektedir.

DSC_0109

GÖÇ VE NÜFUS HAREKETLERİ

1980 öncesi köyde 150 haneye yakın insan yaşarken, yukarıda da sözünü ettiğimiz üzere, özellikle 1980 askeri faşist darbe sonucunda köyde yoğun göç yaşanmış. Eskiden gidenler de dâhil genellikle Bursa, Ankara, İstanbul,  Konya (Çumra -Batum köyü) gibi illere yerleşmişler. Nüfus, yazın tatilcilerle 150’yi geçiyor olmasına karşın,  kışın 17 haneye kadar düşüyormuş. Üstelik de kalanlar sadece yaşlı kesim.

TARIM VE HAYVANCILIK

Bu köy geçmişte yaşamını tarım ve hayvancılıktan sağlarken bugün büyükbaş hayvan sayısı 50’ye kadar düşmüş. Küçükbaş hayvan sayısı ise 900 civarında olduğu söyleniyor. Köylülere “Teşviklerden yararlanabiliyor musunuz?”  diye sorulduğunda, “Genç nüfus kalmadı kim koşturacak o işlere?”  sorusuyla karşılaşıyorsunuz.

Köyde “Kışlalar” denen bağlık bir bölge varmış. Anlatımlara göre muzun ve narenciyenin dışında her türlü meyve yetişiyormuş. Ancak bakımsızlık yüzünden bağlar virane olmuş.

Yaylaya Kürdevan dağının eteğinde olup Anç Ançkora (Anaçlı)köyü ile aynı beraber.
Günümüzde yaylaya sadece 3-5 koyun sahibi dışında çıkan olmuyormuş.

SU

Köyün içme suyu Kürdevan dağından geliyor.

Sulama suyunun ise ilginç bir hikâyesi var.  Sulama suyu Kürdevan dağı eteğinde dokuz göze diğer bir adı “Siraskora”  denilen yerden toprak kanalla geliyor.

Bir rivayete göre bu kanalı ilk Gürcü Kraliçesi Tamara Sultan çıkarttırmış.

O zaman bu kadına İran’dan ipek kumaş gelirmiş. Sultan, metresine metre kumaş verip bu kanalı kazdırmış. Kazdırırken de şart olarak demiş ki:

“Solyana (Yolağzı) köyünden bu tarafa kanalı öyle kazacaksınız ki kanala döveni koyduğumda bir yerlere takılmadan suyun üzerinde buraya kadar gelecek. Su Anagert (Cevizli) köyünün bazı mahallelerinde yaşayan köylülerle  ortak kullanıldığı için  her ilkbaharda iki köy halkı günlerce beraber çalışarak kanalı açıp suyu köylerine getiriyorlarmış.

Şimdi ise yeterince sahip çıkılamadığı için bırakın döveni, bir demir küreğin sığacağı genişliğe düşmüş durumda. Sanırım şimdilerde DSİ aracılığıyla bir çalışma söz konusu. Umarız bu çalışma tamamlanır da köylüler böylelikle suya kavuşur.

ANÇ KÖYÜNÜN İLKLERİ

*İlk okuyan: Hasan Yavuz

*İlk doktor: Nuri Pehlevan

*İlk mühendis: Nuri Candeğer

*Kızlardan ilk okuyan: Sevgi Şenol

*İlk avukat: Ekrem Candeğer

*İlk muhtar: Mehmet Güneri

*İlk belediye başkanı: Fikri Demir

Fikri Demir, bu ilk olma özelliğiyle Ardanuç’ta tek dönem başarılı bir belediye başkanlığı yaptı. Sıcak, sevecen, başarılı bir başkandı. Ne yazık ki erken ayrıldı aramızdan. Ancak geriye kendi gibi değerli birini, oğlu Yıldırım Demir’i bıraktı.

