Hüseyin Esentürk

Belgesel izlemeyi seven bir insanım. Buzulları, çölleri, okyanusları, yağmur ormanlarını izlerim. Buzulların nasıl eridiğini, okyanusların nasıl çürüdüğünü, yağmur ormanlarının nasıl yok edildiğini üzüntüyle, içim acıyarak izlerim. Buralarda yaşayan canlıların birçoğunun neslinin tükenmek üzere olduğunu görünce üzüntüm daha da artar.
Bu belgesellerden birinde izlemiştim. Kral kobra en zehirli ve en tehlikeli en ihtişamlı yılan türlerinden birisidir. Hatta ilk sıralarda gelir dersek yanlış olmaz. Özellikle Asya kıtasının güney ve doğu kesiminden Hindistan’a kadar geniş bir yaşam alanı vardır. 5-7 metre boya 6-9 kilogram ağırlığa kadar ulaşabilirler.
Kral kobralar aynı zamanda yılan yiyicidir. Yılanların diktatörüdür. Başka tür yılanları bir bütün olarak yutar sindirirler. Kral kobraların bir özelliği de belli bir uzunlukta dik durabilmeleridir. Hindistan ve güney doğu Asya ülkelerinde yılan oynatıcıları kral kobranın bu özelliğinden faydalanırlar. Normalde denge hareketleri olan Sağa sola sallanmaları yılan dansı olarak algılanır.
Kral kobranın bir başka özelliği de avını zehirleyip yemeden önce hipnoz ettiği söylenir. Ne derece doğrudur bilinmez ama firavun faresi dışındaki avları Kral kobranın karşısında taş kesilirler. Diğer cins yılanlar kral kobranın hareketlerini taklit ederler. Sonunda lezzetli bir av olmalarına hiç itiraz etmezler.
Hipnoz, bakışla, sözle veya bazı yardımcı nesneler kullanılarak,( zehir, ilaç, göz yanıltıcı nesneler, iç bayıltıcı nesneler, korkutucu nesneler, şok edici nesneler ve telkinler ) telkin ile oluşturulan özel bir bilinç hâlidir. Ya da bilinçsizlik halidir. Bir başka deyişle bir trans hâlidir.
Hipnoz olan insan hipnoz yapan kişinin bütün komutlarına uyan, Yat dediğinde yatan, kalk dediğinde kalkan, soyun dediğinde soyunan, vur dediğinde vuran bir kişi haline gelir. Bu trans sırasında, kişi çevreden gelen tüm uyaranları görmez duymaz hissetmez.
Hipnoz yapan kişinin sesinden başka ses duymaz. Hipnoz yapan kişi ışık gösterirse görür. Koku duy derse kokuyu duyar hisseder. Bir anlamda yaşaması ve ölmesi bir komut uzaktadır. Hipnoz yapan kişinin dışındaki tüm uyaranlara kendini kapatır. Veya görmezden gelir, yok sayar. Hipnoz yapan kişinin telkinlerini büyük bir dikkatle dinler, anlar ve gönüllü olarak uygular. Bu gönüllülük bilinçsiz trans halinde kişi için ne kadar gönüllülüktür ayrıca tartışma konusu olabilir.
Hipnoz olan kişinin muhakeme etme, değerlendirme ve ayırt etme özelliği yoktur. O sadece kendisine emredileni yapar.
Hipnoz özellikle birçok psikolojik ve fiziksel hastalıkların iyileştirilmesi için tedavi amaçlı kullanıldığı gibi kötü niyetli hipnoz kullanımı da mevcuttur. Sözgelimi katiller, sapıklar, hırsızlar bile hipnozu araç olarak kullanabiliyorlar.
Ancak asıl tehlikelisi siyasilerin hipnozu bir araç olarak kullanmasıdır. Toplumu ikna edip kendi peşinden sürüklemek için hipnoz siyasilerin hep ilgi alanı olmuştur. Hitler’in bu konuya en hâkim ve en çok kullanan kişi olduğu söylenir. Bütün liderlerin bu konuya duyarlı oldukları ve kullanmaya çalıştıkları söylenir. Bazıları başarılı bazıları başarısızdır.
İlaçlı hipnoz; hipnoz edilen kişinin bilinçaltında bile karşı koyamayacağı, tam bir teslimiyetin sağlanması gerektiği hallerde başvurulan bir yöntemdir. Bu şekilde hipnoz edilen kişi tam olarak teslim alınmış emir ve komuta zinciri altındaki robota dönüştürülmüştür. Ülkemizde beyinleri uyuşturmak için ilaç olarak kullanılan malum ilaç türlerini saymaya gerek yok. Bu ilacı alanlar robot gibi hareket ederler.
12 Eylül faşist darbecilerinin izni ve teşvikiyle Devrimcileri kobay olarak kullanıp hipnoz ederek, beyin dalgaları ile oynayarak ya da deneme aşamasındaki ilaçları vererek sözde bilimsel araştırmalar yapan HZİ Vakfını, Turan İtil’i, Ayhan Songar’ı ve diğer faşist doktorları unutmadık.
Gelelim bu güne. İçinde yaşadığımız toplum bir trans halinde sanki. Diktatör kobra tarafından hipnoz edilmiş çevresinde olup bitenlere duyarsız, kendisini hipnoz eden kişinin komutları dışında hiçbir şey duymuyor. Kendisine gösterilenler dışında hiçbir şey görmüyor. Kendisine yapılan telkinleri canhıraş bir gönüllülükle uygulamaya çalışıyor.
