Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile,
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.
A.Arif

KÜFÜR VE SEÇİM

“Düşmek suç değildir, düşüp kalmak suçtur”. Biz devrimciler düşersek kalkar yürümeye devam ederiz. Düşünce kalkıp yürümek iyi ve doğru bir tavırdır. Ancak hiç düşmemeyi ya da daha az düşmeyi hedeflemek de doğru bir tavırdır.

Bu seçim Ülke tarihinde birçok ilke imza atmıştır. Seyyar sandık uygulamasından, Yüzbin imza şartına kadar, Milletvekili sayısına, İttifak yasasına kadar, ayrıca Cumhurbaşkanı adayının içerde olduğu bir seçim izledik. Selahattin Demirtaş kazansaydı Cumhurbaşkanı yaparlar mı idi acaba? Hiç sanmıyorum. Propaganda yapmasını bile kabul etmeyen anlayış Cumhurbaşkanı olmasına izin verir mi? Tüm baskılara, dayatmalara ve hilelere rağmen HDP’nin %10 barajını aşması bir başarıdır. CumMuharrem İnce’nin mitinglerine gelenlerin bir kısmı İnce’ye ve CHP’ye oy vermemiş görünüyor. Bunun nedeni CHP’nin aday tespitinde ve söyleminde yüzünü soldan yana dönmemesi olabilir. Ancak Muharrem İnce’nin meydanlardaki performansı ve söylemleri sarayı saltanatı oldukça endişelendirdi. Akşener ve Karamollaoğlu umduğunun altında kalmış görünüyor. MHP’nin aldığı oy mutlaka araştırma konusu olmalı. hur ittifakını gerileten bir başarıdır.

Muharrem İnce’nin mitinglerine gelenlerin bir kısmı İnce’ye ve CHP’ye oy vermemiş görünüyor. Bunun nedeni CHP’nin aday tespitinde ve söyleminde yüzünü soldan yana dönmemesi olabilir. Ancak Muharrem İnce’nin meydanlardaki performansı ve söylemleri sarayı saltanatı oldukça endişelendirdi. Akşener ve Karamollaoğlu umduğunun altında kalmış görünüyor. MHP’nin aldığı oy mutlaka araştırma konusu olmalı.

1973 seçimlerini hatırlıyorum. CHP genel başkanlığını İnönü’den devralan Bülent Ecevit; yeni Anti Emperyalist, Reformcu söylemlerle ABD’nin Haşhaş ekimine karşı tavrını eleştirerek “Biz ne istersek onu ekeriz. Kimse karışamaz. Toprak işleyenin Su kullananın, Ak günlere, Halkçı Ecevit, Hatta daha sonraları Karaoğlan- Çoban Sülü güzellemeleri Ecevit’e %33 oyla 185 Milletvekili kazandırmıştı. 73 seçimlerinin ardından Erbakan’la kurduğu koalisyon döneminde Haşhaş ekimini serbest bırakması, Yüksek taban fiyatları tespit etmesi, Çalışanlara yönelik iyileştirme politikaları, Af yasası, Kıbrıs müdahalesi gibi adımlarla aslında bir erken seçimle tek başına iktidara gelmeyi hedefliyordu. Ancak bir türlü erken seçim kararını aldırtamadı. Sonraları MC hükümetleri ülkenin anasını ağlattı. 12 Eylül’e giden yolda taşlar döşenmeye başlanacaktı. 1977 seçimleri; ülke kan gölüne dönmüş, her köşede her bucakta hain pusular, toplu katliamlar, devlet kontrolü ve kollamasında saldırılar, suikastlar altında gidildi. Ecevit %42,5 oy ve 213 milletvekili ile tarihi bir rekor kırdı. 1973 ve 1977 seçimlerinde Devrimciler, demokratlar, sosyalistlerin büyük bir kesimi Ecevit’i destekledi.