Yıldırım Demir, Ardanuç Belediyesi bünyesinde veteriner hekim olarak çalışırken, 28 Mart 204 tarihinde Belediye Başkanlığına seçildi. Aralıksız üç dönemdir bu görevi yürütüyor. Demir, Ardanuç’un en uzun süre Belediye Başkanlığını yapan kişi olarak da bir ilki elinde bulunduruyor. O da babası gibi sıcak, sevecen, çalışkan, başarılı biri. Gerek Ardanuç’ta oturanlardan, gerek kendi köylülerinden edindiklerim de bunu doğruluyor. Üç dönem, ara vermeden başkanlığa seçilmiş olması da bunun kanıtı…  Köylüleri ve Ardanuçlular, Yıldırım Demir’in bu başarılı kimliğini daha ilerilere taşımasını istediklerini biliyorum. Onu önümüzdeki milletvekili seçimlerinde TBMM’de görebilme beklentisi içindelerdi. Yıllar yılı siyasal eğilimlerinden hiçbir biçimde ödün vermeden, kendi halinde tutarlı bir yol izlemekte olan Ardanuçlu ve onu temsil edecek olan Yıldırım Demir, böyle bir sonucu çoktan hak etmişti.

Ancak, 2019 yılında yapılması gereken Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili genel seçimleri AKP iktidarının telaşlı ve yangından mal kaçırırcasına öne alınarak 24 Haziran 2018 tarihinde yapılmasına karar verilmiştir. Böyle olunca da bu kısa sürede partilerin aday belirlerken “ön seçim” yöntemini işletmeleri zora düşmüştür. CHP ise çoğunlukla mevcut adaylarla seçime gitme ve başarılı Belediye Başkanlarının görevlerinde kalmalarını istemiş, böylelikle Sayın Yıldırım Demir’in Milletvekili aday adayı olmasının önü kesilmiştir. Bu durum ise; Artvin seçmeninde belki küskünlüklere değil ama gönül kırgınlıklarına neden olmuştur. Oysa CHP örgüte sorarak, kamuoyu eğilim yoklamaları yaparak Artvin halkının tercihini belirleyip ona göre aday belirleseydi öne çıkan kim olursa olsun herkes demokrasi kültürü gereği bu adayları daha çok benimser, bağrına basardı. Bu atama yöntemi aynı zamanda atanan adayları da sıkıntıya sokacağını düşünmekteyiz. Sonuç itibarıyla; CHP’nin bu antidemokratik, benmerkezci tutumunu doğru bulmuyoruz. Ve biliyoruz ki; “kendi içerisinde demokrasi kültürünü içselleştir(e) memiş bir hareket, ülkenin demokrasi sorununun çözümünde inandırıcı ve çözücü olamaz”. Bundan ötürü de inanıyor ve umuyoruz ki;   CHP, gelecekte bu tutumundan vazgeçer.

DSC_0556

KÖY TÜZEL KİŞİLİĞİ

Köy Muhtarı Ziyettin Pehlevan, 1953 doğumlu Eğitim Fakültesi mezunu, öğretmen emeklisi.

ÖLDÜR ŞU İTİ

1980 12 Eylül askeri darbesinin astığı astık, kestiği kestik günleridir. Köyün gençlerinden Yüksel ve İsmail Şenol kardeşlerin yaşadığı, aslında halka gözdağı vermek amacıyla darbecilerin ruh halini de özetleyen; komutanın emriyle askerlerin bu iki kardeşin “Karabaş” adlı köpeğinin kurşuna dizilme olayı vardır. Öyküleştirdiğim bu olay 5 Nisan 2015 tarihinde 08 Haber gazetesinde yayımlandı. İlgi duyup merak edenler adı geçen gazetenin internet sitesinde benim sayfamdan arama butonu vasıtasıyla bulup okuyabilirler.

TEŞEKKÜR:

Bu çalışmamda bana fotoğraf, ilgi ve bilgileriyle katkı sunan, Ardanuç Belediye Başkanımız Sayın Yıldırım Demir’e, Sayın Teoman Demir’e, bize evini ve sofrasını açan, köyde beş yıl muhtarlık yapmış olan Yaşar Mert’e,  Yüksel Şenol’a, İsmail Şenol’a, Necmettin Demir’e, Akın Demir’e, Zikri Keskin’e,   Sevgi Şenol Ablamıza ve Sayın Güner Yalçın öğretmenimize teşekkür ederim.

 18527903_390049158061982_7015952519059049614_n