Hüseyin Esentürk

12 Eylül davası Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi marifetiyle ortadan kaldırıldı.  Ne utanan oldu ne sıkılan. Hatta kimsenin yüzü bile kızarmadı.
Mahkeme; Ey darbe yapan istisna güzel insanlar, ey demokrasiyi süngü zoru ile işkence ile koruyup kollayan vatanseverler,
Ey okuyup araştırıp milletin başına bela olabilecek musibetleri def eden omuzu kalabalık şanlı ordu mensupları, sizleri yargılamaya kalkan kendini bilmezlerin aksine sizleri aklıyorum.
O dönemde edindiğiniz mal mülk ne varsa hepsini yedi ceddinize yedirirsiniz. Kimse sizden hesap soramaz.
Meclisi kapatmakla ne iyi ettiniz. Anayasayı yok saymakla ve yerine kendi darbe Anayasanızı koymakla ne iyi ettiniz.
Sendikaları, demokratik kitle örgütlerini kapatmakla, Üniversiteleri bilim yuvası olmaktan çıkartmakla, bilim insanlarını öğrencileri hapishanelere doldurmakla, ülkeyi yarı açık cezaevi haline getirmekle ne iyi ettiniz.
Ey darbeciler; ne zaman isterseniz darbe yapabilirsiniz. İnsanları katledebilirsiniz. Yaşına başına bakmadan bebeleri idam edebilir olmadı kurşuna dizebilirsiniz.
Ey darbeciler; işkencelerde, adressiz sorgularda istediğinizi yapabilir, istediğinizin canına malına namusuna dokunabilirsiniz. Kimse ses çıkaramaz. Ses çıkarana karşı ben ve yasalar korur sizi.
Dedi.

UTANDIM…
Eskiden toplumsal elem verici bir olay olduğunda, bir ölüm olduğunda üzülüp ağlayanlar olur, insanlar birbirine taziyelerini ya da elemlerini ifade ederlerdi.
Bir düğün, bir bayram olduğunda ya da sevinilecek bir olay yaşandığında birbirlerine sarılıp sevinçlerini ifade ederlerdi. Yani duygulu, hisli varlıklardık. Bir vesile ile duygularımızı saklamazdık birbirimizden.
Komşumuzun, dostlarımızın acısı acımız, sevinci sevincimiz olurdu. Birbirlerine yardım ederlerdi. Açlıklarını yoksulluklarını da paylaşırlardı. Zorluklara birlikte göğüs gererlerdi.
Bu ülkede 12 Eylül darbesini aklayan bir hukuk sistemine, bu sistemin mahkemesine, sistemin kendisine hiçbir toplumsal tepki gösterilmedi. İdam edilen gençleri çocukları, yıllarca hapislerde çürüyen aydınları, bilim insanlarını, öğrencileri, üzülecek bir olay olarak görmediler. Hatta darbeyi kınanacak bir fiil olarak algılamadılar.
Meclisin kapatılmasını, milletvekillerin tutuklanmasını, Ülkenin her yerinin işkence merkezlerine çevrilmesini,  Sendikaların kapatılıp grev ve direnişlerin yasaklanmasını, sokağa çıkma yasaklarını, sıkıyönetimleri, Olağanüstü Hal uygulamalarını Demokrasinin gereği olarak gördüler.

ÇOK UTANDIM…
Eskiden bir haksızlık yapıldığında haksızlığı yapan başını öne eğer utanırdı.  Bir kabahat sonrası yüzün kızarması olurdu. Hatta toplumun içinde kendisinin ne kadar aşağılandığı, yerin dibine girdiği hissine kapılırdı. Haksızlık yapanı dostları, akrabaları bile kınardı.
Çoluğunu çocuğunu suçsuz yere içeri atan, sofrasındaki ekmeğe göz dikerek kendisini ve tüm toplumu açlığa ve yoksulluğa mahkûm eden anlayışa sessiz kalanları gördüm.
Mahkemelerin yukarıdan gelen emir ve talimatlara göre karar verdiğini, bu kararları hukuka vicdana uydurmaya uymazsa vicdanı hukuku karara uyduranları gördüm.
12 Eylül zulmünün hala devam ettiğini bile bile karışıp barışanları gördüm.
Bedenindeki elektrik izinin, arkasındaki cop ağrısının, tabanındaki falaka sızısının, yüreğindeki işkence çığlığının dinmediğini bile bile katili ve işkencecisi ile barışanları gördüm.