77 seçimlerinden sonra seçim meydanlarındaki taahhütleri bir yana kurulan hükümetin kuruluş biçimi, transfer edilen bakanların hırsızlıkları, yolsuzlukları, bu durumları eleştiren sol sosyalist kesime Ecevit’in tavır alması ile Ecevit’le Sol sosyalist kesimin arası iyice açıldı.(Tabi daha bir çok nedeni var) 79 seçimlerinde alanlardaki propagandalarda devrimcileri hedef gösterdi. Beni seçmezseniz bunlar gelir diye bizleri öcü gibi göstermeye çalıştı. 1979 Seçimlerinde Devrimciler seçimleri boykot etti. CHP’nin oyları %30’un altına düştü. (burada bir iki şey söylemek gerekir. 1979 yılında Her türlü saldırıya, her türlü katliama karşı devrimciler kendini savunmayı öğrenmişti. Geleceğe ilişkin umutlar yeşertiyor ve umudunun peşinde koşmaya çalışıyordu. Örgütlü, kararlıydı. Boykot kararını alırken sonucu değiştirecek gücü olduğunu biliyordu. 1973 ve 77 seçimlerinde sol sosyalist kesim, görüşmeler veya ittifaklar sonucu değil kendiliğinden CHP’ye destek verdiler. Hatta o zamanlarda “Demokrasi mücadelesi Sosyalizm mücadelesinin bir parçasıdır” çokça dillendirilen bir görüştü. Zaten CHP tarihinde Devrimciler ile bir ittifaka rastlanmaz. Tam tersi devrimcilere karşı dincilerle, milliyetçilerle, liberallerle, sermaye ile işbirliği ve ittifak içinde olmuşlardır.

Dahası 12 Eylül öncesinde faşistler ve polisler tarafından katledilen 1900 civarında CHP üyesi ve sempatizanı genç vardır. Ancak her nedense CHP bunlara sahip çıkmaz. Görmezden gelir. 12 Eylül darbecileri ile hesaplaşmak ve yargılanmasını sağlamak için 2000 yılının başında siyasi partileri ziyaretimizde o dönemin CHP Genel başkan yardımcısı “ Eski yaraları niçin kaşıyorsunuz, yargılayıp da ne yapacaksınız, zaten yaşlı insanlar” diyerek engellemeye çalışmıştı. Amacım bir partiyi kötülemek değil. Tarihi bir gerçekliği aktarmak. Birde boykot koşulları ile ilgili tecrübe aktarmak.

“Bana milliyetçiler suç işliyor dedirtemezsiniz, Yollar yürümekle aşınmaz, Benzin vardı da biz mi içtik, Çorum’u bırak Fatsa’ya bak, Hökümetin başı, 70 sente muhtacız, dün dündür, bu gün bu gündür, enkaz devraldık diyen Süleyman Demirel yani Çoban Sülü dedemi yönetti, babamı yönetti, beni yönetti, çocuklarımı da yönetti ve gitti. Bu kadar küfürbaz değildi. Diktatör olacağım hırsına ve isteğine kapılmadı. Fırat’ın kenarında kaybolan kuzu dan kendini sorumlu tutardı. Hiç adli küfür ettiğine tanık olmadım.

