Karga Gak Demeden
14-08-2018
Ömer ŞAN

           Hani diyoruz ya sürekli, ‘yaşam mücadelesiz olmaz’ diye… O nedenledir ki bizim hedefimiz gölgeler değil sahipleridir… Daha da vurgulu ifade edersek… Ve bizim hesabımız, kapının köpekleriyle değil, asıl sahibi ilerdir. Ki, mutlaka o hesap görülecektir!

            Pek doğal olarak büyük olmak farklı, büyüklük taslamak daha farklı ve hele de büyük resmi görmek ise daha farklıdır!

            Aylar öncesinden, ‘acaba bazıları ne yiyor, içiyor, kafası güzel oluyor’ diye düşünürken; hükümetimizin gümrük vs anlaşmaları yaptığı ülkeleri gördük resmi gazetede…

            Sonra kendi ‘sığırcılığımız’, büyük ve küçükbaş hayvancılığımızın bitme noktasına geldiği iddialarının, yine devletin resmi gazetesinde yer alan ‘ecnebi hükümetlerle’ yapılan, ‘at eti, katır, eti, bordo ve hatta domuz eti’ alımı anlaşmalarıyla gerçek olduğuna kani geldik!

            Hele de ‘helal sertifikalı’ ürünlerde ‘tek tırnaklı veya domuz eti’ bulunduğu iddialarını ise Sağlık ve Tarım Bakanlıklarının analizleri kanıtladı.

            Yetti mi, yetmedi… Tüm Avrupa’da toplanan bazı hazır ve poşetli, ‘abur-cubur’ denen ürünler bizde ‘kol boyu’ serbest. Hem de Bakanlıkların onayıyla.

            Daha yetmiyor! Öyle boy gibi doğalgaz, elektrik vs zamcıklarından değil ha… Mesela son olarak öğrendiğimiz, başta çeşitli sağlık sıkıntılarına, hastalıklara vs yol açtığı kanıtlanmış ‘palm yağı’ denen, neredeyse ‘zehir’ ürünlere ‘sıfır’ gümrük vergisi getirilmiş, geliş-geçiş serbest!

            Dolar, dolmaz, alır-almaz derken bir yabancı ülke para birimi olan bu doların 1 tanesi 7 tane bizim Liramız kadar olmuş! Baskı, yaptırım ve türlü stratejik saldırılar! Cumhurbaşkanının deyimiyle ‘Savaş devam ediyor!”

            E, ediyor da… Geçen hafta sonu Rize ve civar illerde idi! Çok şey söyledi: ‘Onların doları varsa bizim Allah’ımız var” gibi… Bu arada o, aslı Hıristiyan olan ‘dolarcıların’ da halkını ‘Allah’ ile kandırdığını biz biliyoruz mesela… Ama konumuz bu değil!

            Rize’den Bayburt’a da geçti! Nüfusu 80 bin Bayburt’un, Türkiye’nin nüfusu en az ili yani. Niye buluştu Bayburt’la Cumhurbaşkanı? Tam 2 milyon kişi kapasiteli havaalanı yapımına başlanmış ve 2020’de hizmete açılacakmış!

            Çok iyi. Yol, su, elektrik, mega, çilgin… Pekiii… Bu havaalanı için yurtdışından borç alınacak değil mi? E, malum müteahhide ’20 sene de kar etme garantisi’ verilecek. Sonra da ekonomi çöküşe geçince aha da ‘dış güçler’ he?

            Niye çıkıyor bu dolar peki? Hiç doları olmayanlar, hatta hiç umursamayanlar çekecek asıl zararı ha, bu da biline! Bakın mesela, hani biz diyoruz ya ‘eşit işe eşit ücret’, işte önce liyakat, hak edene hak ettiği iş… Gibi!

            Mesela, basit bir yurt genelindeki şirketi ele alalım! Aylık cirosu veya karı en az ne olur? Olsun 500 bin karlı! Peki bu işi kim çevirir, Genel Müdür değil mi? Maaşı nedir? Ortalama 20-25 bin! Kazandırdığı ve kendi kazandığına oranlamaya bakın!

