Ömer ŞAN
Derelerin Kardeşliği Platformu
Gazeteci/Muhabir

Suda Balık, Vatandaş Mustafa…

            1990’lı yılların başındayız… Doğal yaşam alanları henüz topyekûn saldırı altında değil… Kendine, ‘barajlar kralı’ yakıştırması yapan Demirel’in projeleri tartışılıyor… Özal’lı yıllar ve sonra ANAP hükümetleri…

Çevre haberciliğinden haberimiz yok ama çevre ve yaşam mücadelesi koşturmacası, derlenip toparlanan haber birikimleri…

TEMA Vakfı, toprak erozyonu programlarıyla ulaşıyor yurdun her köşesine…  Rize’de  Nevzat Özer var, çevre ve yaşam mücadelesinde omuz omuza koşturuyoruz.

Karadeniz Sahil Yolu projesi henüz dillere düşmemiş ama taşocakları, deniz dolgusu, dere ıslahları gibi bir sürü proje ve çalışması var Karadeniz’in kıyılarında, derelerinde!

Artvin Cerattepe, Çayeli Bakır gibi maden arama çıkarma çalışmaları çerçevesinde de çevresel mücadele örülüyor. Bergama mücadelesi önümüzde… Haberler, raporlar, bilirkişi çalışmaları…

Çamlıhemşin’de bir şeyler oluyor. Ayder’de kentleşme, Fırtına Vadisinde taşocağı çalışmaları… BM Holding’in resmi sayfalarında 1986’da projelendirme çalışmalarına başlandığı belirtilen, Dilek-Güroluk HES (hidroelektrik santrali) çalışmaları… Aslında, fiili olarak 1997 yılında başlayan çalışmalara karşın; keşif-inceleme, kamuoyu yoklamaları vs… Sahipleri aynı bölgeden, iktidara yandaş!

Nevzat Özer, o dönemin kronolojisini çıkarıyor, ben de hem yerel gazetemiz Zümrüt Rize’de yayınlıyor ve hem de yeni imzamın çıkmaya başladığı Cumhuriyet ile zamanın UBA Ajansına haber geçiyorum.

Fırtına Vadisinde planlanan HES projesi için binlerce ağaç kesileceği, dere yatağına binalar vs yapılarak suyun neredeyse tamamı alınacak! Bir avuç insanız, diğerleri ne der, nasıl karşılar diye endişeliyiz. Sonuçta, devlete karşı gelmek, devletin yatırımlarını engellemek var işin içinde, vatandaşa göre.

Nitekim de öyle oluyor, anlatamıyoruz bu projelerin devletin olmadığını…  İlk gittiğimizde, bizimle beraber koşturup mücadele edecek köylüler, sivil toplum temsilcileri arıyoruz. Böyle bir Çamlıhemşin gezisinde tanışıyoruz Mustafa Orhon ile… Aslında daha yukarısından Fırtına Deresinin… Şenyuva, eski adıyla Çinçiva Köyü’nden. Zamanında ne olduysa çıkmış köyünden Erzurum ve son olarak da Samsun’a yerleşmiş, iş-güç geçim derdinden.

Ne zaman ki memlekette HES yapacaklar, taşocağı açacaklar duymuş, kalkıp memlekete gelmişti. Gördüğü katliam karşısında kalmaya da karar vermişti. Asıl mesleği pastacılık ama köyde kah imam oluyor, ezan okuyor, kah bölgeye gelen kafilelere rehberlik yapıyordu.

