Metin Gümüş

Sözlüğe baktım, dava sözcüğünün iki karşılığı var:

1 – Hukuksal terim: hukuksal bir sonuç elde etmek, bir hüküm sağlamak için bir yargı organına başvurma ve bunun sonucu olarak yargı organınca çözümü, hükme bağlanması gereken konu.

2 – Öne sürülerek savunulan düşünce.

“Her tanım biraz eksiktir” derler. Mutlaka bu tanımlarda da eksik kalan bir şeyler var. Dava sözcüğünün hukuksal terim olarak tanımı neyse ya, 2. Tanımına itirazım var. Dava sözcüğünü; “öne sürülerek savunulan düşünce” diye tanımlarsak soruyu tersinden; “öne sürülerek savunulan düşünce” nedir diye sorunca yanıtın “sav” olması gerekmez mi? Bu yüzden soruya “dava” diye yanıt vermek bana doğru görünmüyor. Yavan kalıyor.

Sözlüğe bakmadan önce, dava sözcüğünün bendeki anlamı: gerçekleşmesi uğruna her türden (ölüm de dahil) bedel ödeme ve fedakârlık yapmaya değer kutsal, yüce ideal veya hedef şeklindeydi.

Bu yüzden de AKP cenahında dillendirilen dava sözcüğüne bir anlam veremiyordum.
Bir dava uğruna yol yürüdüğünü söyleyen bu zevatın eylem ve söylemlerine bakınca hiç birisinin kutsal ve yüce hedeflerin asla cevaz vermeyeceği eylem ve söylemler olduğu görünüyordu.

Dillerinde; iftira, kabalık, kibir, büyüklük, aşağılama, cehalet, çarpıtma, kutuplaştırma, yalan, kandırma…. eylemlerinde; yolsuzluk, hırsızlık, dolandırıcılık, hak tanımazlık, baskı, zülum vs kısacası insanı insan yapan değerlerin tam karşıtı eylem ve söylemler….

“Dava” dedikleri şey de tek kişi üzerinde cisimleşmiş bir şey sanki. O kişiyi eleştirmek, o kişiye itiraz etmek, o kişinin kendilerini küçük düşüren davranışlarına ve kendilerine hakaretlerine karşı ses çıkarmak davaya ihanet olarak görülüyor.
Yani kan kusarken bile “dava zarar görmesin” diye “şerbet içmiştim” diyorlar.

Muhalif cenahta bir çok insan için malum olan bir gerçek bu günlerde ( Babacan ve Davutoğlu hareketleri nedeni ile) daha daha görünür hale geliyor. Artık bu görünürlüğün AKP saflarinda da belirginleşmesi kaçınılmaz gibi duruyor.

Belirginleşen gerçek şu:

90’lı yıllarda bir gazetede bir haber okumuştum. Doğu’da dağlarda, yaylalarda, ormanlarda elektrik hatlarından keserek çaldıkları bakır telleri bir kamyonetle İstanbul’a getirmek isteyen hırsızlar; yollarda Polis engeline takılmamak için kamyonet kasasının ön tarafına Türk Bayrağı aşmışlar ve Boğaz Köprüsüne kadar hiçbir engele takılmadan gelmiş ve orada yakayı elevermişlerdi.

Meğer ki, bu zevat da “dava”nın anlamı: hırsızların kamyonet kasasına astıkları bayraktan başka bir şey ifade etmiyormuş.

Artık bütün toplumsal kesimlerde görünür hale gelen o gerçek bu işte…!!!