Ülkenin esas durumu şudur; Bir adam ve arkadaşları küllerinden bir ülke yaratmış. Bir adam ve arkadaşları da o ülkeyi yıkmak için sürdürülen 68 yıllık sürecin son halkası olarak görevini icra etmektedir.

Bunların ilkinin adı Mustafa Kemal’dir, ikincisinin adı ise Recep Tayyip Erdoğan’dır. Kısacası Erdoğan’ın alternatifi Kılıçdaroğlu değil, Mustafa Kemal’dir. Dolayısıyla ülkemizde bir iç savaş sürmektedir.

Savaşın ilk başlama tarihi 1946’dır. Mustafa Kemal’in rakiplerinin arkasında ise ABD vardır. Bu savaş ya Mustafa Kemal’in heykellerinin yıkılmasıyla son bulacak, ya da ülkemizde ABD politikalarına son vererek, tüm üslerini kapatmakla son bulacak.

Çatışma, sataşma bu çerçevededir. Durum siyasi partiler ile düzelecek düzeyde değildir. Siyasi partilerini aşan bir noktadadır. Dolayısıyla burada şu parti, bu parti demeden bu iki bloktan birinde yer almalıyız. Ya Mustafa Kemal’in cumhuriyeti diyeceğiz, ya da ABD desteğiyle Recep Tayyip Erdoğan’ın yıkmasına destek vereceğiz…

Ülke insanının anlamak istemediği, ya da görmezlikten geldiği husus burasıdır. Topluma anlatmamız gereken husus budur. Ya Mustafa Kemal diyeceksin, ya da ABD destekli Recep Tayyip Erdoğan diyeceksin. Ülkemizin siyasi durumu budur. Ya ondansın, ya ondan. Bana ne deme hakkımız yoktur. Ya yıkıcı tarafta olacaksın, ya da yapıcı tarafta.

Yıkıcı tarafta yer aldığında Atatürk’e saygılıyım gibi lafları gevelersen yalancısın, sahtekarsın, satılmışsın. Eğer yıkıcı tarafta yer alıyorsan Atatürk’e düşman olduğunu da kabul edeceksin. İkisini birden idare etmeye çalışanlar ise insan bile olamazlar.

Özelleştirmelerin, özvarlıklarımızı satmamamızın sonuçları ekonomik kriz olarak bu gün hepimizin yaşamını olumsuz etkilemektedir. Şimdi tarımı makinalaştırıyorum yalanıyla halkın tapulu arazilerini elinden alacaklar. Meraları satacaklar. Yaylaları, ormanları, sahilleri satacaklar. Kısacası AKP ülkeyi emperyalistlere peşkeş çekiyor. Cumhuriyete dair ne kadar güzel şey varsa hepsini yıkıyor, talan ediyor.

İş Bankasının peşine düşmeleri de bu politikaların dayatmasıdır. Cumhuriyetin başarısında büyük payı olan İş Bankası tabi ki ABD ve Recep Tayyip Erdoğan’n hışmına uğramayı hak ediyor.

Kısacası ülkede Et Balık Kurumunu satarak, ortadan kaldırmak ülkemizde hayvancılığı öldürmek için yapılmıştır. Recep Tayyip Erdoğan’ın Amerika’da ABD’li firma Cargill’in ülkemizde fabrika kurmasına izin vermesi, şeker fabrikalarını kapatmak içindir. FİSKOBIRLİK’e düşmanlık yaparak üreticiden fındık almasını engellemeleri ülkemizde fındık üretimini kaldırmak için yapmışlardır. Malatya’da kayısı ağaçlarını kesmeleri, Ege’de zeytin ağaçlarını kesmeleri üreten Türkiye’yi yok etme çabasıdır. Tüm bu yapılanlar ülkeyi batma noktasına getirmiştir. Ülkenin bu duruma düşmesi ABD’ce 68 yıl önce planlanmıştı. Planları uygulayan kimseleri de iktidar yaparak bu noktaya geldik. Neoliberal politikaların sonucudur da diyebiliriz.

Şimdi de ekonominin batışının sorumlusu olarak esnafı gösteren ve zabıtanın esnafa uyguladığı baskıyla da suçluyu somutlaştırma sahtekarlığını yaptıklarına tanık oluyoruz.

Serbest piyasa ekonomisinin mimarı olacaksınız ama suçunuzu esnafa yıkmak için zabıta baskısına geçeceksiniz…

Kargaları geçtik, keçiler bile güler şu zavallı halinize.. Hani ver papazı al papazıydı? Sonuç; Dünya lideri fıssssssss….!