Bir yanda görerek yaşadığı doğal katliam, derenin suyuna dalan dozerler, öte yanda dinamitlerle patlatılan kayalar ve açılan yollar, kesilen ve köklerinden koparılan ağaçlar; kendi deyimiyle evlatları… Diğer yanda devlete karşı duruş ve isyan! Neredeyse yüzlerce yıldır devlet yatırım yapmamış, şimdi gelmiş, onu da mı engelleyeceklerdi…

Ne zaman ki, şirketler çıktı ortaya o zaman anlaşıldı bu işte bir rant yeniği var diye…

Sonra Yakup geldi aklımıza… Avukat Yakup, Yakup Şekip Okumuşoğlu… Özellikle de HES’lere karşı verilen demokratik ve eylemsel çevre mücadelenin yanında, hukuksal mücadele boyutunun ilk adımını atıp, ilk davaları açan genç ve dinamik bir Çamlıhemşinli…

İş makineleri harıl-harıl çalışmaya başlayıp, derenin suyunu bulandırırken dereye dalıp, zeki ve kıvrak bir kırmızı alabalık gibi dozerin kepçesine saldıran bir Vatandaş!.. Mustafa!

BM Holding’in Dilek-Güroluk HES’ine ilk protesto organize edilmiş, jandarma-polis, dere kenarı ve vadi boyunca güvenlik önlemleri almış… Artvin’den, Hopa’dan, Rize’den, Fındıklı’dan, Trabzon’dan, memleketin ötelerinden de kalkıp gelmişti yaşama yürek salan insanlar… Kazım Koyuncu ve KTÜ öğrencileri, İstanbul Barosu, TMMOB’a bağlı odalar, üniversitelerin çevre kulüpleri, avukatlar ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, dere kenarından başlayıp, yamaçtaki çimenlere kadar uzanan tulum ezgileriyle oynanan horonlar…

Mustafa ve başı puşili kadınlar tarihi kemer köprünün üzerinden sesleniyordu, “Şurada akan dere ile, şurada yaşayan ağaçlar dahil tüm canlılarla, yarın üzerime dolacak şu toprakla ben aynı dili konuşuyorum…”

Atılan sloganlar ve derken jandarmanın müdahalesi…. 35’e yakın köylü, çevreci, eylemci jandarma karakolunda gözaltına alınıyordu…

Ve Remzi Kazmaz ile tanışıyordu jandarmadaki gözaltında… Avukat Remzi Kazmaz. Dahil oluyordu o da Fırtına’nın çığlığına, Mustafa’nın yandaşlığına…

Devam eden hukuki ve demokratik mücadele süreci ve devletin, vatandaşı, çevreyi, doğal yaşamı yok sayarak sürdürdüğü inatlaşma…

            Devletin Resmiyeti

Tarih Haziran 1998.  Rizeli Mesut Yılmaz dönemin başbakanı.
Yaşanan protestolar, yasal ve hukuki süreçlere karşın Rize, ilk kez hidroelektrik santrali (HES) gerçeğiyle karşı karşıya kalıyordu.
Çamlıhemşin, Ayder ve Fırtına Vadisi dünyada koruma öncelikli 200 ekolojik alan içerisinde olmasının yanında bir de Rize’de turizminin vitrini olarak gösteriliyor. Çevreciler, köylüler ve yaşam savunucuları ayaklanmış durumda.
Yargı sürecinin devam etmesine karşın dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, 26 Haziran 1998’de projenin temelini atmak için hazırlıkları başlattı, DSİ tarafından davetiyeler basıldı… Ancak ÇED Raporu yoktu! Açılıştan bir gün önce projenin ÇED Raporu onaylandı. Türkiye ilk kez, bir HES projesi için böylesine bir ÇED süreci ile karşılaşıyordu! Hatta kamuoyu ÇED’i duyuyordu.

Dönemin Enerji ve tabii Kaynaklar Bakanı, çevreci protestolarına karşın yapılan temel atma ve şantiye açılış töreninde çevrecileri ve haber yapanları, eline aldığı ve manşetinde Dilek-Güroluk HES’in usulsüzlüklerini anlatan haber yer alan Cumhuriyet gazetesini kaldırarak, ‘bunlar vatan hainleridir’ vurgusuyla konuşma yaparken; Başbakan Yılmaz ise, projenin çevre bilinci açısından Türkiye’deki diğer projelere örnek olabilecek nitelikte dizayn edildiğini söylüyordu.

