Rasim Yılmaz
28 Ocak 2018

Bilindiği gibi son yıllarda art arda yapılan seçimlerin tamamına yakını, bırakın sorunlara çözüm üretmeyi, daha çok sıkıntıya ve karmaşaya neden olmaktadır. Önümüzdeki mart ayında gerçekleşecek olan yerel seçimler de tam bir genel seçim havasına sokulmuş durumda. Her siyasal parti kendi gücünü kanıtlamak ve bir adım öne çıkabilmek için yüzlerce, belki binlerce yıldır oluşan toplumun ortak değerlerini kendi hesapları için kullanabilmektedir. Oysa bu değerler herhangi bir siyasal, inançsal veya etnik farklılık gözetmeksizin tüm toplumun ortak varlığı ve değerleridir.

Cumhurbaşkanının hâlâ dillendirdiği, hâlbuki şişirme bir haber olan “gezi eylemcileri” için yakıştırılan “camide içki içtiler!” söylentisi ilk ortaya atıldığında böyle bir şeyin olamayacağını ve olmaması gerektiğini düşünmüştüm.  Çünkü inanç olarak bu ülkenin çok büyük bir çoğunluğunun kutsalı olan camide kendini solcu ya da demokrat diye adlandıran hiçbir kişinin, bırakın böyle bir yanlışı yapmasını, böyle bir şeye izin vermeyeceğini, bunun olsa olsa provokatif bir davranış olduğunu düşünmüştüm. Nitekim kısa sürede böyle bir şeyin asılsız olduğu ortaya çıktı.

Ancak, son yıllarda siyaset o denli kirletilerek seviye düşürüldü ki çocuklarımıza TV’de haberleri izletmekten korkar olduk. Siyaset kirlendikçe toplumdaki birçok ahlaki değer yargıları da kirlendi. Sanki kendisi pirüpak, olanlardan hiç sorumlu değilmişçesine ağzını açan birlik, beraberlik ve kardeşlikten bahsediyor ama iş icraata gelince kendisine oy vermeyenlerin “kâfir” olduğunu söyleyebilecek kadar dini değerleri kullanmayı kendisine hak sayıyor. İşte bundandır ki “Laiklik” hem inanan, hem de inanılan açısından olmazsa olmaz bir gerekliliktir.

Toplumları bir arada tutan, asla bir ideoloji, siyasal birlik veya benzer geçici yapılanmalar olmamıştır. Tam tersine her bireyin bağrına basabileceği ama bir başkasının da aynı hakka sahip olduğu bilinen ve kabul edilen ortak değerler toplumları oluşturan, sonra da bir arada tutan değerlerdir.

Bu değerler bir siyasi görüşün, partinin veya yapılanmanın özel mülkiyeti gibi kullanıldığında toplumda ciddi yaralanmalar ve ayrıştırıcı yanlar öne çıkar. İşte cami örneği de öyle. Cami sadece bu ülkenin bir siyasal partisinin arka bahçesi değildir. Öyle algılandığında, öyle görüntü sergilendiğinde işte o kutsallara yapabileceğiniz en büyük haksızlığı yapmış, verebileceğiniz en büyük zararı vermiş olursunuz ki ne yazık ki şu anda ülkede görünen budur.

Artvin’in yüzlerce yıldır biriktirdiği ve bir arada tutmayı başardığı önemli kültürel değerlerden ve hatta simgelerden biri olan “Atabarı” türküsü ve oyunu, kuşkusuz artık sadece Artvin’in değildir; memleketteki hemen her insan bunu sahiplenmiş ve yüreğine yerleştirmiştir.

Belli ki bu ezginin Türkiye’nin her yanında aynı şekilde yankı bulması,heyecan yaratması birilerini fazlasıyla heveslendirmiş.

Bir süreden beri ezginin aslına ve var oluş mantığına uymayan bir şekilde sözleri değiştirilerek İyi Parti’nin sesine dönüştürülmeye çalışılması kabul edilemez bir durumdur. (Ezginin asıl ve değiştirilen sözleri, bugün bu gazetede yayımlanan Sayın GünerYalçın’ın  yazısı içeriğinde görülebilir.)

Hani bir söz vardır, “konuşana değil, konuşturana bakacaksın” diye… Ben şöyle düşünüyorum: Artık günümüz burjuva siyasi partileri sistem içerisinde tıkanmış, çözüm üretememektedir. Kapitalizmin ömrünü uzatmak için halka verecekleri bir şeyleri kalmadığı için halkın olmazsa olmaz değerlerine sarılarak kendi beceriksiz ve çaresizliklerini örtbas etmeye çalışmaktadırlar. Son olaya bakacak olursak, iktidara talip olduğunu iddia eden bir siyasal parti, bunca sanatçının bulunduğu bir ülkede kendisine seçim müziği yapacak bir sanatçıyı yanına alamamışsa bence o büyük iddialarının arkasında ne kadar güçsüz olduklarını görmek gerekir.

Kısacası şu: Bizi bir araya getiren ve bir arada tutan değerlerimizin böyle hoyratça gasp edilmesini doğru bulmuyoruz. Bu tür yanlışlardan hemen vazgeçilmeli ve bir daha asla yinelenmemelidir.