Hüseyin Esentürk

ABD Büyük Elçiliğinden çıkan bir grup Yankee ABD Büyük Elçiliğine siyah çelenk bırakmak isteyen Devrimci 78’lileri engelledi.

Osmanlı döneminden günümüze kadar devam eden ABD Türkiye ilişkileri son dönemlerde farklı boyutlara ulaştı. Hatırlarsanız 19. YY. başlarından itibaren misyonerlik faaliyetleri nedeniyle başlayan gerginlikler Küba füzeleri, Johnson Mektubu, Haşhaş ekimi, Ambargo ve İncirlik, 1 Mart Tezkeresi, Çuval olayı, Vize krizi, Rahip Bronson olayı gibi karşılıklı efelenmelerle ancak kapalı kapılar arkasındaki el sıkışmalarla devam etmiştir.

Hatırlatmakta fayda var. Osmanlı döneminde ABD vatandaşlarına ve gemilerine, ticaretine sağlanan kolaylık ve kapitülasyonlar Osmanlı devletini ekonomik ve siyasi olarak hayli zora sokmuştur. Cumhuriyet döneminde de sıcak ilişkiler devam etmiş 2. Paylaşım savaşında ABD yanlısı olduğunu bir savaş ilanı ile ilan etmiştir. Truman Doktrini ile konsept değişmiş ve Marshall yardımları ile ilişkiler pekiştirilmiştir.

NATO’ya üye olmak için dönemin Demokrat Parti hükümeti TBMM onayı olmadan Kore’ye asker göndermiştir. Yaklaşık 6000 kişilik askeri gücün büyük bir bölümü bir daha kendi topraklarına dönememiş, ata topraklarına gömülememiştir.

O günlerin basın yayın organlarına baktığınızda :” Tuğgeneral Tahsin Yazıcı emrindeki 259 subay, 18 askeri memur, 4 sivil memur, 395 astsubayi 4 bin 414 erbaş ve erden oluşan 1. Türk Tugayı, 17 Eylül 1950 tarihinde Hatay’ın İskenderun limanından yola çıktı ve 12 Ekim 1950’de ilk ekip Pusan Limanı’na vardı.”

“Türk güçleri bir süre cephe gerisinde kalan komünist gerillalarla mücadele etti ve sonrasında BM ordularına katıldı.”

“10 Kasım 1950’de Türk güçleri Taegu’dan ayrıldı ve 21 Kasım 1950’de Kunuri’ye ulaşarak ABD 9. Kolordusu’nun sağ kanadına konuşlandı.”

“24 Kasım 1950’de Türk güçleri Çin sınırına doğru ilerlemek için emir aldı fakat Çin askerleri, cephe arkasına sızmaya başladı. ABD ve Güney Kore birlikleri durumu fark etti ve geri çekilme emri verildi fakat bu emir Türk güçlerine çok geç ulaştı. 1. Tabur’un etrafı kuşatıldı ve çatışmaya girildi. 3. Tabur 9. Bölük yenik düştü ve geri kalan Türk güçleri Chongchon Nehri boyunca geri çekildi.”

Sonuç başka bir ülkede, başka ülkelerin çıkarı için binlerce şehit ve yüzlerce kayıp. Ne için NATO üyeliği için. Sonuçta Türkiye’nin “kahramanlığı, gücü ve fedekarlığı” NATO üyelerine kanıtlanarak 18 Şubat 1952 de NATO üyeliği kazanılmış ve tüm yurtta bayram yapılmıştır.

1960 lı yılların ikinci yarısında Anti Emperyalizm ve Anti Faşizm yükselerek ABD karşıtlığı ve protestolar artmıştır. ABD karşıtlığının yükselmesinin nedenlerinden birisi Johnson mektubu sonrası Türkiye’nin SSCB ile ilişkilerini düzeltme çabalarıdır.

Buna karşılık ABD ve CIA destekli yerli islami ve milliyetçi örgütlenmeler devreye sokulmuştur. Bir taraftan 6. Filo askerleri denize dökülürken diğer tarafta 6. Filo kıble yapılarak namaz kılınmıştır. Bir taraftan ABD Emperyalizmine karşı mücadele çağrısı yapılırken diğer tarafta çağrı yapanları “kanlı Pazar” larda katletmişlerdir.  Bir tarafta ABD destekli 12 Mart’ın zulmüne, işkencesine, idamına, zindanına, kıyımına uğrarken diğer yandan bir başbakan “Komünistleri ezdik 6. Filo gelebilir” diye demeç verebilmektedir.

1973 seçimlerinden sonra ya da 1974 Kıbrıs işgalinden 1979’a kadar limoni bir resmi ilişki sürdürülmüş ilişkiler daha çok kapalı kapılar ardında örgütlenmiştir.  İran‟da Humeyni‟nin Şah‟ı devirmesi ve ABD‟nin İran Büyükelçiliğinin işgal edilmesi, İran – ABD ilişkilerini zora sokmuştur. 27 Aralık‟ta SSCB‟nin Afganistan‟a girmesi ile birlikte ABD için Türkiye, ‟Krizli bir bölgede en güvenilir müttefik‟‟ olarak tanımlanmıştır. Buda Türkiye‟nin bölgede ki önemini daha da artırmıştır. 12 Eylül Faşist darbesinin gerekçeleri arasında sayılması gereken bir durum. Bölgede anti Faşist, antiemperyalist bir ülke ABD’nin işine yaramaz. “En güvenilir müttefik” olmanın gereği ABD’nin çıkarlarına uygun davranmaktır.