            ÇED Süreci 
            Bir kez daha anımsatmakta yarar var… Dönemin Çevre Bakanlığı, temel atma töreninden bir gün önce, 25 Haziran 1998’de, projenin ‘ÇED Olumlu Raporu’nu onayladı. Orman Bakanlığı ise ‘Çalışma İzni ve Saha Teslimi Olur’unu, üç ay sonra, 18 Eylül 1998’de BM Holding’e teslim ediyordu. Ekim 1998’de ise şantiye kuruluyor, tünel yaklaşım ve ulaşım yolları ile çalışma yollarının kazı işleri hızlandırılarak, vadide toplam 4,5 kilometre yeni yol inşa ediliyordu.
Nihayetinde sürdürülen hukuk mücadelesi sonucunda Dilek-Güroluk HES Projesi, yargı kararıyla durduruluyor ve iptal ediliyor, devlet ise büyük zarara uğratılıyordu…

Ardından Fırtına Vadisinin büyük bir bölümünü de kapsayan Kaçkar Dağları, Milli Park olarak ilan ediliyordu.

            Vatandaş Belgeseli

Kazanılan mücadele sonrası Avukat Remzi Kazmaz’ın senaryosu, Yaşar Bülbül’ün çekimleri ve montajlarıyla ‘Vatandaş Mustafa’ filmi çıkıyordu vizyona… Ve Derelerin Kardeşliği Platformu ile HES karşıtı mücadele yurt geneline yayılıyordu… Vatandaş Mustafa da bir ucunda yükselen bayrak gibi dalgalanıyordu!

Aradan yıllar geçiyor ve yeniden milletvekili olmak için Rize’den bağımsız aday olan dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, HES’ler nedeniyle bölgede yaşanan doğal katliamları görünce, “Çok yanlış yapmışız, izin vermeyecektik” diyecekti ama iş işten geçmiş olacaktı.

            Vasiyet

 

 

Ve hala Fırtına Vadisiyle özdeşleşmiş adıyla HES’lere karşı çevre ve yaşam mücadelesinin yüreğinde duran Vatandaş Mustafa, aynı bilge duruşuyla, ölmeden birkaç yıl önce vasiyetini açıklıyordu:

“Geçimimi sağlamak için yıllarca ayrı kaldığım memleketime, yaşamak için geri döndüm. Ama birilerinin ağaçları kestiğini, dinamitler patlattığını, beni buralara döndüren doğayı yok etmeye çalıştığını gördüm. Ben buralarda, doğasıyla birlikte yaşamak için mücadele ettim. Santral çalışmaları durdu, film yapıldı, ben biraz ünlendim diye iş bitmiş değil. Yine santral çalışmaları başlarsa yine var gücümle mücadele ederim. Gelecekte buralarda doğasıyla yaşamak isteyenler de mücadele etsinler. Filmi izleyip, ders alsınlar. Buralara sahip çıksınlar, vasiyetimdir.”

            Aynı Günde 3 Yaşam Savunucusu Gitti

Vatandaş Mustafa’nın hayatını kaybettiği 3 Kasım Pazar günü ayrıca, Burdur Gölünün kurumasına karşı mücadele eden ve göldeki kurumaya dikkat çekmek için ‘Göle Yas’ belgesel filmini çeken çevreci Mehmet Şafak Türkel de aynı gün, Burdur-Antalya Karayolunun 2. kilometresindeki ormanlık alanda ölü bulundu.

Aynı gün ayrıca, dünyanın bir başka köşesi olan Brezilya’daki en büyük yerli gruplardan birinin liderleri olan ve çevreci mücadelesiyle öne çıkan Paulo Paulino Guajajara’nın ise Amazon’da başından vurularak öldürüldüğü bildirildi.

Sonsuzluğun gölgesinden geriye kalanlara inat! Yaşama dair ne varsa selam dursun bütün uğurlananlar… Metin Lokumcu’dan, Ali Ulvi ve Ayşin Büyüknohutçu ve Hilmiye Teyze’den başlayarak… Vatandaş Mustafa, M.Şafak Türkel ve Guajajara ile 2018’de ev, toprak ya da doğal kaynakları korumak isterken öldürülen 164 toprak ve çevre savunucusunu da anarak!..