TUNCEL KURTİZ – YILMAZ GÜNEY

Doksanlı yılların ikinci yarısı. Ankara İnşaat Mühendisleri Odası’ nda -İMO- yapılan söyleşilerin birinin konuğu, Tuncel Kurtiz.

Keyifli söyleşinin sonunda, izleyiciler gitti. Lokalinde masayı hazırlattım. Tuncel Kurtiz, ben ve iki arkadaş daha, rakıyı, muhabbete meze etmekteyiz.

Geleceğini önceden bildiğimiz için, bir alay soru biriktirmişim. Ben de şaşırdım, ne yalan söyliyim. Soruların bir bölüğü doğal olarak, yakın yoldaşı Yılmaz Güney ile ilgili. Konu, silaha gelince: “Yahu reis, bilen bilmeyen herkes dedikodu yapıyor. Yılmaz, silahtan, şeytandan kaçar gibikaçardı. Bir gün, Sıraselviler’de bir mekana oturduk. Masa donandı, daha birer yudum içmemiştik ki vatandaşın biri, kabzası sedef kakmalı çok güzel bir tabanca getirdi. Özür dileyerek ‘Yılmaz abi, bunu özel olarak senin için yaptırdım. Silaha meraklısın biliyorum. Kabul edersen çok sevinirim’ diye uzattı. Yılmaz’ın nevri döndü. Herifin de bizimde yüzüne bakmadan, hiç bir şey söylemeden mekandan deli gibi kaçıp gitti. Peşinden koşamadım bile. Ortama sessizlik bombası düştü. Masa öylece kaldı, kalktık. Gidebileceği yeri bildiğim için gittim buldum. Özür dilemeye falan kalktı. Gerek yok, dedim.”

“Yahu arkadaş, bu insanlar için çırpınıyorum, bunlar beni tanımamakta, anlamamakta inat ediyor. Benim silahım sinema. Halk düşmanlarını onunla vurmaya çalışıyorum. Bıktım bu lümpen  sürüden” diye patladı.

“Hadi unut gitsin. İki tek atalım da başka muhabbete bakalım” dedim. Öyle de yaptık ama tadımız da kaçmıştı.

Tuncel Kurtiz, ” Yahu, saat kaç oldu” dedi. Saat sabahın üçüne doğru geliyordu. “Yahu reis, muhabbet müthiş, konuşacak çok şey var ama benim burda bir ablam var. Yarın da dönecem. Bana izin. Şurdan bir taksiye atlayıp gideyim. Yatmamıştır, beni bekliyordur” dedi. Kalktık. Bir taksiye bindirdik gitti. Muhteşem bir gece böylece bitti. Saygı, sevgi, özlemle…