Karga Gak Demeden
12-03-2019
Ömer ŞAN

İstiklalden İstikbale…

            Ulusal Kurtuluş Savaşı, Milli Mücadele… Miladı, 19 Mayıs 1919 olarak alınır! Bu yıl yüzüncü yılı! Haberiniz olsun… Ve bugün aynı zamanda İstiklal Marşı’nın, Türkiye Cumhuriyeti Milli Marşı olarak TBMM tarafından kabul edilişinin 98. yılı! İstiklal mücadelesi… Şimdi ise birilerini ‘istikbal’ mücadelesine tanıklık ediyoruz!

Ve çıkıp buna ‘beka sorunu’ vurgusuyla yükleme yapıyorlar… Evet, akli ve izani olarak, siyasetin bilimsel kanadından bakıldığında, var olan o ‘beka’ sorununun yaratıcılarının bu ifadelerde bulunması çok da ilginç oluyor!

Nitekim önümüze, bu ayın sonunda yapılacak olan bir yerel seçim var ve devletin başı ile bu seçimlerde iktidar olarak meydanlarda dolaşıp, kendi adayları yerine kendisine destek/oy isteyen siyasi partinin başı aynı!

Hani bugün 12 Mart ya, ülkemizdeki büyük kırılma noktalarını oluşturan bir tarih noktası… Geriye bakınca karşımıza çıkan çok ince olayların ikisinden biri, bir dönem aydınlığın müjdecisi olan, ama gerici-yobaz ve bir kısım cumhuriyet düşmanlarınca kendi yandaşları olarak gösterilen ve hatta genç Türkiye Cumhuriyetinin yalnız bıraktığı ileri sürülen ama Burdur Milletvekili olan Mehmet Akif Ersoy’un, ‘kahraman ordumuza’ ithafen yazdığı İstiklal Marşı’dır!. Ki, 1921 yılının bu günü, alkışlarla ve heyecanla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edildi.

Önemsiz mi sizce?.. Niye olsun ki? Osmanlı döneminde resmî törenlerde padişahların özel marşları çalınıp okunur imiş!.. Yani, ‘istikbal marşı’, bu ise İstiklal Marşı!

Duyumlar, ince çıkan haberlere göre şimdiler de bir de, ‘Temmuz’un 15’i için marş yazılmış, okunuyormuş!..

Murat Meriç’in yazısına göre o dönemde, ‘Entarisi ala benziyor/Sultan Reşat bana benziyor…’ var imiş! Bu döneme ise daha çok ‘Kendim ettim, kendim buldum…’ yakışmaz mıydı?

Ve İstiklal Marşı’nın Mecliste kabul edilişinin 50. yılında ikinci önemli gelişme oluyor! Türkiye, 12 Mart 1971’de bir müdahaleyle karşılaşır ve Türk Silahlı Kuvvetleri, Cevdet Sunay’a bir muhtıra verip, hükümete darbeye zorladı. Yani, 50 yıl öncesinin aksine bir karanlık habercisi!

Kimine göre iyi yanları oldu ya… Çok acılar yaşandı ama!

Başbakan Süleyman Demirel, istifa edince yerine CHP Kocaeli Milletvekili Nihat Erim, ‘tarafsız başbakan’ atandı, partisinden istifa etti. Ama asıl darbe o zaman geldi… Oklar sola çevrildi. Sokağa çıkma yasağıyla bütün evler arandı, ‘sakıncalı’ yayınlar toplandı, bulunduranlar hapse atıldı. TİP ve DİSK kapatıldı. Bülent Ecevit liderliğindeki CHP’nin, 14 Ekim 1973’de kazandığı seçimlere kadar Erim hükümeti varlığını sürdürdü.

Ve dahası ne oldu? Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, bu dönemde idam edildi.