Dünya geneline baktığımızda ABD her yerde darbe örgütlemiştir. Arjantin’de 1976 yılında Isabel Peron, Faşist General Videla’nın başını çektiği darbeyle iktidardan indirildi. Toplu infazların, katliamların, işkence ve tecavüzlerin zirve yaptığı, siyasi tutsakların helikopterlerle, uçaklarla denizlere dağlara atıldığı darbe şartlarını yaratan ABD dir.

Brezilya’nın bir Küba olmasını engellemek için Brezilya Devlet Başkanı JOAO GOULART 1964 tarihinde Faşist General Olimpia Mourao tarafından ABD’nin emriyle görevinden indirilmiştir.

Şili’de Sosyalist Salvador Allende’nin 1973 yılında ABD destekli Faşist General Augusto Pinochet tarafından katledilerek iktidardan indirildiğini unutmadık.

El Salvador’da, Guatemala’da ” güçlü ABD şirketlerinin çıkarlarını korumak için demokratik hükümetlerin ve yönetimlerin işbaşına gelmesi sürekli engellendi.

Nikaragua’da Amerikan yanlısı Somoza’nın Sandinista tarafından devrilmesi ABD’nin hazmedemediği bir olaydır. Panama ABD’nin arka bahçesidir. Atılan her adımın arkasında ABD var. Kanal genişletilecekse ABD yapar. Demokrasi gelecekse ABD getirir. Uyuşturucu satılacaksa ABD satar. Uruguay’da 1973 yılında ABD destekli askeri diktatörlük 85 yılına kadar sürdü. 2009 yılında yapılan seçimleri 12 yılını hapiste geçirmiş eski bir gerilla Jose Mujica kazandı.

Tabi bunlarla sınırlı değildir ABD’nin ülkelere, yönetimlere, Demokrasilere müdahalesi. Kısaca şöyle sayabiliriz:  Suriye 1949-1956-1957, Mısır 1952- 2013, İran 1953, Endonezya 1957-59, 1965-67, Kongo 1960, Laos 1960, Türkiye 1960-1971-1980-1997-2016, Yunanistan 1967, Bolivya 1971, Haiti 1991, Irak 1994-2000, Ukrayna 2014… eksiği çok fazlası yok.

Bu kısa özet sonrası asıl konumuza dönelim.

12 Eylül 2019 günü bu grup 60 yaşın üzerinde 10-15 kişi ellerinde siyah çelenkle ABD Büyük Elçiliğinin yolunu tutarlar. Amaçları 39 yıl önce ABD destekli yapılan darbeyi protesto etmek ve Darbeyi destekleyip kotardığı için ABD’yi kınamak.

Katılımcıların hepsi 12 Eylül Faşist darbesi döneminde zindanlarda çürütülüp yok edilmeye çalışılan muhalif kimlikli insanlardır. 12 Eylül’ün öldüremediği inadına yaşayıp inadına hesaplaşmayı isteyen insanlardır. Üstelik bir dernek de örgütlü, tüzel kişiliği olan ve bu tüzel kişilikle Valiliğe bildirimde bulunmuşlar.

ABD Büyük Elçiliği’nin karşısında toplanıp her yıl olduğu gibi (2004 yılından bu yana her 12 Eylül’de bu eylemi tekrar etmişler) siyah çelengi bırakıp açıklama yapacaklar. Siyah çelengin üzerinde “12 Eylül Devam ediyor. Sizin çocuklar başarmaya devam ediyor”.

Bu siyah çelenk ABD yönetimini değiştirebilir mi?  Türkiye Cumhuriyeti yönetimini değiştirebilir mi?

Bu siyah Çelenk darbe yapar mı? Adam öldürür mü? Katliam yapar mı? Anayasayı değiştirir mi?

Demek ki yaparmış.

Bir yığınak, bir polis, bir anons, arabaların biri gidiyor biri geliyor. Sirenler, alarmlar ne oluyor demeden gözaltı, iteleme, çekiştirme… Gerginlik üzerine gerginlik.

Hal bu ki hepimizin yaşı 60-70 arası.

Yahu bu insanlar bu yaşlarına rağmen demokrasi için bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Hastalanmasınlar, bunların yaptığı eylemlerde ambulans ve sağlık hizmetlerini hazır bulunduralım, dilimize üslubumuza dikkat edelim. Örselemeyelim, ezmeyelim, tartaklamayalım düşüncesi yok.

O kadar düşmanca bir yaklaşım ve tavır içinde olduklarını görünce aklıma geldi.

Hani Suriye’de, Irak’ta ABD askerleri ile Türk askerleri ortak devriyeye çıkıyorlar. Kendi kendime “Ulan herhalde ortak devriye de ABD’li polislere denk geldik” diye düşündüm.

Hatta” Bu Yankee ler yaptırdığı darbeyi ve darbe yaptırdığı çocuklarını koruyor” diye düşündüm. “Bunlar herhalde ABD Büyük Elçiliği içinde mevzileniyorlar. Protestoya gelen Devrimci ise saldırıyorlar. Faşist ise ya da şeriatçı ise ses çıkarmıyorlar.” Müdahalede ki çifte standardı nasıl açıklayabiliriz ki.

Üstelik Valiliğin kararlarını ve bildirimlerini hiçe sayan bir anlayış, kendi kafasına göre hareket eden bir anlayış olsa olsa ortak devriyenin Yankee kanadındandır.

Eğer bize müdahale edenler hakikaten “Yankee” ise buradan sesleniyorum:

YANKEE GO HOME !!!