OLMAZ OLSUN BÖYLE MASAL

Bir varmış bir yokmuş, insan az mahlûk çokmuş. Muhteris zaman içinde, beyin tuman içinde, devecikler delege, koyunlar seçmen iken, komşu iki çiftlik varmış. Kâhyanın biri Yezit, biri Ali imiş.

Kardeş kardeş geçinirken, Eksantrik Yezit’in, kabarmış yezit damarı, cuma namazını, yan çiftliğin camiinde kılmaya niyetlenmiş. Örgütlemiş yezitleri, vermiş ellerine topları tüfekleri, “devirin şu mel’unu, kâhyalık bizden birinin hakkı” demiş. Demiş demesine ya kâhyanın hevesi kursağında kalmış, yan çiftliği, korkunç bir yangın sarmış. Akıtılan kan, ateşi iyice harlamış.

Yezit, kandan yangından kaçan azdırdığı yandaşlarını çiftliğine almış. Almış almasına da yangın, kendi çiftliğini de sarmış. Başlamış öteki çiftliklerin kâhyalarına: “İnsanlık suçu işleniyor; niye görmüyorsunuz” demeye. Onlar da: “Senin ihtirasın yarattı bu yangını bu vahşeti. Şimdi çık işin içinden” demiş.

Yezit’in çiftliğinden daha zengin daha rahat çiftlik peşinde olan uyanık camiciler, salmış kendini deryaya, sığınmak için, Kiliseye.Çoğu boğulmuş deryada. Az birazı dayanınca Kilisenin kapısına, Kilise ehli , kendilerine kâfir zındık diyen bu fırsatçı taifeyi hoş karşılamamış doğal olarak.

Yezit, çiftliğinde at koştururken, kışkırttığı yandaşlarının bebelerinin ölüleri kıyılara vuruyormuş.Bir de bütün bu olanlara güya karşı, tuhaftan da tuhaf bir ahali varmış. Çiftliklerinde, anasının karnındaki bebeler, orakla öldürülürken gizli açık gönenler; kıyıya vurmuş çocuk cesedini, kapış kapış sayfalarda sergileyip, zavallı ben’lerini tatmin etme yarışına girmiş.

Batmanın, çağıla; at izinin, it izine karıştığı günlerde akıldane çokmuş ama  masal nasıl biter, kimse bilmezmiş…