sami@yolcuhaber.net

Konu ne İmamoğlu’dur, Ne de Yıldırım.. Mesele demokrasi meselesidir. İslam ülkeleri arasında Demokrasi ile tanışmış tek ülkedir Türkiye Cumhuriyeti.. Demokrasi çok hassas nadide bir çiçektir.. Çöl kaktüsü değil!. Bu nedenle çölde yaşamaz. Demokrasi çiçeği özel bakım gerektirir. Bir de gerçek sevgi ve saygıyı algılayan nadide çiçektir!. Yalandan sevdiğinizi anlayabiliyor ve tepki verebiliyor!.. Sahekarlar diyarında açmaz, Yalan, dolan, katakuli bu çiçeğe çok büyük zarar verir. Anında kurur.

31 Mart’ta yerel seçim yapıldı. Demokrasi gerçekten müthiş çiçek açtı. Öyle ki her taraf rengarenk oldu. İnsanların yüzü güldü.. Türkiye haritasına bakın renga renk. En çok bahar Türkiye’nin kıyı kesimlerinde geldi. Akdeniz, Ege, Karadeniz’in Sinop’un’da, Artvin’inde, bitişiğindeki Ardahan’da… Doğanın kanunudur bu. Cemreler düştü mü, Mart’ın sonu bahar. Bu cümleyi de Kocaeli’nde bir dede söylemiş” Ne kadar kış olursa olsun, korkmayın Mart’ın sonu Bahar” demiş.

Ama bahar çiçeklerinden alerji olanlar da var. Onlar baharı sevmezi nefret eder. Kendilerinin yaptığını normal sanır. Asla hasta olduklarını kabul etmezler!. Türkiye’de şimdi bu yaşanıyor.

Değerli dostlar; Seçimlerin üzerinde 2 hafta geçti. İstanbul’da kaç kez oy sayıldı bilmiyorum. Demokrasi çiçeğini sökmek, koparmak, çöpe atmak ve İstanbul’u demokrasi’nin cennet bahçesine çevirmek yerine çöle çevirmek için yollar aranıyor. Mesela 13-14 bin oyla seçim kazanılamayacağı söyleniyor.
Oysa onu söyleyenler sürekli kazandıkları için 1 oy bile demokrasinin zaferidir.

Demokrasiye saygı göstermek lazım, sandıktan çıkan halkın kararına saygı duymak lazım diyordu!. Şimdi böyle diyor. Demek ki demokrasi onlar için araçmış. Onları istediği yere götürmüyorsa bu demokrasi değil. Oysa demokrasi sizi istediğiniz duraklarda bindiğiniz, istediğiniz duraklarda indiğiniz, hoyratça kullandığınız belediye otobüsü değil ki..

Cumhur İttifakına oy veren vatandaşlar bu 2 hafta içinde gerçekten çok üzüldüler. Çünkü onların oylarını da kötüye kullandınız. İstanbul’u kaybettiğiniz için değil, kendi ikbaliniz için kullanıyorsunuz. Her geçen gün bu insanlar sizinle ilgili güzel şeyler düşünmeye başladı. Hele bir yeniden sandık kurun!..

Hele bir hile, hurdaya başvurun!.. Beyler siz bir şeyi unutuyorsunuz. İstanbul’da 8 milyon’un 4 milyonu Millet İttifakına, 4 Milyonu Cumhur İttifakına oy vermiş olsa da onlar Totalde İstanbulludur. Ayrılmazlar, ayrışmazlar. İstanbul’a zarar vermeye başladığınızda hepsi bir olur ve tarihin en güzel demokrasi dersini verir, böyle devam ederseniz dersi alacaksınız!.. Okullarda demokrasi derslerinde demokrasinin kötü örnekleri olarak okutulacaksınız!.

Ekonomi yoğun bakımda can çekişiyor, sahip çıkan yok!. Yeni icat edilmiş, ilk bizim hastamıza uygulanacak olan “Cek, cak” ilaçları verilmeye başlandı. Eğer tutarsa yaşadık! Ama hasta ağır, ilaçlar ise bu hastalıklara alakasız olduğu için doktorlar umutsuz konuşuyor!.
Ekonomi doktorları “cek-cak” ilacının komplikasyonlarının çok olduğunu ve içindeki etken maddelerin tüm sağlıklı hücreleri öldürdüğü için asla kullanılmaması gerektiğini söylüyor. Onların önerdiği ilaç “DEMOKRASİLİN”dir. Demokrasilin, beyne, kalbe ve sağlıklı hücrelere zarar vermeden kanserli bölgeleri izole ederek yok ettiğini, bunun deneylerinin yapılmış olduğunu söylüyor!.