            Bir de devlet dairelerindeki ‘vasıfsız’ veya ‘liyakatsiz’ aynı ayardaki personelin oranlamasını yapın, hizmetini de vs katın içine… Bakın ne çıkıyor ortaya.

            Ha, bir de tasarruf tedbirleri var. Mesela, 2018 yılına 7,7 milyar TL’lik bütçe ile başlayan Diyanet İşleri Başkanlığı, ilk 6 aylık dönemin sonunda 550 milyon TL ek ödenek istedi… Yahu bir de camilerde toplanan paralar da var… Nereye gidiyor bu paralar? Var mı ek bütçe paylaşımı?

            Ondan sonra da 11… Yahu arkadaş halk, dolara ne karışır, aşının dolup-dolmadığına bakar! Hak, dolara ne karışır, hukuk-adalet varsa ona bakar! Herkesin, inanışına göre, din ve vicdan hürriyetinde olduğu gibi, inandığı bir Allah’ı var! Yalnız, bunları şu dolar işine kim, niye karıştırır pek anlaşılır değil.

            İmam Hatipli muhalif siyasetçi Alper Taş, “Hep aynı hikaye… Sermaye, sermaye partileri, ‘iyi zamanlarda’ hep bana der, kazançları paylaşmaz özelleştirir, kriz zamanlarında ise ‘hepimiz aynı gemideyiz’ der, krizi toplumsallaştırır, krizin bedelini emekçi halka yıkar” diyor… Evet, #AynıGemideDeğiliz, hiç olmadık da!

            Niye değiliz bakın ve gene siz yorumlayın…

            Önceki hafta Rize Salarha-Muradiye’den sonra, Ordu Fatsa ve Ünye’yi de sel ve heyelanlar mahvetti! Can kaybı yok ama Sahil Yolu ve köprüler çöktü! Son 25-30 yılda yaşananların aynısı oldu. Yetkililerle birlikte halk da, sanki ilk olmuş gibi davranıyor! Maalesef bu felaketler son olmayacak!

            Bilinen bütün hata ve eksikliklere karşın önlem alınmadığı gibi aynı hatalar yayılıp sürdürüldü. Ders alınmadı, doğaya hunharca saldırıldı! Yaşam savunucularının haykırışları yanında bilimsel raporlar ve yargı kararları dikkate alınmadı, alınmıyor. Birileri timsah gözyaşı döküyor! Ama bitmedi.

            Bu henüz, tehlike periyodu dahi değil! Ekim-Kasım’da çok dikkatli olunmalı. Yoğun lokal yağışlar,toprağı iyice kaygan-tutunamaz hale getireceği gibi kütlesel suyun akışkanlığına da dayanamaz yapacaktır! Mayıs-Haziran periyodunda düşmeyen yağmur, bu dönem sıkıntı oluşturabilir!

            Ve geçen hafta, tam da 8.8.2018 tarihi itibarıyla, öğlen sonrası Cumhuriyet gazetesi yurt haberlerinden arayan genç personel, artık bu aşamadan sonra benimle çalışamayacaklarını bildirdi! Eldeki notlara göre 1992’den beri muhabiri olduğum gazete ile kendi ifadelerine göre hiçbir bağım kalmadı! Geçen 26 senelik emek, teşekkürsüz!

            Ve ilk imzalı yazım yayınlandığında bana ‘aramıza hoş geldin’ diyen Uğur Mumcu’nun dediği gibi: “Atatürkçüyüm, diyen insan uşak olmayacak, uşak! Ne Amerika’ya, ne Sovyetlere, ne Çin’e ne de Avrupa’ya…”

            Bizim dilimiz daha çok döner de, yerimiz bu kadar yazmak alır! Enişte Bey, Bakan Bey, Bürokrat Bey derken… Bir yanda Beyler, baş yanda Beylerbeyi… Çöker mi bu oyunlar? Açılır mı kapılar?