Bilal Kayabay

-Boku yiyen kim-

Anadolu’da, bir konu hakkında fikri sorulan birikimine saygı duyulan umur görmüş insanlar, doğrudan yanıt vermez. Bir darb-ı mesel anlatır. Kıssadan hisse çıkarmak, sizin ferasetinize kalmıştır.

Ben de onların yolundan gideyim. Son yaşananlar hakkında ben de bir darb-ı mesel anlatim:

Köyde, gönlüne göre olmayan herkese avur zavur eden acuze kızı, emmisinin oğluyla hayvanları otlatmaya giderken, anası her gün sıkı sıkı tembihler: “Emmioğlun da olsa elleşme boğuşma. Elleşirsen de sakın ola ki alta düşme. Alta düşersen, boku yersin.”

Bir gün, hayvanlar, çayıra oynaşıp toslaşırken, onlar da başlamış elleşlip oynaşmaya, yuvarlanırken oğlan alta yatar, emmi kızını üstüne oturtur. Yeni dünyalar, yeni tatlar keşfederler.

Kız, akşam eve gelir, heyecanla anasına sorar: “Kız ana, alta kalan mı üstte olan mı boku yerdi.” Ana “Kız kaç kere söyledim, deli bozuk, alta düşme diye” der. Kız, zafer çığlıkları atar: “Ahha, desene emmimin oğlum boku yedi.”

-Kan kokan korkak-

Çevresindeki yalladığı yalakalar tarafından pohpohlanan sahte kabadayı, kafayı bulunca başlar nara atmaya: “Heeyt, gan goğhirem ula gan.”

Vatandaş höykürdükçe herkes pısıp önüne bakar. Bir üç beş… ciğerini tanıyan birine denk gelir bir gün.

Yakasın yapışıp hançeri gırtlağına dayar “Hele bir daha de ne goğhirsin ne goğhirsin” diye. Bizimki bakar ki pabuç pahalı süklüm büklüm “Poğh goğhirem ağabeg poğh goğhirem” der.

Sahte kabadayının sakızı boka düşer düşmesine de besleme yalakaları alır çiğnemeye başlar. Yoksa, yalları kesilir.