Bu gönüllü uygulamaları yaparken gülünç hallere düşüyor, eylemci desen eylemi beceremiyor, Protestocu desen protestoyu beceremiyor. Ne kadar usta bir hipnozcu olsa bile elindeki malzeme belli. “Katranı kaynatsan olur mu şeker… “ olmaz tabi. Bunları kendi başına bırakırsan ya bir yerde düşer ya da ormanda şaşar. Tek başına hayatta kalacak kadar zeki ve yaratıcı değiller.
Yahu siz kimsiniz?
Bir bakıyorsun çekmiş dantelli kefeni “ Reis bizi savaşa götür”. En ufak bir tehlikede vınnn topukla… Bir bakıyorsun “ biz senin gözünün kılıyız” diye bas bas bağırıyor. Beslendikleri hortumlar kesilince yeni kıl olacak gözler arıyorlar.
Bir bakıyorsun Çinli diye Korelilere saldırıyorlar, Coca Cola’yı protesto için aynı firmaya ait Fanta içiyorlar ya da Cola’yı parasıyla satın alıp kanalizasyona döküyorlar, şişme Noel babayı bıçaklıyorlar.
Yahu siz kimsiniz?
Bir bakıyorsun Ermenistan bayrağı diye Kolombiya bayrağı yakıyorlar, PKK bayrağı diye Kamerun bayrağı yakıyorlar, Hollanda’yı protesto etmek için portakal bıçaklıyorlar, ABD protesto için Dolar yakıyorlar, İtalya’yı protesto etmek için yerli mobilya ya da kravat yakıyorlar.
Hakikaten kimsiniz?
Müslüman olsanız cenaze namazlarını provoke edip sağa sola saldırmazsınız. Kul hakkı yemezsiniz, Yalan söylemezsiniz, “çalıyor ama işte yapıyor, çalışıyor” diye hırsızlığı arsızlığı meşrulaştırıp hırsızlarınızı aklamazsınız. Milliyetçi olsanız ülkesini satanları savunmazsınız. Savaşa ve ayrımcılığa karşı çıkarsınız.
Katilinin sapığının bile yerli ve millisini tercih ediyorsunuz. Kıçında don yok saraylardan saltanatlardan göğsünüz kabarıyor. Şatafatlarla övünüyorsunuz.
İnan sizi tanıyamadık, kimsiniz?
Hırsızını sapığını ve katilini kahraman ilan edip manşetlere taşırsınız. Kimiyle boy boy resimler çektirir kimisinin elini öpmek için sıraya girersiniz. Çocuk taciz tecavüzüne ses çıkarmayan sözde avukatlarınız sapıkları savunmak için yüzlercesi gönüllü olur.
Bilim desen ilginiz yok. İlim desen bilginiz yok. 1400 yıldır orucu ve abdesti nelerin bozup bozmayacağını, kırmızı donun giyilip giyilemeyeceğini, 9 yaşındaki kız çocuğunun evliliğini tartışırsınız. Ananızın dizinden tahrik olur, Ensest ilişkiyi savunursunuz.
Sahiden siz kimsiniz?
Ne biçim mahlûksunuz? Nereden geldiniz? Nasıl yaşarsınız? Ne yer ne içersiniz? Hatta nasıl bu güne kadar varlığınızı sürdürdünüz?
Hiçbir hak arama eyleminde yoksunuz. Hep zenginden, güçlüden ve yönetenden yana olmuşsunuz. Hiçbir zaman mazlumdan yana olmamışsınız.
Her şeyiniz sahte. Gözyaşınız sahte, mağduriyetiniz sahte. Demokratlığınız sahte. 12 Mart darbesini 12 Eylül darbesini alkışlayıp diğer darbelere karşı çıkarsınız. Senin darben benim darbem ayrımı yaparsınız. Darbeyi yararlanacak bir girişim olarak görürsünüz. İşinize gelince Allahın lütfu, işinize gelmeyince darbe.
En ufak bir zorlukta tabanları yağlayıp kaçtığınız yerlerden bile ülkenin geleceğine müdahale ediyorsunuz. Uzaktan bizim yaşam biçimimize, inancımıza ve tercihlerimize karışıyorsunuz. Yaşadığı ülkenin demokratik haklarından sonuna kadar faydalanıp bize diktatörlüğü reva görüp “Padişahım çok yaşa” diye bas bas bağırırsınız.
Yahu siz kimsiniz?
Tamam; hipnoz olmuşsunuz,
Tamam; ne yaptığınızı bilmiyorsunuz,
Tamam; size ne denirse onu yapıyorsunuz
Tamam; bizim ak dediğimize siz kara diyorsunuz.
Tamam: günlük düşünüp günlük yaşıyorsunuz. Yarın diye bir kaygınız yok.
Tamam: yukardan yiyip aşağıdan çıkarıyorsunuz. Beyniniz belinizin altına düşmüş.
Ancak “yahu bi gidin hayatımızdan” artık.
Yalanınızı, dolanınızı, soygununuzu, savaşınızı, hapishanenizi, üfürüğünüzü, yargıcınızı, tacizinizi tecavüzünüzü, polisinizi, diktatörünüzü de alıp bir daha geri dönmemek üzere çekin gidin artık hayatımızdan. Bu ülkenin geleceği ile ilgili verilecek kararlarda etkili olmayın artık.

Geleceğimizi, umudumuzu, aydınlığımızı karartmayın. Biz barış, sevgi, saygı istiyoruz. Her şeyin çok güzel olacağı bir yaşam kurmak istiyoruz.