Basın büromuz tarafından hazırlanan haberi aşağıda bilginize sunuyoruz:  
Yargı bağımsız ve tarafsız olmadığı sürece bu ülkede adaletten söz etmek mümkün değil. Adalet mahkeme salonlarını terk etmiştir. Yargıçlar Saray’dan gelen talimatlar doğrultusunda hareket etmektedir. Son örneğini Diyarbakır’da yaşadık. İnanılmaz bir şiddet yöntemi ile arkadaşlarımız gözaltına alındı. Kelepçe çıkarılmak istenirken bıçaklanan arkadaşımız var.
AKP seçim kampanyası olarak saldırılarını başlatmıştır
26 arkadaşımız maalesef tutuklandı. Yargı o denli tarafsızlığını yitirmiş ki bir tek suç delili olmamasına rağmen bir gizli tanık ifadesine dayanarak arkadaşlarımız tutuklandı. Bu gizli tanığın elinde bir suç delili var mı yok, çünkü ortada suç yok. Bu arkadaşlarımızın suçu 24 Haziran seçim kampanyasına katılmış olmaları. Diyarbakır İl Eşbaşkanımız tutuklu. Bir partinin il eşbaşkanının seçim kampanyası yürütmesinden daha doğal ne olabilir? AKP, seçim kampanyası olarak bu saldırıları başlatmıştır. Altını çiziyorum, AKP’nin, Cumhurbaşkanı’nın seçim kampanyası kolluk güçleri ile kayyumlarla kaymakamlarla, şiddete, baskıya dayanarak yürütülmektedir. Seçimleri kaybedeceğini anladığı anda saldırganlığını yükseltmektedir. Bu ülkede 102 belediyeyeye kayyum atandı, bugün 96 belediye kayyumla yönetilmektedir. Bu durum bir ülke için büyük bir utanç kaynağıdır.
Elinden gelse Türkiye’nin her yerini kayyumlaştıracak
Bu iktidar bu ülkeyi bir kayyum cumhuriyetine çevirdi. Bu utançtan kurtulmak için mücadelemizi sürdürüyoruz. Bu iktidar, kayyumlarla yönetmek için baskısını arttırıyor, elinden gelse Türkiye’nin her yerini kayyumlaştıracak. Sadece merkezi yöneticileri değil, idareyi, teşkilatlanmayı da kayyumlaştırmak istiyor.
Merkez Bankası Başkanı’nı Zabıta Müdürü olarak atayın
Merkez Bankası’nın enflasyon ile mücadele etmesi gerekirken, zabıta çarşı pazarda zamlara müdahale ederek enflasyonla mücadele ediyor. O zaman Merkez Bankası Başkanı’nı Zabıta Müdürlüğü’ne atayın.
Yerel demokrasi anlayışı tekçi zihniyetin sonu olacak
Kayyumcu zihniyet her şeyi tekleştirme derdinde. Özgürlüğe, bağımsızlığa, adalete tahammül edemez. Mahkemeler, basın, bu kayyumcu zihniyetin etkisi altındadır. Bu zihniyet devam etsin diye HDP’ye yönelik şiddet artmaktadır. Türkiye’deki tüm toplumsal kesimlere sesleniyoruz, bu gidişata dur demek, yan yana gelmekle mümkündür. Farklı düşüncelere ve ideolojilere sahip olabiliriz, bundan daha doğal bir şey olamaz. Farklı inançlardan olmamız, bizi güçlü kılandır. Yeter ki bu farklılıklara uygun bir yönetim biçimini hayata geçirebilelim. İktidarın tekçi anlayışı bu ülkeyi çölleştirmektedir. HDP olarak bu çağrıyı sadece Van’da değil her yerde yapıyoruz. İstanbul’da, İzmir’de, Adana’da, Karadeniz’de ve tüm Türkiye toplumuna çağrı yapıyoruz; gelin yan yana mücadele edelim, bu topraklara yakışan yerel yönetimleri hayata geçirelim. Adaylarımızı tüm toplumsal kesimlerle, yerel dinamiklerle belirleyelim. Kentimizi de kendimizi de biz yönetelim. Bu kentlerimizi kadınların kenti yapalım, kadınlar siyasette eşit temsiliyetle var olsun. Emekçilerin kendi emekleri ile var ettiği bu kentleri emekçilerin kenti yapalım. Özgürlükçü, demokratik yerel yönetim anlayışı ile kampanyamızı başlattık. Bir tarafta tekçiliğin, şiddetin sesi olan kentleri kayyumlaştıran bir kampanya, diğer tarafta insanların kendisini yönetmesine olanak sağlayacak olan kampanya. Haklarımızın yerel demokrasiden yana olan anlayışı, tekçi anlayışın sonu olacak.