DAHA ÇOK UTANDIM…
“Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir” derler ya. Bu işin bu noktaya geleceği belliydi. 12 Eylül’den bu güne işbaşına gelen tüm iktidarlar darbeyle hesaplaşmak yerine onun nimetlerinden faydalanma yolunu seçmişlerdir. Kendisi de bir darbe ürünü olan AKP bu konuda bütün iktidarları “Suya götürüp susuz getirmiştir”
İyi darbe kötü darbe ayrımı yapanlar, senin darben benim darbem yakıştırmaları eşliğinde bir darbeyi “Allahın lütfu” olarak görme ve nimetlerinden faydalanma noktasına geldiler.
Usta çırak ilişkisi sonucu giydikleri kavuğu başlarında taşıyabilecek güç ve maharette olduklarını düşünmüyorum.
FETÖ ile birlikte 2002 yılından beri bir darbe karşıtlığını işlemiş, idam edilenler için sahte gözyaşları dökmüş ve 12 Eylül 2010 referandumuna gitmişlerdir.  Referandumda FETÖ ortaklığında HSYK, Anayasa Mahkemesi yeniden yapılandırılmış, YAŞ kararlarına yargı yolu açılmış, birçok Anayasal düzenlemeler yapılmış ve geçici 15. Madde kaldırılmış ancak 12 Eylül Faşist darbesinin Anayasası korunmuştur.
Hatırlarsınız;  daha sonra çıkar ve yetki kavgasına giriştiği FETÖ’ye ve FETÖ’cülere balkon konuşmasında Okyanus ötesi selam ve teşekkürleri unuttuğunuzu sanmıyorum.
Bu beraberlik  “Birlikte yürüdük biz bu yollarda” şarkıları eşliğinde 2011 yılı 12 Haziran seçimlerinde devam ediyor ve AKP’nin %50’ye varan(%49,8) seçim başarısı ile zirve yapıyordu.
7 Haziran 2015 seçimlerinde umduğunu bulamayan AKP seçimleri yenilemek için her türlü hukuksuzluğa imza attı. Bir taraftan hükümetin kurulması için ana muhalefet partisine görev vermezken diğer yandan ülkeyi bir savaş ve kargaşa ortamına sokarak bu durumdan siyasi çıkar elde etmeyi hedefledi. 7 Kasım seçimlerinde yarattığı bu ortamın meyvelerini topladı.
15 Temmuz 2016 tarihinde bir zamanlar el ele, kol kola, diz dize, yanak yanağa oldukları FETÖ’cüler darbe girişiminde bulundu. Ne olduğu, nasıl olduğu ve niçin olduğu hala tartışılan bu darbe girişimini fırsata çevirenler bir diktatörlük tesis etme yoluna girdiler.
16 Temmuz 2016 günü “Ne darbe Ne Diktatörlük” diye açıklama yapan federasyonumuz o günden bu günü işaret ederek halkımızı duyarlı ve dikkatli olmaya çağırmıştı.
En son 10. Ağır ceza mahkemesinin verdiği kararı eleştirirken 12 Eylül’ün AKP eliyle yeniden tahkim edilerek sürdürüldüğünü bu nedenle dünün bu gün olduğunu, bu günün 12 Eylül olduğunu vurgulayarak mücadele çağrısı yapmış ve “Biz bitti demeden bu dava bitmez ”diyerek takip ettiğini ifade etmişti.
Dün işkence davalarını kapatan, lehimize karar veren mahkeme heyetlerini dağıtan ve 12 Eylül darbesini yeniden tahkim ederek sürdüren, darbecileri koruyup kollayan kişileri, kurumları ve yapıları bir kenara not ediyoruz.
Biz bu davayı ne mahşere, ne divana ne de duyuna bırakırız. Bu davayı bu topraklarda göreceğiz. Bu topraklarda hesaplaşacağız. Bu topraklarda bitireceğiz.
Devrimcilerin kapatmadığı hiçbir hesap kapanmış sayılmaz.