Rasim Yılmaz
01.01.2019

Öncelikle yazı başlığı içeriği “Artvinlilerin kırmızı çizgi” sini oluşturan koşullara kısaca göz atmakta yarar var.

Emperyalist kapitalizm, kalkınma bahanesi ve daha fazla kâr hırsıyla, üretemeyeceği tek şey olan doğayı çılgınca ve hoyratça tüketiyor, yok ediyor.

Dünyamız, sanayi atıklarıyla, biyolojik ve nükleer atıklarla her geçen gün daha da kirletiliyor. Kaynaklar daraldıkça emperyalizm iyice saldırganlaşıyor.  Dünyamızı ve üzerindeki canlı yaşamı hiçe sayıyor; o çirkin yüzünü gizleyemeye bile gerek görmeden, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını ele geçirmek istiyor.

Artvin de genelden bağımsız olmaksızın bu saldırılardan fazlasıyla nasibini almış bulunuyor. Artvin’de son yirmi yıldır yapılan ve yapılmakta olan barajlar, HES’ler, taş ocakları, Cerattepe bölgesindeki maden çıkarma girişimleri, kadastro uygulamaları, yap – boz biçimine dönüşmüş yol yapım çalışmaları, Yeşil Yol projesi, tüm bunların getirdiği sorunlar, içinden çıkılamaz durumlar oluşturmuş, Artvinliyi adeta canından bezdirme noktasına getirmiştir.

Dünyada çeşitli dinlere mensup milyarlarca insan,  din kitaplarında anlatılan, öteki dünya cenneti için ömürleri boyunca mücadele ederlerken, Artvinliler, doğa tarafından kendilerine armağan edilen, Artvin adındaki cenneti koruma uğruna canını dişine takmış mücadele etmektedirler.

Artvinliler, akıllara ziyan boyutta sıkıntılar çekmiş, Çoruh vadisi boyunca yapılan barajlar yüzünden onlarca köyü, bir ilçeyi ve birçok tarihi değerleri feda etmişlerdir. Ama devlet destekli yerli ve yabancı sermaye, bunlarla yetinmemiş, daha çoğunu istemektedir. 170’e yakın HES projesiyle Artvinlinin uykularını kaçırmıştır. Ayrıca Cerattepe’deki maden işletmeciliğine karşı Artvinli, konuyu 2008 yılında yargıya taşımış, yoğun bir mücadele ile maden çıkarma çalışmalarını iptal ettirmeyi başarmıştır. Ne var ki bu kez maden arama ve çıkarma faaliyetlerinin kapsamı çok daha genişletilmiş, Artvinlilerin sabrını iyice zorlanma yoluna gidilmiştir. Artvinliler de kendi doğalarını ve yaşam alanlarını korumak üzere daha yoğun bir mücadele içine girmek zorunda kalmışlardır.

DSC_0143

Beğensek de, beğenmesek de herkes yasalara, yargı kararlarına uymakla yükümlüdür. Devlet, Cerattepe konusunda yasalara ve yargının verdiği kararlara uymamıştır. Yasalara ve yargı kararlarına uymayan yönetimlerin de  “hukuk devleti” n den de “yargı bağımsızlığı” n dan da  “adalet” ten de söz etmesi asla inandırıcı olmamaktadır.

Cerattepe’yle ilgili olarak son yargı kararı ise tam bir “hukuk garabeti”dir. 19 Eylül 2016 günü Rize de görülen 751 müdahilli Cerattepe ÇED karar davasında; davacı müdahil vekili savunma avukatları, mahkemenin tarafsızlığına olan güvensizliklerini gerekçe göstererek “reddi hâkim” talebinde bulunmuşlardır. Buna karşın mahkeme, oldukça aceleci bir yaklaşım sergilemiş, Artvinlilerin aleyhine karar çıkarmıştır. Bu yargılama, yargı bağımlılığının tipik bir örneğidir.

Peki, bunca inat kimin çıkarı içindir?

Devletin, şirketin beyanı üzerinden alacağı bakırda yüzde 2, altında yüzde 4’lük pay için mi, yoksa tekelci sermayenin kârına kâr katmak için midir?

Bundan ötürüdür ki AKP iktidarı tarafından son on beş yılda 325’i Artvin’de olmak üzere verilen 43.500 adet maden ruhsatının, ülkemizin kalkınmasına hiçbir katkısı olmayacaktır.

Artvinli ne istiyor?

Artvinli sadece yaşam hakkına saygı istiyor.

Artvinli dedelerinden aldıkları emaneti layıkıyla, gelecek kuşaklara teslim etmek istiyor. Şunu herkes iyi bilmelidir ki maden işletmeciliğinin Artvin’e, Artvinliye ödeteceği ağır bedeller vardır.

Biz Artvinliler, zaten Çoruh’u ve vadisinde kaybettiklerimizi yüreklerimize gömdük. Yüreklerimiz yaralı. Daha fazla yara almak istemiyoruz. Can damarlarımıza dokundurtmamaya kararlıyız.