Devlete “şirket” gözüyle bakanların reçeteleri de şirketimsi oluyor! Şirketlerde tek hedef var, kar etmek, çok para kazanmak. Bunun yöntemlerini geliştirmişlerdir. Mesela emeğe saygı olmayacak. Sendika zararlılarını yok edeceksiniz!.. Onların bakış açısına göre her şey satılıktır, kiralıktır!.” Çünkü bu anlayışta tahtın kralı paradır.

İnsan, doğa, yaşam, hak, hukuk, adalet kavramları bu kralı çok rahatsız eder!.. Oysa her şey para değil. Hatta para hiç bir şeydir, boyanmış kâğıt üzerine yazılmış rakamdan ibarettir. Cumhurbaşkanı,Adalet Ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, başbakan olduğu 2011 yılında bir yemekte dünyanın en güzel sözünü hatırlatmıştı.

“Beyaz adam Annesi toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar.
Onun bu ihtirasıdır ki, toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir.”
Beyaz adamın kurduğu kentlerde huzur ve barış yoktur.
Bu kentlerde bir çiçeğin taç yapraklarını açarken çıkardığı tatlı sesler ve bir kelebeğin kanat çırpınışları duyulamaz.
Beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu, son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde anlayacak… (Kızılderili Şef Seattle – 1853)

Ben de sayın Cumhurbaşkanımıza 8 yıl önce söylediği bu muhteşem sözü hatırlatmış olayım.. Devlet şirket değildir. Şirket mantığıyla yönetilemez!.. O zaman yurttaş, müşteri olur, öğrenci, hasta müşteri olur!.. Kutsal topraklar,dediğimiz vatan toprakları emlakçı dükkanında satılık arazi olur!..

.Limanlar, yollar, köprüler, fabrikalar koskoca ülke kapitalistlerin, emperyalistlerin mega avm’sine döner!.. Ve her şeyi elinizden alır.Çünkü para-metre onlarda. Madem her şeyin para karşılığı var, para onlarda!.. Geriye almak çok zor yada imkansızdır. Çünkü yeni bir kurtuluş savaşı vermek zorunda kalırız.. Yunanlılar bütün adalarımızı aldı mesela, geri alabilecek miyiz? Türkiye’yi parası olanların kolayca mal, mülk alabilme ülkesi haline getirdiniz!. Parsı olan geldi başımıza “efendi!” kesildi. Sanki onlar bu ülkenin sahibi biz marabaları!.. Türk Halkı’nın %80’i yoksul.. Bu anlayış bana eline İncil verilip gözleri kapatılan Afrikalıları hatırlatıyor.

Kenya’nın kurucu Başkanı Jomo Kenyata’nın sözüyle bitirmek istiyorum: “Misyonerler Afrika’ya geldiğinde bizim topraklarımız onların İncilleri vardı. Dua edelim dediler. Gözlerimizi kapattık. Açtığımızda, bizim incilimiz, onların toprakları vardı” (Kenya’nın kurucu devlet başkanı Jomo Kenyata, Batı ülkelerinin Afrika gelişini bu sözlerle dile getirmişti.)

Bende diyorum ki, Emperyalistler, Türkiye’ye geldiğinde bizim, topraklarımız, limanlarımız, fabrikalarımız, hayvanlarımız, tahıl ambarlarımız, gıda tarım hayvancılıkta kendi kendisine yeten 7 ülkeden biriydik.

Onlar geldiklerinde ellerinde tomar tomar, boyalı üzerinde rakamlar yazılı adına para dedikleri kağıtlar, yani dolar, avro vardı!.. Gözlerimizi kapattık. Açtığımızda bizim elimizde koca bir hiç , onların her şeyi vardı!..Ekonominin bütün enstrümanları onların elindeydi!..Ve Artık kendi kendisine yeten bir ülke değil, gelecekten endişe duyan bir ülkeydik!..

ESEN KALIN