Gökhan Dede
SMMM

ALEL ACELE HATAY BİRLİK DENETİMİ

Köy-Koop yönetimi 1979 Eylül ortalarına doğru beni alel acele, Hatay Birlik’in denetimi için Hatay’a gönderdi. Hem de gidiş dönüş uçakla!.. İşte bu, aynı zamanda benim ilk uçak yolculuğum oldu.

Uçakta yanıma oturan şımarık, kooperatif düşmanı, ukala bir kapitalist bey ile bayağı bir tartışmamız oldu. O bana baskın geliyordu. Moralimi ve sinirlerimi bozmadı desem yalan olur.

Uçakla Adana’ya indiğimde geceydi ve mevcut ortamdan çok tedirgin oldum. Her taraf polis kaynıyordu. Çöp bidonlarının başında bile akrepli, tomsonlu polisler vardı. O gün, meğerse İskenderun’da işçiler polis kurşunuyla öldürülmüşler. Ayrıca MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş de o gün, Adana’ya geldiği için, her taraf polis kaynıyordu.

Bu koşullarda gece vakti Adana sokaklarında dolaşıp otel aramayı ve hatta otelde kalmayı göze alamadım. Sordum soruşturdum, o gece vakti bir minibüse binip Hatay’a gittim.

İlk bulduğum otele yerleştim. Ertesi gün Kooperatifte çalışmaya başladım! Hatay Bilik’te inceleme yapmak üzere İLO[1] temsilcileri de gelmişti.

Birlik’te yasal defterler tutulmamış, doğru dürüst belge diye bir şey yoktu. Ne yapacağımı şaşırmıştım adeta. O akşam şimdilerde adını hatırlamadığım Birlik başkanı beni Samandağ ilçesinin bir köyündeki evinde misafir etti. Gece vakti, bir Hıristiyan köyünde kaza geçiren tanıdıklarına “geçmiş olsun”a giden başkanla ben de gittim. Oralarda Hristiyan köyleri vardı. Buralarda insanların birlikte, barış ortamında yaşamakta olduklarını da böylece öğrenmiş oldum. Gece geç saatte geri döndük.

Beni büyükçe bir odada yatırdılar. Odamın tavanındaki yeşilkertenkele yüzünden sabaha kadar doğru dürüst uyuyamadım. Defalarca kovalamama karşın, bir süre sonra yine bir yerlerden çıkıp geliyordu. Odanın tavanının, kafamın üstündeki kısmında beni izliyor, tavandan gözlerini gözlerime dikiyordu adeta. Gerçeği söylemek gerekirse korktum. Çünkü bir inanışa göre bizde derlerdi ki “yeşil kertenkele (Gökçeken) alnınızdan ısırdığında, yedi kat yer altından eşek anırması sesi duyulmadıkça bırakmaz ısırdığı yeri.”

Uzun mücadeleden sonra pes ederek uyumuşum…

Sabah uyandığımda, kertenkele ortalıkta yoktu.

Hatay Birlik’te henüz çalışmaları bitirmemiştim ki iki üç gün sonra Köy-Koop’ta odacı olarak çalışan, bizim ekipten Alaattin’den bir telgraf aldım. Alaattin telgrafta:

Gökhan abi acele Ankara’ya gel,” diyordu.

Tüm cümle bu kadardı.

Ben Ankara’da Köy-Koop’daki sendikal çalışmalarımızı bildiğim için mutlaka bir olumsuzluk olduğunu sezdim. Ama işten atılmış olabileceğim hiç aklıma gelmedi.

Dönüş uçak biletim vardı. Denetimi bıraktım.

O akşam, uçakla Ankara’ya gitmek için Adana’ya döndüm. Ortalıkta yine korkunç kasvetli bir hava vardı. Geldiğim günün akşamı gibi bu akşam da yine ortalık kan kokuyordu adeta. Her yerde aramalar yapılıyordu. “Uçağa biner buradan kurtulurum,” diye düşünürken, Ankara’ya uçakta yer kalmadığını öğrendim. Ne yapacağımı nerede kalacağımı düşünerek ortalıkta gezinirken, Köy-Koop’ta muhasebe biriminde birlikte çalıştığımız Adanalı Çapan Yağan ile karşılaştım. Çağan Yağan, Adana milletvekili ve aynı zamanda Koy-Koop genel başkanı olan Nedim Tarhan’ın has adamı idi.

Beni görünce:

“Sen burada bu saatte ne yapıyorsun arkadaş?” diye sorunca, durumu anlattım. Beni bildik bir otele yerleştirmesini rica ettim. Belli bir siyasi yapımın olduğunu ve otelde kalmamın tehlikeli olacağını düşündüğünden olacak ki:

“Olmaz, ortalık bu kadar gergin iken otelde filan kalamazsın, hadi bizim eve gidelim,” dedi.

O gece beni evlerinde misafir ettiler. Kız kardeşi ile birlikte kaldığı bekâr evi idi burası. Adana’nın meşhur beyaz sineğinden korunmam için cibinlik denen tüller içinde ilk defa orada yattım.

Ertesi sabah uçakla Ankara’ya dönüp çalıştığım kuruma vardığımda, kapı girişindeki görevli arkadaşlar beni kapıdan içeri sokmadılar. Sebebini sorduğumda, görevlilerin ikisi birden adeta koro halinde:

”İşten çıkarıldığımı, yönetimin bu konuda talimatı olduğunu, içeri girmemin yasak olduğunu” söylediler.

Bir süre orada direndim. İçeri girmek için, bekledim. Görevlilerden birisi Genel İdare Müdürlüğüne gitti. Kısa sürede geri döndü. İşten çıkarıldığıma ilişkin tebligatı kapı önünde yaptılar. Tebligat kağıdında:

“Görülen lüzum üzerine,” işten çıkarıldığım yazılmıştı. Başka hiçbir gerekçe gösterilmemişti. İşte yine işsizdim…

Henüz bir yıl önce evlenmiştim.

Birkaç gün sonra tazminatımızı da verdiler. Böylece işten temelli ayrılmış oldum. O günden sonra beni ve işten atılan diğer arkadaşlarımı, kurumun dış kapısından bile içeri almadılar.

Belli ki suçum büyüktü!..

Şöyle ki, hem yönetim yanlısı sendikaya karşı, sendikal örgütlenme yapmıştım, hem de Kurum hakkında yazdığım master tezimde bazı ekonomik olumsuzlukları belirtmiştim. Köy-Koop’un bu koşullarda uzun ömürlü olmayacağına ilişkin görüşleri dile getirmiştim.

Yetmez mi!?..

Demek ki neymiş:

Bir işçiyi işten atmak için, işvereninin ille de sağcı ya da kapitalist olması gerekmiyormuş!..