Van Valisi kimin malını kime satıyor?
Bu rejim bu ülkenin tarihine, kültürüne aykırı bir rejimdir. Yerel demokrasi mücadelemizle birlikte, demokratik anayasa mücadelemiz de başlamış olacak. 24 Haziran’da muhalefet olarak eksikliklerimizden dolayı ikinci tura bırakamamışsak gelin yerel seçimleri ikinci tur anlayışı ile hayata geçirelim. Bu ülkede basın özgürlüğünü sağlayalım, yargının bağımsız olmasını sağlayalım. Bugün iktidar halkın elindeki gücün farkındadır. Türkiye halkları bunu başarabilir, iktidar bunun farkında olduğu ve korktuğu için bu saldırganlığı gerçekleştirmektedir. Bütün kayyumlar da bu saldırılara araç olmaktadır. Van’da kayyum işlevi gören Vali’nin yaptıklarına baktığınızda bunu görürsünüz. Vali burada halkın kaynaklarını çarçur etmektedir. Kamuya ait olan arazileri satmaktadır. Sen kimin malını kime satıyorsun? Halkın malını satma yetkin yok, bunu yaparsan suç işlersin.
Kayyumlar borçlarını da alıp gidecek
Kayyumlar, bu belediyeleri devraldıklarında belediyelerin hiç borcu yoktu. Bu belediyeler Sayıştay’ın ve İçişleri Bakanlığı’nın sıkı denetimi altındaydı. Bir lira borç yoktu ama bugün bütün kayyum belediyeleri yolsuzluk yapmaktadır, borçlanmaktadır. Bu kayyumlar giderken borçlarını da alıp gidecekler. Sanmasınlar ki biz belediyeleri borçlandırdık bizden sonra HDP ödeyecek. Hayır atanmışların borçlarına katlanacak olan onları atayanlardır. Bu borçları siz ödeyeceksiniz, bu suçların hesabını kayyumlar ile siz vereceksiniz. Halk adına seçilmiş belediyeler borçlansaydı, halk belediyelere sahip çıktığı gibi borca da sahip çıkardı.
Tüm topluma, muhalefet partilerine çağrı yapıyorum; teferruatlarla boğulma zamanı değildir  
En basit su sorununu bile çözemeyen anlayış, sürekli kaldırım yapıyor. İşte halkın kendisinin söz sahibi olmadığı kentlerde, o kente geleceksizlik gelir. Tüm topluma muhalefet partilerine çağrı yapıyorum; teferruatlarla boğulma zamanı değildir, bizi boğanlara karşı nefes alma zamanıdır. İlkelerimiz çerçevesinde yan yana gelmeliyiz, güçlü adımlar atarak bu ülkeyi bu utançtan kurtulmalıyız.
Halkımızın işaret ettiği aday adayımızdır
Soru: Diğer siyasi partilerle güç birliği sağlanacak mı?
Güç birliği önemlidir, tüm muhalefet partilerine çağrımız da bu yöndedir. Bu ülkenin gerçekleri bütün farklılıklarımızla yan yana gelmemize işaret ediyor. Eğer yan yana gelmeyi sağlayabilirsek, halkımız yan yana geldiğinde bir adayı işaret ediyorsa o aday adayımızdır. Halkımız rehberimiz olsun.
Ülkenin bekasını sağlayan savaş değil barıştır
Pazarlıklarla yol alınması mümkün değildir. Cumhur ittifakı bir pazarlıktır, bu pazarlıktan bu ülkeye hayır gelmez. Bu pazarlıkçı ittifak şu an Suriye’nin tek güvenli bölgesi olan Fırat’ın Doğusu’nu hedef haline getirmeye çalışıyor. Biz içeride ve dışarıda Kürtlerle barışı sağlamalıyız. Türkler buna hazır, Kürtler buna hazır, tek engel bu iktidardır. Barış mücadelesini yükseltmeliyiz. Ülkenin bekasından bahsediyorlar, bir ülkenin bekasını sağlayan savaş değil barıştır. Savaş bir ülkeyi böler, bir ülkeyi bir arada tutan barıştır. Bunu da hep birlikte sağlamak için yan yana gelmenin önemli olduğunun farkındayız. Tüm siyasi yapılarla, toplumsal kesimlerle yan yana gelip nasıl bir kent istiyoruz tartışmaları yürütüyoruz.
