Karga Gak Demeden
18-12-2018
Ömer ŞAN

Hani atalardan gelen sözdür, ‘ev sahibini’ bastırırmış ‘yavuz’ olan hırsız!.. Ama kardeşim, yine aynı atalar, “öyle bir zamana gelduk, babana da inanma” da diyor! Nasıl olacak peki, ev sahibi de hırsız ise?.. Zaman mı, zaman; devir mi, devir işte… Bakın, ne zamandır söylenir halde ki, ‘ata sözü’ kriterine dahi girmiş söz!

Yine seçim havaları esmeye başladı. Memleketi kasırga götürüyor ekonomik sıkıntıdan… Konkordato diye bir şey icat etmişler, ‘borcum borç, nah alırsın’ emsalinde… Ama her şey mubah iktidara! Tehdit, hakaret, israfın milyonu beş para… Yalan dersen simit-kaşar misali! Sırça köşklerde ‘ejder meyvesi’ mübarek.

‘Ne istedilerse verenler’ buharlaştı, zeytinyağından evla üstte yüzmeye başladı. Bir ülkede, iktidarın alternatifi anamuhalefete ve bulunduğu makamın halefi birine ağza alınmayacak hakaretler, tehdit ve aşağılamalar hiç kimseye hiçbir şey kazandırmaz. Güvenliğinden, eğitimine, sağlığına kadar her şeyinden sorumlu olduğunuz toplumu ayrıştırır, böler, halkın arasına kin tohumları ekersiniz… Buna, hedefe aldıklarınız da ve kendiniz de dahil!

Hele ki bir Ana Muhalefet Liderine, “Kaçmaya dahi fırsat bulamazsınız” gibi tehditkâr sözler sarf etmek hiçbir demokratik kurala, dine-imana sığamayacağı gibi hiç kimseye de yakışmaz!

Hele ki, bir zamanlar birlikte tatil yapılan ‘kardeşim’ denilen adamla kanlı-bıçaklı olduktan sonra, ’emperyalist konjonktür’ hesabıyla şimdi yine yakınlaşmaya başlamışken ve dahi iktidarın bakanı Çavuşoğlu, “Esad ile birlikte çalışmayı düşünebiliriz” şeklinde ifadeler kullanırken… Yazıktır, kendinize de ülkeye de kıymayın.

yani kısacası benim halkım…

Bir dönem ‘suç’ sayılan ifadeler, hedef göstermeler, ayrıştırmalar artık devletin üst düzeyince yapılıyor… Ve vatandaş diyor ki, eğer sıra halkı terörize etmeye kadar gelmişse… Bir şeylerin korkusu, Allah korkusunu geçmiş demektir… Umarız ve inanırız ki, böyle değildir!

Rize’mizin sevilen simalarından Sadık Beyaz öğretmenimiz, köşesine not düşmüş: “Angela Merkel! Bilmem, ‘kadın gibi kadın’ mı desem, ‘erkek gibi kadın’ mı desem? Senelerce Almanya’yı yönetti, bir olumsuzluğunu duyan var mı? Partizanlık mı yaptı, adam mı kayırdı, rüşvet mi yedi, hırsızlık mı yaptı, devleti zarara mı soktu? Ben duymadım, duyan varsa çıksın ortaya. Üstüne üstlük, zamanı gelince de namusuyla görevi başkasına devretti…”

Yine memleketin değerlerinden şair İbrahim Karaca uyarıyor… “Yemen’de çocuklar ölüyor! (Bilboardlara asmışlar büyük-büyük… Şu numaraya sms atın ki çocuklar ölmesin ey hayırseverler… Niye ölüyor, o yok tabii ki!)
Açlığın sebebi ne? Bu sene kuraklıktan buğday olmadı diye mi? Değil…
Yemen adlı İslam ülkesi, uzun zamandır Suudi Arap ülkesinin İslam kardeşleri tarafından bombalanmıyor mu? Evet… Atacağımız sms ile savaş duracak mı?..
Atacağımız sms kimin torbasına düşecek?.. Savaşı durdurmak için sokağa çıkıp 10 dakika bağırıp ağladın mı?..
Tribünlere karşı rabia işaretiyle artiz-artiz gülümsemek dışında ne yaptın?
Eyyy İsrail… Eyyy laik, şu bu… Eyyy sms!”