Ülkemiz topraklarının beşte ikisi yerli ve yabancı uluslararası tekelci sermayeye açılmıştır. Bütün ormanlık alanlar, milli parklar, tabiat parkları, sit alanları, zeytinlikler, tarım arazileri, turizm alanları, su havzaları, meralar ve benzeri bütün alanlar yağmalanmaktadır.  Kısacası tepkimiz sadece Cerattepe için değil, tüm ülke toprakları içindir.

Artvin’de madencilik, bir kalkınma aracı olarak görülmemelidir. 19 Ekim 1921 (19 Teşrin-ı evvel 1337 tarihli Artvin Livası  madenleri tahkikatı raporunda; “Madenin bileşikleri arasında  arsenik bileşiği bitki ve ağaçlara zarar vereceği için fabrika ancak kış aylarında çalışmalıdır.”  denilmesine rağmen, bu kurala uyulmadığı içindir ki bugün Murgul’un durumu ortadadır. Kısaca, Artvin, geçmişte acı bir deneyim yaşamıştır. Murgul’daki maden işletmeciliği Artvin’e ne kazandırmıştır? Ama Murgul korkunç bir tahribatın kurbanı olmuştur. Geriye dönüşü de artık mümkün değildir.

İşte Artvin ve Cerattepe de böyle olacaktır. Üstelik Cerattepe’nin de içinde bulunduğu bölge, Dünya Doğayı Koruma Vakfı tarafından çok önemli ılıman kuşak ormanlarının korunması gereken 200 bölgesinden biri olarak belirlenmiştir. Yöre, ayrıca oldukça zengin botanik çeşitliliği içermektedir. Bu nedenlerden ötürü de kesinlikle korunması gereken alanlardan biridir.

SONUÇ YERİNE:
Düşünün ki doğa harikası şirin bir ilde 300’ü aşkın maden ruhsatı, 170’i aşkın HES ruhsatı verilmiş. Herhalde bu ruhsatlar patronlar evde duvara süs olarak assınlar diye verilmedi.

49067527_404050430137125_8661917926053380096_n

Özet düzeyinde de olsa; tüm bu yazdıklarımı üst üste koyduğumuzda,  Artvin, insansızlaştırarak yok edilmek istendiği sonucuna ulaşırsınız. Ama sanırım farkında olmadıkları şu ki; Artvinlilerin bu duruma dün olduğu gibi bugün ve gelecekte de  boyun eğmeyeceği pirim vermeyeceğidir. Artvin, Artvinliler için kutsaldır ve bu kutsala yan bakılmasını “emanete ihanet” sayar. Dolayısıyla da Artvinlinin kırmızı çizgisi Artvin’dir, doğadır, çevredir yaşam alanlarıdır. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki önümüzdeki 31 Martta yapılacak olan  yerel seçimlerde, Artvinlinin tercihi; doğa ve çevre dostu adaylardan yana olacaktır.

Ve bundandır ki bir kez daha uyarmayı görev biliyoruz. Artvin’e göz dikenler,  pis ellerinizi Artvin’den çekin, Artvin’e, Artvinliye dokunmayın…

**

KUTLAMA:

HOŞ GELİŞLERİN OLA 2019

DSC_0020

Bir ülke düşünün;

-Siyasi partiler ve Demokratik Kitle Örgütleri açık; ama faaliyetleri yasak!
-Sansür yok gibi gözüküyor ama yazmak yasak, yazsanız yayınlayacağınız yayın yok denecek kadar az. Çünkü ya korkutulmuş, ya satın alınmış!
-Düşünce özgürlüğü var, ama düşünmek ve düşündüğünü söylemek yasak!

-Çevreyi, doğayı ve ormanı koruma adına zehir zemberek yasalar var, ama ne hikmetse yer altı ve yerüstü kaynakları kapanın elinde kalıyor.

-Yargı var ama hoşa gitmeyen kararlar tanınmıyor! Örneklendirmeler saymakla bitmez…

Kısaca:

-Savaşların olmadığı…

-Dünya halklarının barış içinde kardeşçe ve mutlu yaşayacağı…

-Kadınların ve çocukların öldürülmeyeceği,  taciz ve şiddete maruz kalmayacağı…

-Baskı ve sömürünün son bulduğu…

Geleceğin temsilcisi gençliğin işsizlik ve eğitim sorunlarının kökten çözüldüğü, geleceklerinin karartılmadığı…

-Kimsenin ırkı, inancı ve düşüncelerinden ötürü horlanmadığı, aşağılanmadığı ve suçlanmadığı; eşit, özgür ve insan onuruna yakışır koşullarda yaşayacağı…

-Ne Cumartesi anaları ne de asker analarının ağlamadığı ve hiçbir ananın ağlamayacağı…

-Eşitsiz paylaşım, sömürü ve zulmün sadece anılarda kalacağı bir ülke özlemiyle;
2019 yılının tüm insanlık ve sizin için sağlık, başarı ve mutluluk yılı olmasını diler saygı ve sevgilerimi sunarım.
Rasim Yılmaz