Rahip Brunson meselesi iktidarın pazarlık alanına sıkışmıştır
Soru: Brunson’un tahliyesi Türkiye halklarına ne kazandırdı?
Türkiye halklarının lehine adım atmak gibi bir kaygısı olan iktidarla karşı karşıya değiliz. Bu iktidar bütün hesapları kendi ömrünü uzatmak için kullanıyor. Savaş politikalarındaki ısrarı da betoncu yaklaşımı da buna dayanıyor. Toplum lehine bir gelişmeyi bu iktidardan beklemiyoruz. Rahip suçlu mu suçsuz mu bilmiyoruz. Ne rahip doğru düzgün yargılandı, ne de rahibe ilişkin toplumun bir bilgisi söz konusu. Önce bir casus olduğu söylendi, sanırsınız ki James Bond. Bu mesele tamamen iktidarın pazarlık alanına sıkışmıştır. Bu meselenin bir ucu Suriye’de İdlib meselesidir, diğer ucu Amerika’da halk bankası meselesidir. Bu anlamıyla figürleştirilmiş bir şahsiyettir.
Suçlu arıyorlarsa kendi belediyelerine baksınlar
Soru: Erdoğan’ın “kayyum atarız” açıklamalarına ilişkin parti olarak ne öngörüyorsunuz? Brunson tahliyesinin ardından iktidar İdlib’e yöneldi, nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rahip meselesi üzerinden uzun süren algı bir anda çökünce herkes gözünü İdlib’e çevirsin diye yeni bir algı yönetimi başladı. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Yalan iktidarı ile karşı karşıyayız, halk nezdinde hiçbir güvenilirliği yoktur. Türkiye dış politikada bütün itibarını yitirmiştir. Zabıta örneğini verdim, bütün dünyada alay konusuyuz, rahip örneği yine öyle. Bu siyasi krizin yol açtığı bir diplomasinin çürümesidir. Tehditlerine devam ediyor, diyor ki “biz belediye başkanlarını beğenmezsek yeniden kayyum atarız.” Bildiğiniz gibi aday başvurularını YSK inceliyor. Eğer bir aday olamama meselesi varsa o devreye giriyor. Ama mesele bu değil, mesele halka gözdağı vermek. Suçlu arıyorlarsa kendi belediyelerine baksınlar. Melih Gökçek nerede, Kadir Topbaş nerede? Biz hodri meydan dedik, gelin inceleyin dedik, bir suç buldular mı? Yok. bizim belediye eşbaşkanlarımız aslı astarı olmayan suçlamalarla cezaevinde tutuluyorlar.
Gidin kayyum atanan belediyelerin fotoğrafını çekin, belediye mi garnizon binası mı belli değil. Biz senin ne yapacağınla ilgilenmiyoruz, biz sana karşı bir barış ve demokrasi mücadelesi koyuyoruz, bizler o belediyeleri alacağız. O tel örgüleri, o TOMA’ları binalardan uzaklaştıracağız, halk belediyesine kavuşacak. Sen kayyum atama tehdidinle meşruiyetini ne denli yitirdiğini ifşa etmiş oluyorsun. Ne kadar tehdit ederse etsin, son kişi kalana kadar mücadele edeceğiz.
Bizim belediyecilik anlayışımız mevcut belediyecilik anlayışından farklıdır. Kayyumlar olmasa da dönüp baktığınızda Karadeniz’de, Ege’de merkezi yönetimin taşra teşkilatı gibi çalışır, eli kolu bağlıdır. Merkezin vesayetinden kendini kurtarıp halkın taleplerini karşılayacak bir belediyecilik anlayışı Türkiye’de yoktur, bunu değiştirmeliyiz. Ortaya bir bütçe konulduğundan, bu bütçeyi nasıl kullanalım diye halka sormazsanız nasıl kullanırsanız kullanın, iyi bir sonuç elde edemezsiniz.