Erbakan’ın “Kadayıfın altı kızardı, glu glu dansı yapıyorlar, Aziz ve muhterem milletim, Hadi ordan, Fasa fiso söylemleri ve attığı “Milli sanayi hamlesi temelleri “ Anahtar taahhütleri yakın tarihimizde aklımda kalan söylemleri. İnsan ve inanç odaklıydı. Hiç küfür ettiğine tanık olmadım. Kendi örgütünden bunca ihanet göreceğini öngörseydi örgütünü kapatır kimseyi yukarılara taşımazdı. Daha sonraları, “12 Eylül harekâtını yapmasaydık Taksim meydanı kızıl meydan olacaktı” diyen Faşist General Evren’i hatırlıyorum, ancak “Kenan Evren’e hakaret” davası hatırlamıyorum. “Copa ne hacet zıpkın gibi delikanlı askerlerimiz vardı” diyen Faşist General Sunalp’i hatırlıyorum. Seçimlerde darbecilerin tüm desteğine rağmen kazanamamış silinip gitmişti. Bizde çok uğraşmamıza rağmen yargı önüne çıkartamamıştık. “benim memurum işini bilir” diyerek rüşveti, yolsuzluğu, bugünkü ekonomik sistemi ve uygulayıcılarını bize hediye eden Özal’ı hatırlıyorum. “Sattırmam efendim” diyen CALP’i, Başbakan yardımcısı olduğu halde 8 saat insanların Sivas’ta yanmasını izleyen İnönü’yü, “Kurşun atan da yiyende şereflidir, bizdendir ”diyen Çilleri gördük. İşte bunlar dan el almışlar galiba. Zaten Faşist Kenan Evren ölene kadar canciğer kuzu sarmasıydılar. Çiller en son mitingde yanındaydı. 2000’li yılların başlarından bu yana devletin dili, Üslubu ve espri yeteneği ve uygulamaları tamamen değişti. Yönetenlerin ve yönetmeye aday olanların küfürlerini yazsam bir kitap dolusu olur. Küfür konusu ayrı bir yazının konusu olmalı ancak bu seçimlerde edilen küfürler seçim sonuçlarını direkt etkilemiştir. Halka küfredenler daha çok oy almışlar, tecavüzcüler meclisin yolunu tutmuşlar, Fetvacılar itibarın en yükseğine mazhar olmuşlardır. Tüm olumsuz, Adil olmayan şartlarda geçekleşen 24 Haziran baskın seçimlerini geride bıraktık. Seçim sonuçlarını etkilemek için YSK dan başlayan, illerde Valilikler, ilçelerde kaymakamlıklar, Emniyet teşkilatı ve Askeri erkan AKP’nin üyesi ve militanı gibi çalışmıştır. Sandıklar taşınmış, toplu oylar kullanılmış, sokak terörize edilmiş, Olağanüstü Hal’in tüm nimetlerinden, Devletin tüm olanaklarından faydalanılmıştır. Başta Anadolu Ajansı olmak üzere tüm havuz medyası bir algı operasyonuna girişmiş, Sahibinin sesinden başka bir ses çıkmamıştır. Muhalif veya tarafsız olabilecek görsel ve yazılı basında engelleme veya karartma yoluyla engellenmiştir. Erken seçim kararı alındığı günden bu yana muhalefetin hamleleri gündemi belirler hale gelmiştir. Kısa bir kampanya süreci bile halkta bir umut oluşmasına neden olmuş ancak “hilelerle ve desiselerle baş edilememiştir” Diğer taraftan Şeker Fabrikaları satılan Çorum, Yozgat, Kırşehir, Niğde, Erzincan, Burdur, Kastamonu gibi iller “Ne iyi ettiniz de fabrikalarımızı satıp bizi işsizliğe açlığa mahkûm ettiniz” diyerek %60-70 oranında kendisini açlığa işsizliğe mahkûm edenleri ödüllendirmiştir. Fındık taban fiyatı az diye ağlayan fındık üreticisi taban fiyatı belirleyenleri ödüllendirmiştir. Doğasına, suyuna, yeşiline kast edenleri ödüllendirmiştir. Kaysı ağaçlarını kesen kaysı üreticisi ödüllendirmiştir. Mazot fiyatı çok yüksek diye ağlayan çiftçi ödüllendirmiştir. Köylü ödüllendirmiştir. Yakılan yıkılan bölge ödüllendirmiştir. Kısaca kendisine küfredeni ödüllendirmiştir. Bu Ülkenin Celladına duyduğu aşk mutlaka araştırma konusu olmalıdır. Bir de özellikle Almanya, Hollanda, Norveç, Belçika gibi ülkelerden %60-70 bandında yeni oluşan tek adam sistemine destek oyları kafamı karıştırıyor. Adamlar çat burada çat orda. Çifte vatandaş. Avrupa ülkelerinin tüm demokrasi kırıntılarını lüplüyor. Arkasından bana diktatörlüğü reva görüyor. Günlük yaşamda yaralı parmağa merhem olmayanlar Ülkenin geleceği konusunda ahkâm kesiyorlar. Ya gelin bizim gibi bizimle birlikte yaşayın, ya da gidin benim geleceğimle ilgili ahkâm kesmeyin. Sonuçta 12 Eylül Faşizminin koyduğu %10 barajı AKP iktidarının tüm çabalarına karşın yerle bir edilmiştir. Ancak herkes şapkasını önüne koyup “daha iyi nasıl olabilirdi” diye düşünmesi gerekiyor. Mücadele hayatın her alanında devam edecektir. Seçim bir gedik açmak için bir vesileydi. Parlamento’da Emekçilerin, Sosyalistlerin taleplerini o kürsüde dillendirecek insanlara ihtiyacımız vardı. Sonucu konusunda asla moralsizliğe, karamsarlığa yer olmamalı. Hani Gezi eylemliliklerinde atılan sloganlardan birisi “ Bu daha başlangıç, Mücadeleye devam”. Asıl mücadelenin bundan sonra başlayacağını unutmayın.

Hüseyin Esentürk