Bilal Kayabay

Köşe tutmuş, malı kapmış uyanıkların, ebleh taifesine ezber ettirdiği, onların da aslında bir züğürt tesellisi olarak keyifle muhaliflere karşı bilgiç bilgiç zikrettiği şu meşhur yutturmaca: “Beş parmağın beşi bir mi” Kafasının solu kilitli, sağı zehirli bir sürü bu zırvaya sarılmayı pek sever.

Bu sürüden biri, toplumdaki gelir dağılımındaki uçurum konuşulurken “Beş parmağın beşi bir mi” diyerek alınca açıklama yaptı. Bileğini sımsıkı kavrayıp bütün parmaklarını kerpeten gibi büktüm. Hepsinde, zıpkın yemiş balık gibi kıvranıp ciyakladı “Ne yapıyorsun, delirdin mi” diye.

Niye beşinde de aynı ciyakladın, dedim. “Canım yandı” dedi. Gördün mü, beş parmağın beşi de bir imiş. Boyuna posuna, şekline şemaline, yani fiziğine değil; kimyasına bakacaksın. Anladın mı dana, dedim.

 

Masadakilerden biri “Anladın mı lavuk, millet boşuna Hocam demiyor, adama. Böyle öğretiyor işte. O yamuk ezberini  unut; bu dersi, o boş kafanda iyi tut” diye okşadı kafasını, vatandaş alık alık parmaklarını ovarken.