Rasim YILMAZ
9  Ocak 2019

Artvin’de Nazım Hoca ne zaman bir cenaze salâsı (selası) okusa çıkışta esnaf ona takılırmış. Salâyı kısa okumuşsa:

-Hoca, gene hangi fukara hakkın rahmetine kavuştu? diye sorar, ya da salâyı uzun okuduysa:

-Hoca hadi gene iyisin iyi, buldun zenginin birisini, oku oku bitiremedin salâyı! diye takılmadan edemezlermiş.

Bir gün camiye üstü başı sökük, yırtık garip biri gelmiş, Nazım Hoca’ya karısının öldüğünü söyleyerek cenaze salâsı vermesini istemiş.

Hoca fırsat bu fırsat diyerek esnafın sesini kesmek için çıkmış minareye başlamış salâ okumaya. Uzatabildiğince uzatmış salâyı.

Hoca minareden inip camiden çıkmış. Yol boyu biraz da esnaflar kendisini görsün diye ağırdan alarak yürümeye başlamış. Esnaflardan birisi:

-Nazım Hoca, gene iyisin iyi, belli ki buldun sırtı kalını, nerdeyse salâyı bitirmeyecektin! demiş. Hoca, esnafı faka bastırmış olmanın keyfiyle:

-Birader, ölen kadının kocasını görseydiniz böyle söylenmeye utanırdınız.  Üstte yok, başta yok, fukaranın tekiydi, ben de hora geçsin diye rahmetlinin salâsını uzun tutayım dedim, demiş. Esnaf:

-Yapma be hoca, ne fukarası; salâsını okuduğun kadın Artvin’in en zengini Ziver Ağa’nın karısıdır, diye karşılık vermiş.

Meğer Ziver Ağa imamın yanına yeni giysileriyle değil, eskileriyle gelmişmiş.

Bu olayı Sami Özçelik’ten dinlemiştim. Olay gerçek olduğu için burada imam için takma ad kullandım.

*              *            *

Bu fukara salâ meselesi aklıma nerden mi geldi dersiniz? Anlatayım.

Bir yaz sabahı Perşembe günü erkenden köyden Ardanuç’a indim. Nihat kardeşle oturmuş çay içiyoruz. Merkez camisinin hoparlöründen salâ sesi yükseldi. Salânın okunması çok kısa sürünce dikkatimi çekti.

-Galiba imamın acelesi vardı, salâyı kısa okudu, dedim. Amcaoğlu gülerek:··-Yok be abi,  o “fukara salâsıydı”, demesin mi?…

-Fukara salâsı nasıl oluyor? diye sordum. Amcaoğlu:

-Ölen kişi ……….  köyünden fukaranın biriydi, baksana adamın salâsını bile kısa verdiler! dedi.

Belki bu şaka gibi gelebilir ama kapitalizmin girmediği, kirletmediği alan ve değer kalmadı dersek abartı olmaz… Artık insanların salâsı bile parasına göre okunur oldu. Bir dönemler Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek’in gazetecilere “paran kadar konuşacaksın” dediği gibi…

SALÂ YAŞLILARDA ÖLÜM KORKUSU YARATIYOR

İlahiyatçı din bilginlerinden öğrendiğim kadarıyla salânın Kur’an’da yeri yoktur; yani farz değildir. Ancak ölen kişiyi duyurmak ve cenaze namazına katılımı çoğaltmak için okunmaktadır. Ayrıca salâ, cuma ve bayram namazlarını duyurmak amacıyla okunan, gelenek haline gelmiş bir dua, bir sesleniş biçimidir.

Ne var ki gerici yobazların 15 Temmuz’da denedikleri karşı-devrimci darbe girişimi akşamı ve onun yıl dönümlerinde yaklaşık 90 bin camiden aynı anda okunmasıyla salâya yeni bir boyut kazandırılmak ve alanı genişletilmek istenmiştir. Oysaki iller arasında yaşlı nüfusta 4. sırada yer alan Artvin’de, dinlediğim birçok yaşlı insan, salâların zamanlı zamansız okunmasının kendilerinde “ölüm” korkusu yarattığını söylemişlerdir.

ARDANUÇ’TA GARİP BİRUYGULAMA

Birçok yerde olduğu gibi Artvin ve ilçelerinde vakit ezanları ve salâlar merkezi olarak okunmaktadır. Örneğin Ardanuç’ta ölen birisinin salâsı, ilçenin 49 köyünü kapsayacak biçimde merkez camisinden okunmaktadır.

Bu arada ölen kişi için verilen salânın bitiminde ölenin kimliği konusunda bilgi de verilmekte. Bu uygulama doğru ve öyle de olması gerekir. Ne var ki o bilgi sırasında ölenin hangi derecede yakını olursa olsun kadın yakınlarının adları okunmuyor. Örneğin ölen erkek ise onun erkek olan tüm 1. derece yakınlarının adları okunuyor, ama kızları dahil eşinin bile adı okunmuyor. Yine ölen kadınsa 1. derece erkek yakınlarının adı  okunuyor ama kendi kızlarının, annesinin ya da kız kardeşlerinin bile adı okunmuyor.  Burada çok ciddi bir cinsiyet ayrımı söz konusudur. Eğer bu Ardanuç Müftülüğünün tasarrufunda bir uygulamaysa  bu yanlıştan vazgeçilmelidir. Yok, bu doğrudan Diyanet İşleri Başkanlığının emriyle yapılıyorsa, bu daha da vahim bir hatadır. Bu ayrımcılık terk edilerek, ölenin yakınlarının kadın – erkek ayırmaksızın adları okunmalıdır, ya da hiçbiri okunmamalıdır.