Aslında 12 Mart’larda yaşananlar, Truman Doktrini’nin kabulü yani Marshall yardımlarından, 6.Filo’dan bugünlere uzanıyor… Gezi’ye duyulan, geçtiğimiz 8 Mart’ta kadınların yürüyüşüne ‘ezan protestosunun’ karıştırılması, toplumsal ayrıştırmalar, nefret söylemleri… Hep bu emperyalist uzantıların eseri…

Ha, sadece bunlarla bitiyor mu, yok! Mesela HES’ler… İşgal ve rant yollarının adına ‘yeşil’ denmesi…

Fındıklı, 13 sendir vadilerinde tek bir HES’e kazma vurdurmadı… Vurdurmadı ama, bu vadileri, yaylaları, doğal yaşam alanlarını koruyup kollamakla yükümlü devlet birimleri, bakanlıklar, bu görev ve yükümlülüklerinin tam aksine bu alanları yok edip geri dönüşümsüz zararlar verecek olan, verdiği kanıtlanan projelere ‘İnatla’ onay veriyor!

Devletin, kendi kurumlarının aldığı koruma kararlarını yine devletin başka kurumları yok sayıp aldırmıyor! Tıpkı, kendi koyduğu yasa ve yönetmelikleri ihlal edenler gibi…

Mesela 1. Derecede Doğal SİT Alanı olarak ilan edilen Fındıklı’nın Arılı Vadisinde HES, taşocağı, dere ıslahı vb gibi projelere izin verilmesi, ÇED süreci başlatılması… Fındıklı halkı buna da izin vermedi, ‘HES yapma boşuna, yıkacağız başına’ diyerek firma ve şirketlere seslendi, mücadeleden ödün vermedi!

Adını anmayacağımız, ülkenin içişleri bakanı, kendi ittifaklarında bir zafiyet olursa, “1 Nisan’da 6 yaşındaki çocukların eline silah vererek kaymakamlıkları ve valilikleri altüst ederler” diye konuşuyor, kimse de çıt yok. En azından bu yazı yazılıyor olduğu ana kadar…

Bu bir itiraftır. Yapacaklarını açık ediyor ve ülkeyi açıkça tehdit ediyor! AKP’nin de içinde olduğu, ülkenin siyasi hayatını hedef alarak hem de. Bu, halkın güvenliğini ve toplumun huzurunu sağlamakla mükellef, devletin en üst düzeyine getirilmiş birinin iç savaş çığırtkanlığıdır!

Ve daha birkaç gün önce, “700 terörist kaldı” diyen adamın, bu ülkenin 6 yaşındaki çocuklara teslim olacağından söz edip, Türkiye Cumhuriyeti Devletini küçümsüyor olması onun, içinden de dışından da bir şey olmaz! Ya emperyalizme hizmet ediyordur ya siyonizme! FETÖ geçmişine de bakın, deriz!

Ve ‘ezana protesto’ yalanları, kışkırtmaları… Yapmayın… İhanet etmeyin bu topluma! Ve dahi bu ülkeye…             Seçim uğruna milletin yarısını terörist, terör destekçisi, vatan haini gibi göstermek kimseye fayda vermez. Bir ülkenin Devlet Başkanı veya üst düzey yöneticisi vatandaşını, yurttaşlarını ve hele siyasilerini, muhalefet ve liderlerini tehdit ve tahkir edemez! Etmemelidir. Ediyorsa çok büyük sıkıntıya neden olur. Kesinkes kandırılıp, aldatılıyordur ve ülke menfaatine değildir! Demokrasi ve Cumhuriyet, hiçbir parti başkanına bu tür ifadeli konuşma hakkı vermez!..

Demişken hazır seçim var… CHP Rize’de; AKP’nin genel başkanı Erdoğan’ın, sadece afiş ve pankartlarına harcadığının 4’te 1’i kadar bütçeyle bütün Belediye Başkanlıkları, belediye meclis üyelikleri ile il genel meclisi üyeliklerini almayı hedefliyormuş… Siz hala tanzim satış çadırlarıyla uğraşın!

Son söz olarak ne demiştik? Fetöş ve gladyonun, ülkemizdeki derin ve bir numaralı Yazıcı’sının ardına takılan acemi Avcı, kendini kamufle edebilmek uğruna Karal’ıyor da Karal’ıyor! Anlayan anladı. İstikbal meselesi, net 3-0!