Özer Topçu

Keşke Orta Asya’dan gelmeseydiniz şu cennet yurduna.  Tarikatçı o zırva edam demişti ya hani, İzmir için “keşke Yunan alsaydı” diye… Aynı perspektifle bakmasam da adam haklı bu konuda diyorum kendi kendime. O Mustafa Kemal’in cumhuriyetine düşmanlığından diyor, ben realiteden dolayı diyorum. O ki, Anadolu’ya girmişiz, burada yerleşik düzende olanlara saldırmışız ya hala saldırıyoruz. Bizim geldiğimizde Anadolu’da hangi milletler vardıysa, esas burası onların anayurdudur. Bunun altını kalınca çizelim.
Bizim anayurdumuz Orta Asya’dır. Bu kadar net. Anadolu ise, çok azalmış olsalar bile, burada yaşayıp Türk olmayan herkesin anayurdudur. Şu an Anadolu’da yaşayan halkların biribirleriyle sorunu yoktur. Herkesle Türklerin sorunu var, peki neden?
Çünkü burada eğreti duruyoruz. Çünkü buraya gelince, burada yerleşik olanları sürmüşüz. Diyelimki Türk ırkçısı yazar çizer tayfanın yazdıkları doğrudur, hani nerde bu toprakların asıl sahipleri?
Net olarak “onları sürmüşüz” demekten  başka çaremiz yoktur.
Devşirenler Türkler ile birlikte yaşamış, devşirmeyenleri aleni sürmüşüz.
Gürcüler hem müslüman olmuşlar, hem de Türkten çok Türk, Türkten fazla müslüman olmuşlar.
Lazlar aynı, Hatta sonradan gelen Çerkezler bile Türkten fazla Türkçü, Türkten fazla Müslüman olduğu için burada tutunmuş, devletin sismik çekirdeğini ele geçirmişler bile.
Müslüman olmayanlar ise kıyılmışlar, sürülmüşler.
Türkler insanları anayurtlarından kovmakla kalmamış, bütün kültürlerini de yasaklamış. Diğer milletler burada yaşadığı sürece ya devletin denetimde yetersizliğinden, ya da saklıca kültürlerini yaşatmaya çalıştıkları ölçüde ancak kültürlerini yaşamışlar. Zamanla alanları daraldıkça ana yurtlarını terk etmişler. En son devletin kendi elleriyle katlettiği sevgili Hrant Dink katliamı utancımız olarak ortada kalmış durumda.
Bir gerçek varki Osmanlı döneminde “Müslüman olan Türk, Türk olan da Müslümandır” gibi algı resmi politika haline gelmiştir.
Dolayısıyla Türklerin tabiatıyla, İslamın tabiatı muazzam bir kan uyumu olarak tarihin sahnesinde yerini almıştır.
Böylece Anadolu’nun yerlilerini kültürleriyle birlikte kovmakla kalmamışlar, yer isimlerini de tamamen değiştirmişlerdir. Örneğin; Adanos’un adı Adana olmuş, Saros Irmağı Seyhan olmuş.
Hıns Mansur’un adı 1. Selim zamanında Adıyaman olmuş. Akroenos’un ismi Afyonkarahisar olmuş. Bu taa Selçuklu zamanında olmuş üstelik. Ararat Dağından ismini alan Ararat şehri Ağrı olmuş. Şelir (aksaray) Aksaray olmuş. Amasesia, Amasya olmuş.
Şimdiki başkentimiz Ankara ise çok isim değişikliği yaşayarak, Ankyra, Ankura, Ankuria, Angur, Engürlü, Engürüye, Angare, Angera, Ancora ve son olarak Ankara şeklini almıştır.
Antalia, Antalya olmuştur. Ardana ise Ardahan olmuştur.
Artvin ise; Kıldiyet Dağı’nın dik yamaçları üzerine İskitler tarafından kurulmuş. Yaygın bir inanışa göre Artvin adı, kenti kuran İskit hükümdarının adından gelir. Sözcük, önceleri Artvani, sonrada Artvini biçiminde söylenmiş, zamanla Artvin’e dönüşmüştür.
Bütün kentlerin ve yerlerin isimleri böyle bir bir değiştirilmiş.
Tanrılarrın dağı İda Dağı’da bu saldırıdan fazlasıyla nasibini almış ve birden bire Kaz Dağı oluvermiş. Efsanelerin ve tanrıların dağı İda’nın eteklerinde muhtelif tarihlerde kentler, kasabalar kurulmuş ve yıkılmıştır. Bilinen tarihi MÖ 2000 yıllarında başlar. Bu tarihlerde Thebe şehri, Lyrnessos şehri, Khrysa şehri, Killa Şehri, Anderia şehri, Antandros şehri, Adramytteion şehri, Astrya şehri, Gargara şehri gibi şehirler kurulmuş bunlardan bir çoğuda Truva savaşları sırasında yok edilmişlerdir.
Homeros İlyada’sında İda Dağı ( Kazdağı ) için ‘Bol pınarlı vahşi hayvanlar anası’ diye bahsetmektedir. Kazdağı’nın heryerinden kaynaklar çıkmaktadır. 1500 mt rakımda dahi yaz kış suyu olan kaynaklar mevcuttur. Edremit, Akçay ve Altınoluk’un buz gibi soğuk ve bol içme ve kullanma suyu Kazdağı’nın eriyen kar sularıdır. Kazdağları’ ndan gelen orman havası ile denizin iyotlu ve oksijen miktarı yüksek havası birleşince Altınoluk Şahinderesi boğazı civarı oksijen çadırı şeklinde ifade edilmektedir. Dünyanın oksijen bolluğu yönünden ilk üç yerinden biri olduğu tespit edilmiştir.
İşte o dağın üzerinde yaşayan tüm canlılar saldırı altında. Tanrıların dağı yok ediliyor. Kanadalı altın şirketinin insafına, hatta vicdansızlığına teslim edlmiş. Orada Türkiye’nin ciğerleri sökülüyor.
İnsanları katlede katlede, kültürlerini yaşatmaya, yaşatmaya anayurdundan atan güruh akıl, şimdi de efsaneleri söküp atıyor. Medeniyetin beşiğinde oturup, medeniyet düşmanlığı yapmak nasıl kara vicdanlılıktır? Hem medeniyet, hem de çevre düşmaanısınız. Tarih