Bilal Kayabay

Kurtuluş Savaşı’nın en zorlu günleri. Az buçuk mürekkep yalamış eli kalem tutanlara ihtiyaç
var.

Yurtdışından izler olan biteni Osmanlı destancısı Yahya Kemal.
O yokluk içinde, bütçeden para gönderilir, yurda gelsin, bir işe yarar umuduyla, yüklü bir miktar.

Şair efendi, trenle Ankara’ya gelirken, Eskişehir bozgunu üzerine, Afyon’ da tren değiştirip
yurtdışına kaçar.

Savaş, kazanılır, Cumhuriyet kurulur. Gene okur-yazar insanlara ihtiyaç vardır.

Mustafa Kemal’i rica minnet razı ederler. Peki gelsin, der. Mustafa Kemal, Bursa’dadır o sıralar.
Götürürler huzura, koşar, ayaklarına kapanıp öper.
Mustafa Kemal, kaldırın şunu, gözüm görmesin der, iğrenerek.

1956Yılında İstanbul’da bir sofrada, “Mustafa Kemal diye bir kahramanı lazım olduğu için biz icat ettik” diyen de aynı Yahya Kemal’dir.

En yakın dostu Falih Rıfkı bile:
“Mustafa Kemal Hazretlerinin ayağına kapanıp öpen başka birini görmedim. Yaptığını affettirmek içindir, herhalde”der.

O Yahya Kemal ki Cennette açılmış gülleri görünce savaş meydanlarında kesilen kafalardan fışkıran kızıl kanı hatırlar:

“Cennette bugün gülleri açmış görürüz de / Hâlâ o kızıl hatıra titrer gözümüzde”  Vahşet !..bk

“Yahya Kemal’in nesi eksikti, bilmiyorum. Bir şeyi kıramadı, bir yükseği aşamadı, eski kalı­ba yeni bir ruh vermek denemeleri içinde çırpındı, gitti. Ken­disi de o hava içinde Osmanlı kaldı.”
Falih Rıfkı Atay