Karga Gak Demeden
12-11-2019
Ömer ŞAN

Dil, Din, Tarih ve Bilim…

Ülkesiz, ilkesiz ve ülküsüz toplumların ulus veya millet veya birey, hiç yoktan yurttaş/vatandaş olabilmeleri çok zordur! Bilimin ışığından yararlanamaz, tarihini bilmez, dillerini konuşamazlar…

Ama dinleri olur! Kah tek tanrıya inanırlar, kah çokça tanrıları vardır yada kendi totemlerine, yaptıklarına taparlar! Ama taparlar mutlaka bir bilinmeze, sonsuza… İnandıklarıdır en doğrusu!

Emperyalizm de böyledir ha… Ama tek tanrılıdır ha emperyalizm! Paradır o da! Faşizmin de tanrısı vardır, güç! Hep kendinde olsun ister her şey!

Ama demokrasi öyle mi? Yeddi düvel bir araya gelir, sömürmek için mazlum devletleri arar, ‘demokrasi’ kılıfıyla… Kimi zaman tren olur, kimi zaman gemidir yan yatmış!
Yoktur inecek garı veya limanı! Öyle gösterir, hayale dalar sonra kandırıldığının farkına varırsın! İş, iştir ama ayinesi bile yoktur!

Ama çıkmıştır işte biri, çekip almıştır bir ülkeyi, insanlarını, topraklarını, denizlerini, kaleleri ve limanlarını emperyalizmin, tek dişi kalmış canavar halinden!

Birey olmuştur insan, yurttaş-vatandaş, halk olmuştur, neşrolmadan mandacılık hasretlerine, sömürüye!

Ama gün gelir ona da karşı durur, bilime aykırı duranlar… Parası puldan hallice olur! Sağlığı, eğitimi, güvencesi, geleceği ve umudundan sorumlu olduğu yurttaşları çöplerde yiyecek-giyecek ararken, itibardan tasarruf etmez birileri!..

Yoktur etrafında seveni, güveneni ama Orhan Veli’nin dediğinden aşağı kalmaz: “Ne atom bombası. Ne Londra Konferansı. Bir elinde cımbız, Bir elinde ayna; Umurunda mı dünya…”
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10 Kasım Atatürk’ü anma tören ve etkinlikleri sırasında, “Harf devrimiyle adeta her şey sıfırlandığı için okuma-yazma oranı düştü; bunun suçu Osmanlı’nın değildir…” Gibi bir iddiada bulundu!

Ama elbette ki, kendisi de biliyordur bunun böyle olmadığını! Ama tribünler öyle değil!
Onun içindir ki; tarihi bilmiyorsanız, açıp öğreneceksiniz!.. Devletin arşivleri ortada! Harf devrimi ve okuma yazma seferberliğiyle çıkarcı ve sömürücü çevrelerin foyası ortaya çıktığı, yolsuzlukların önü kesildiği için bu kadar kindarlar… Harf devrimiyle okuma yazma oranına bakın!..

Mesela kısa bir araştırma dahi yaparsanız, Osmanlı’nın son döneminde en yüksek yüzde 12 civarına çıkıyor okuma-yazma oranı… Harf devriminden sonra başlatılan kampanya ile Latince harflerle okuma yazma oranı, aradan geçen on yılda yüze 20’lerin üzerine çıkıyor.

Harf Devrimi’nden önce Arap harfleri ile okuma yazma oranının erkeklerde yüzde 12.99 kadınlarda ise yüzde 3.67 olduğu, toplamda da okuryazar oranının yüzde 8.61 olduğu görülebiliyor. Ayrıca raporda 7 yaş üstü dikkate alındığında bu oranların erkeklerde yüzde 17.42 kadınlarda ise yüzde 4.63 toplamda da yüzde 10.58 olarak değiştiği de belirtiliyor. Evet, bazı kaynaklar 1800’lü yılların sonunda bu oranı erkeklerde yüzde 3, kadınlarda yüzde 1 olarak veriyor ama bu doğru değil…

Yine Cambridge Üniversitesi’nin yayınladığı “Modern Avrupa’nın Ekonomik Tarihi 1700-1870” isimli kitapta Osmanlı Devleti’ndeki okuma yazma oranları hakkında bilgilere ulaşmak (sf.229) mümkün. Çeşitli Avrupa devletlerinin 1820 ile 1870 yılları arasında okuma yazma oranlarının yer aldığı tabloda Türkiye de yer alıyor. Tabloya göre 1820 yılında okuryazarlık oranı yüzde 6 olarak belirtilirken 1870 yılında bu oranın yüzde 9 olduğu görülüyor. Ve daha sonra, 2. Dünya savaşı…

Kısacası birileri, anlamadıkları dil ile yüzyıllarca maraba toplamışlar şimdi isyan ediyorlar, ‘benim niye böyle imkanlarım yok’ diye… Diyesimiz de olmuyor değil hani!

Veee… Üstlendiği görevi layıkıyla ve yapması gerektiği gibi yapanlar, hiçbir şekilde kahraman değildirler! Sadece asli görevini yerine getirmişlerdir! Kahramanlık,siyasette başarılı olmak değildir çünkü siyasetin gereği başarılı olmaktır! Aynı zamanda,değil mi?
Ama bize, her gün kandil, her gün yürek yangını… Gözbebeklerinde kurumuş gözyaşları varsa eğer, Dünyanın en ücrasındaki köşede, bayram olmuş, ne yarar, kandil olmuş ne yazar…

Martılar uçuşup göğün maviliklerine daldıklarında eğer, yoğruluyorsa sevdaya yürek… Ve aç sefil değilse bebek. Varsın yavşasın zulmün pervası! Gün, aydınlığa varınca, zaptıdır umuda gülecek!..

Toprağa ve taşa sarılı bir yaprak kıpırtısında güne başlarken hayat, yüze yansıyan ışıktan, umuda ve yüreğe yürekteki sevgiye maviden geleceğe…

Ve yine unutmayın ki… Umberto Eco’nun dediği gibi: “Dünya; zengin din adamlarının, yoksul ve aç insanlara erdem üzerine vaaz ettikleri bir rezillik yeridir.” Başka bir şey de değildir… Haberiniz olsun ha!

Dedik!..