Derken… Rize’nin genç ve dinamik, 1.Sınıf Emniyet Müdürü, yurtiçinde olduğu gibi yurtdışında da önemli görevlerde bulunmuş geçen hafta makam odasında, personel müdürü ve korumaları ile özel kalemindeki personelin gözleri önünde, kendi personeli bir başka polis memuru tarafından uğradığı silahlı saldırı sonrası yaşamını yitirdi.

Şehit olan Altuğ Verdi olayının, işleniş ve anlatış tarzı endişe verici, düşündürücü. Açıklamalar çelişkili, ifadeler sıkıntılı… İddialar diz boyunu aşmış! Terör emniyetin makam odasına sızmış! Beklenip görülecek, tarihe not düşülecek!

“Bir ilimiz var adı Rize/ Durup dururken bir bardak çay sundu bize/ Rize’de çayı kim yetiştirdi Rize’de…” diye şiirlerini süsleyen Bedri Rahmi Eyüboğlu, sazı alıyor eline bu arada:

“En azından üç dil bileceksin,/ En azından üç dilde/ Ana avrat dümdüz gideceksin.
En azından üç dil bileceksin,/ En azından üç dilde/ Düşünüp rüya göreceksin…”
Ankara’da tren kazası oluyor, değil dünya belki de uzayın tarihine geçecek… Bakan ‘sinyalizasyona gerek yok’ gibi bir ‘ifadesi olmayan’ şekil ve cinsiyette tavırla milletle kafa buluyor!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kendi sırça köşklerinde siyaset yapanlar milletin ne düşündüğünü bilemezler” dedi, geçen haftaki konuşmalarında… Doğru söylüyor… Biliyorlar mı sanki?

Yaaa… Sırça köşklerde oturanlar halkın derdinden ne anlasın… Mehteri verir gibi veriyorlar oyları nasılsa.

Yetmemiş, Sayın Cumhurbaşkanı, “Geçmiş tüm cumhurbaşkanları arasında şahsım gibi bir başka kişi bulamazsınız” da demiş ardından… Hani, bunda da doğru söylüyor. Yok böylesi daha! Cidden, vallahi! Yemin etsem başım ağrımaz.

Ve keşkelerle olsaydı keşke. Ne demişti büyük ozan Ruhi Su: “Derdi veren, derman vermez! Dert bizde, derman ellerimizdedir…”

Bir de vurdu, ağları deldi, dönemin Gn.Krm.İstihbarat Başkanı emekli Korg.İsmail Hakkı Pekin!.. ABD ve NATO’nun kurduğu Gladio örgütlenmesinin elemanı çıkmış Gülen ve Eygi! Zamanında Özel Harp Dairesi’ne bağlı çalışmışlar. 1980’den hemen sonra darbeci Kenan Evren’in telefonuyla serbest bırakılan Gülen, 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin faili. M.Şevki Eygi ise 1969 Kanlı Pazar provokasyonunun kışkırtıcı yazılarını yazan dinci!

“O paşalar,/ en yenilmez olduklarını düşündükleri gün kuruldu idam sehpası.
Bir çocuk avlusunda hapishanenin./ Çocuğun elleri kelepçeli, çocuğun ayakları prangalı…
Çocuk bu;/ oyun da kurar, oyun da bozar.
Bir çocuk,/ paşaların kurduğu o yenilmezlik oyunu bozmaya yürüyordu…”
***
Hepsi öldü ve tarihin lağım çukurlarına gömüldü…/ Oysa Erdal…/ Er gibi Dal.
Hep 17 Yaşında…/ Erdal Eren!/ 17’si daha bitmedi ha.
Zulmü batacak hep zorbaların…/ 13 Aralık… İbret olsundu!
Korkmadı ölümden… Erdal Eren!