Bilal Kayabay

DOKSAN ALTILIK DEDE ÖFKELİ

Vay senin cibilliyetin batsın. Sen benim zürriyetimden olamazsın. Sana ne sütü emzirdi bilmem ki
anan.
On yedi yaşındaki toruna kızıyordu. Hayrola emmi dedim.
Sorma, dedi. Bu kadar ekmeksiz, nankörü, hangi günahımın karşılığı olarak verdi bana, Allah.
On yedi yaşında,  doksan altı yılda, dişimle tırnağımla edindiğim mal varlığımı  sattı, çevresindeki yardakçı it kopuk arkadaşlarına peşkeş çekti, har vurup harman savurdu.
Yediği haltları cümle alem biliyor; bu çıkmış karşıma, doksan altı yılda ne yaptın. Bir çivin yok bu evde. Ne varsa hepsi bizim
eserimiz, diyor.
Ortada var olan bir şey olsa, hadi diyeceğim ki o yapmış olsun. Ad onun olsun da ortada bir şey yok. Gırtlağımıza kadar battık evladım.
Ne diyeceğimi bilemedim. Haklısın emmi, dedim. Öyle acılı bir öfkeyle öyle okkalı bir küfür savurdu ki başını kaldırıp havaya, gülmemek için dilimi ısırdım.
MAHALLE BASKISI CANAVARI

Bu söz, arada bir toplumun gündemine gelir; kanaat önderi denilen kanaatsiz ‎dangalaklar etrafında ‎dolaşır; özüne bir türlü yaklaşamazlar.‎

Bu laf öyle sıradan değildir. Bu baskının acısını çekmekte, insanlık binlerce yıldır. ‎Şöyle geçmişe bir bakın, Sokrates’ten günümüze, insanlık mahalle baskısından neler ‎çekmiştir. ‎İnsanlığı, uygarlığı, bilimi, teknolojiyi bu güne taşıyanlar, mahalleliden zulüm ‎görenlerdir.‎

Acıdır ki o mahalleliler, zulmettikleri insanların yarattığı nimetlerden en çok ‎yararlananlardır. ‎
Bu gün de karşılıklı “Allahüekbar” nidalarıyla kelle kesen canavarlar da o mahallelidir, en güzel aşkların katilleri de.‎

‎”Mahalle Baskısı” deyip geçmeyin.Yaşananlar kanıtıdır: O kahrolası mahallelisinden alır ‎gücünü, diktatör bozuntusu sahte kabadayılar.‎

Bu ortamlardaki kıldan tüyden şeylere kürneyip çıplak gerçekleri görünce kaçacak delik arayan “klavye kahramanları”nın korkusu da “O Mahalle” dir işte.

SATILMIŞLARA İKİ SÖZ

Zincirinden tasmasından kurtarın
Bir ekmekle bir tas su verin ite
Sahibi kışkırtsa bile saldırmaz size
Peki hangi türden mahlukatsınız
Nedir bu düşmanlık cumhuriyete ‎

Bir sürüden bir millet yaratmak için akıl almaz işler yapıp dünyayı şaşkına çeviren ‎Atatürk’e, salyalarını sıçratmaya kalkışan kuduz mahlukat, bu meczup cüretinizi ‎bile Atatürk’e ve O’nun Cumhuriyetine borçlusunuz.‎

Bu kadarına da inanmıyorsanız, hele şu ulu efendinize bir dil uzatında da görün ‎ananızın örekesini. O dilinizi kökünden söker; kıçınıza monte ederler. Size de cuk oturur, aslında.‎

Deveye diken, insana *iken yarar sözünü kanıtlama “gayreti içinde”misiniz. Deve ‎sidiğinde şiifa arayan meczup yaratıklar. ‎