KABAHATİN HEPSİ SENİN

Kim sikim hıyar dese, koşa koşa gidiyorsunuz ,bir avuç tuzla. Gülünç ve ‎zavallısınız. Dindar geçinirsiniz ama Allah’ın, “Aklınızı kullanın” açık ve kesin ‎buyruğuna rağmen,‎ itaat etmiyorsunuz, nasıl Müslümansınız. Aklen fikren kötürümsünüz, besbelli.‎

Aklınızı devre dışı bırakıp yüzlerce yıllık menkıbeyle, hurafeyle malûl belleğinizle ‎inanırsınız. Bu nedenle de bilgi sahibi olmaya gerek duymadan fikir sahibisiniz.‎

Safsataya, hurafeyle öylesine şartlanmışsınız ki yalana, yalancılara tapınıyor; ‎gerçeklerden, gerçeği söyleyenlerden şeytandan kaçar gibi (!) kaçıyorsunuz.‎

Nedeni niçini olmayan kimliksiz, kişiliksiz olduğunuz için, beklediğiniz yalanları, ‎boş vaatleri söylemekte mahir birilerini bulduğunuzda, tevekkülle biat ediyor ve ‎hatta tapınıyorsunuz.‎

Bu meczup haliniz, yalnız siyasi tipler için de değil. Adına “kanaat önderi” ‎dedikleri kiralık papağanlar için de geçerli. Onlardan dinlediğiniz zırvaları, o ‎yalan müptelası belleğinize kaydedip fırsatını bulduğunuz her ortamda, ‎ağzınızdan salyalar saçarak tekrarlıyorsunuz.‎

İnsanı yetkinleştiren sanat denen büyücüye o kadar uzaksınız ki sanatı, tehlike; ‎sanatçıyı münafık, zındık, vatan haini düşman biliyor; ortalıkta ne kadar döküntü ‎yoz – yelloz varsa sanatçı diye tapınıyor; zırvalarını, kelime-i şahadet gibi dilinize ‎pelesenk ediyorsunuz. Kepazeliğinizin, rezilliğinizin karnını yarıp bin kez daha ‎rezil kepaze biçimde önünüze seren iğrenç filmlere kırıla kırıla gülüyor; zırıl zırıl ‎ağlıyorsunuz. Sanatçı deyine de o aşşağılık fırsatçıları tanıyorsunuz.‎

Yurt dışında, özgürlükten, demokrasiden,insan haklarından, çağdaşlıktan, barıştan ‎yana olan partilere oy veriyor; kendi ülkenizde, toplumu sürüleştirip din tacirliği ‎ile karanlık otlaklara sürerek kaz gibi yolan yalancı talancılara, biat edip kulluk‎ yapmayı, marifet sayıyorsunuz.‎

‎”Koyun gibisin kardeşim, ‎

‎ gocuklu celep kaldırınca sopasını ‎

sürüye katılıverirsin hemen ‎

‎ ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye. ‎

‎ Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, ‎

‎ hani şu derya içre olup ‎

‎                             deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf. ‎

‎ Ve bu dünyada, bu zulüm ‎

‎                                     senin sayende. ‎

‎ Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer ‎

‎ ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak ‎

‎                       kabahat senin, ‎

‎                                      — demeğe de dilim varmıyor ama — ‎

‎                      kabahatın çoğu senin, canım kardeşim! “‎

Bütün bu kepazeliğinize rağmen,  ” demeğe de dilim varmıyor ama — ‎

‎                      kabahatın çoğu senin, canım kardeşim! “‎ dese de Ustamız Nazım ‎Hikmet:

Bu gün dünden de beterseniz, benim dilim varıyor. Hem de kemiklisinden: ‎Kabahatin hepsi senin … Kardeşim demek de içimden gelmiyor, kardeşim.‎