Çocuk işçiliği yasaklanmalı, çocukların yeri okullar olmalı

 Okullar açıldı, çocuklar yeni eğitim-öğretim yılına başladı.  Ne yazık ki, bazı çocuklar için hala merdiven altı atölyelerde, sanayi sitelerinde, tarlada ve sokakta işçilik devam ediyor. Türkiye’nin de onayladığı BM Çocuk Hakları sözleşmesinde de belirtildiği gibi 18 yaş altı herkes çocuktur. Ancak Türkiye’de çocuk emeği her türlü alanda denetimsiz bir şekilde kullanılmakta ve sömürülmektedir.

Hatırlanacağı gibi AKP hükümeti 2018 yılını “Çocuk İşçiliği ile Mücadele Yılı” ilan etmişti. Öyle ya, hükümet bir yaraya parmak basmışsa, bir soruna el atmışsa, yaranın iyileşmesi, sorunun çözülmesi beklenir.

AKP hükümetinin 2018’i ‘Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Yılı’ ilan etmesinin üzerinden 9 ay geçmiş. Ne var ki, eldeki veriler ‘çocuk işçiliği’nde azalma değil artma olduğunu ve Türkiye’de ‘çocuk işçilik sorunu’nun giderek büyüdüğünü gösteriyor.

Resmi verilere göre Türkiye’nin çocuk nüfusu 2017 sonu itibariyle 22 milyon 883 bin 288 ve ülke nüfusunun yüzde 28,3’ünü oluşturuyor. Çocuk işçi sayısı ise 2 milyonu aşıyor. 2013 yılından Eylül 2018’e kadar 319 ‘çocuk işçi’ iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.

Çocuk işçiliğinin önlenemez biçimde artmasının nedeni AKP hükümetinin ‘az ücret-çok iş, az maliyet-çok kar’ stratejisine dayalı esnek ve kuralsız çalışma politikası ile taşeronluk sistemidir. AKP hükümeti çocukları esnek, kuralsız ve taşeron çalışmaya dayalı ‘daha fazla sömürü-daha fazla kar’ politikasını sürdürmenin en rasyonel aracı olarak görüyor ve ‘çocuk işçiliğiyle mücadele yılı’ gibi etkili mesajlarla toplumu beklentiye sokarak oyalıyor. Bütün insani değerleri bir kenara bırakmış, emeğin yağmasını ve doğanın talanını temel bir düstur olarak benimsemiş, çocuklar dahil, her şeyi kapitalist pazarda alınıp satılan bir mal gibi gören bu anlayışla çocuk işçiliği çözülemez.

 AKP hükümetinin sermayenin ihtiyaçlarına öncelik vermesi, emeği ve doğayı sömürmeyi ilke edinmesi, siyasal sorunların çözümünü şiddet araçlarına tahvil etmesi ve Ortadoğu’da yürüttüğü gerilimi esas alan dış politika anlayışı Türkiye’deki çocuk işçiliğini derinleştirmektedir.

Kuşkusuz ki çocuklar toplumsal, siyasal ve iktisadi her gelişmeden birinci derecede etkilenen gruplardır. AKP hükümetinin emeğin yağması ve doğanın talanına dayalı sermaye birikim stratejisi, dış borca dayalı büyüme modeli sonucunda Türkiye’nin giderek derinleşen bir finansal kriz girdabına sürüklenmesi aynı zamanda ‘çocuk işçiliği’ sorununu büyüten en temel faktörlerden biridir.

Ülke içi ve dışı göç ve savaş politikaları bu durumun en temel nedenlerinden bir diğeridir. Suriye iç savaşı nedeniyle yaşadığı topraklardan koparak Türkiye’ye göç etmek zorunda kalanların içinde en fazla mağdurun çocuk olması, aynı zamanda Türkiye’deki çocuk işçiliğini de büyüten acı bir gerçekliktir. Ayrıca Suriye’den gelen çocuklar Türkiye’dekilere göre daha kötü bir hayat sürmekte ve çocuk işçi olarak da en fazla istismar edilme ve sömürülme durumuyla karşı karşıya kalmaktadır.

Döviz karşısında liranın sürekli değer kaybetmesi yoksulluğu, krizin derinleşmesi işsizliği artırmaya devam ediyor. İşsizlik ve yoksulluk artıyorsa ‘çocuk işçiliği’ de artacak demektir. ‘Çocuk işçiliği’ ile mücadele edebilmek için sermayenin ihtiyaçlarını ve karı eksen alan politikalardan vazgeçilmelidir. “Stajyer-kursiyer-çırak” adları altında yaşanan sömürüye son verilmelidir. Ülke kaynaklarını bir vakum gibi çekip tüketen savaş politikalarına ve askeri harcamalara son verilip barış politikalarına dönülmelidir. Çocukları krizin yıkıcı etkilerinden koruyacak önlemler alınmalıdır.

AKP hükümeti, 2018 yılının son çeyreğinde ‘çocuk işçiliği’ ile mücadele etmek istiyorsa, toplumu oyalamayı ve çocukları siyasi istismar etmeyi bırakmalı ve öncelikle çocuk işçiliğini yasağını uygulayarak işe başlamalıdır. Eş zamanlı olarak ülke nüfusunun yüzde 28’ini oluşturan çocuklar için bir ‘Çocuk Bakanlığı’ kurma çalışmalarını başlatmalıdır.

HDP olarak ‘çocuk işçiliği’nin sona erdirilmesi konusunda bütün demokratik kurum ve kuruluşları, emek örgütlerini, demokratik kitle örgütlerini, inisiyatif, platform ve oluşumları duyarlı olmaya ve birlikte mücadeleye davet ediyoruz.