Gökhan Dede
SMMM

Güreşlere Artvin ili lisansımla Artvin Güreş Kulübü adına Ankara’dan katılmaya başladım.

Büyüklerimiz “Camiye, okula ve spora siyaseti sokmayacağız” der, değil mi? Oysa gerçek hiçte öyle değildir.

DİE’de de zaman zaman güreş antrenmanlarına katılıyordum. Ancak çoğunlukla akşamları işten çıkınca dolmuşla Yücetepe’den Ulus’taki Yaşar Doğu Spor Salonuna gidiyordum. Lisansım hâlâ Artvin Güreş Kulübü’ndendi. Antrenörüm Mehmet Susam’ın ricası üzerine, lisansımı Ankara kulüplerine aldırmamıştım. Bu nedenle tüm müsabakalara 57 kilo Artvin güreşçisi olarak katılıyordum.

Bu süreçte yani DİE’de çalışırken 1973 ilkbaharına doğru Amasya’da yapılan Karadeniz Bölgesi büyükler güreş seçmelerine katıldım. Son maça kadar tüm rakiplerimi yendim. Bu son maçta, Amasyalı rakibim iki parmağımı birden sakatladığı için başarılı olamadım. Sayı farkıyla yenildim, ikinci oldum.

Ancak kilomda göz dolduran sporcu ben olduğum için Türkiye şampiyonasına çağrıldım. Türkiye şampiyonası için Mersin’e gittik. Tartılıp yazıldığım halde bir karışıklık, bir hile ya da birinci olmadan çağrılmış olmama itiraz etmişler. Bundan dolayı, kuralar çekildiğinde eşleştirilmiş listelerde adımın olmadığını gördüm. İtirazlar yapıldı, Federasyon başkanına kadar olayı götürdük, bizzat görüştük ama sonuç alamadık. Yalnızca harcırahımı verip, müsabakalara sokmadan gerisin geri gönderdiler. Bu Türkiye şampiyonasında Dursun Ali Pehlivan ağabey iddialıydı ve arkadaşları Arslan Akarsu ve Osman Biber de Mersin’e müsabakaları izlemeye gelmişlerdi.

DİE’de çalışırken 1973 yaz aylarında (Temmuz ya da Ağustos ayı) Tokat’ta yapılan Türkiye Gençler Güreş Şampiyonasına yine Artvin Güreş Kulübü adına 57 kiloda güreşmek üzere katıldım. Güreşlerin ikinci gününden itibaren üst teneffüs yollarımda ve gözlerimde ciddi rahatsızlıklar yaşamaya başladım. Bu rahatsızlığım, kaldığımız öğrenci yurdunda dedete (DDT) ile ilaçlama yapılmasından kaynaklanmış olabileceği söylendi. Ancak, ben bu rahatsızlığı Tokat’a gelmeden birkaç gün önce Ankara’da iken tahtakurusu istilası nedeniyle evimizde yaptığımız ilaçlamadan kaynaklı olduğunu ya da ikisi birden diye düşünmekteyim. Burnumdan ve gözlerimden sürekli yaşlar gelmeye başladı. Gözlerim öyle bir yaşarıyordu ki etrafımı net göremiyordum. Bu halime karşın, o kadar insandan hiç kimse beni doktora götürmeyi akıl bile etmedi. Zaten Artvin’den antrenör filan gelmemişti. Diğerlerinin ise umurunda bile olmadı.

Neticede ben bu şampiyonada birinci olamadım.

Ancak yine de göz dolduran sporcu oluşum nedeniyle Balkan Şampiyonasına hazırlık genç milli takım kampına çağrıldım. İstanbul Büyükdere’deki Orman Fakültesi yurtlarında kampa alındık. Burada DİE güreş kulübünde birlikte olduğumuz 82 kilo güreşçisi Yakup Topuz ile aynı odada kılıyordum. MSP’li (Milli Selamet Partili) olduğunu bildiğim Yakup Topuz ile olan siyasi ve dini tartışmalar yaptık. Benimle baş edemeyeceğini anlayınca yatağını yorganını toplayarak odayı terk etti. Koridorun en sonundaki başka bir odaya yerleşti. Bu dinci Yakup Topuz daha sonra milli takım antrenörlüğü bile yaptı.

Bu kamp çalışmaları sonucunda yapılan seçmelerde birinci olan güreşçiler Balkan Şampiyonasında Türkiye’yi temsil edeceklerdi. Bu kampta bana ve bazı güreşçilere yapılan haksızlıkları asla unutamam. Kampta birçok haksızlıklar yapılıyordu. Örneğin, kampta eşofman, ayakkabı vb. malzemeler dağıtılmadı. Çuvallarda bekletiliyordu. Oysa, kampta verilecek diye bölgelerinden malzemesiz gelen sporcular vardı.  Bu sporcular günlük elbiseleriyle, ayakkabılarıyla koşu ve idman yapıyorlardı. Malzemeler verilmediği için birkaç kişi bu duruma itirazda bulunduk.

Adımız isyankara ve hatta komüniste çıktı ama en azından malzemesiz gelen genç sporculara malzeme verilmesini sağladık. Bu isyankâr güreşçilerden birisi de Artvin bölgesinden katılan ağır sıklet güreşçisi Şavşatlı öğretmen Polat Aydın idi.

Bizler diğer bazı haksızlıklara da sürekli karşı çıktık. Haksız bulduğumuz uygulamalardan bazılarını çözdürmeyi sağladık. Anlatması uzun hikâye…

Bunların da etkisi olacak ki yetmedi, beni yendirmek için resmen kumpaslar kurdular, hileler yaptılar. Kilomdaki altı bölge birincisi güreşçilerin hepsini yendim. Bu maçların ikisinde, beni yendirmek için süreyi bile uzattıklarını söyledi, çevredekiler. Yine, 52 kiloda ve 62 kiloda Türkiye birincisi olan güreşçileri de benim kiloma dahil ederek maç yaptırdılar, onları da yendim.

Hatta hiç unutmuyorum, yendiğim güreşçilerden birisi olimpiyat eski şampiyonu antrenörümüz Bayram Şit’in yeğeniydi. Bana yenildiği için, yeğeni olan güreşçiyi minder çıkışında tokatladı.

Bu da yetmedi, o yıl büyüklerde Türkiye ikincisi olmuş olan Muhsin adlı güreşçiyi getirttiler. Bana onunla da müsabaka yaptırdılar. 7-8 puan farkıyla yenilerek maçı kaybetmiş oldum. Böylece Balkan şampiyonasına gitmek benim için hayal oldu!

Federasyon ya da kulüp yöneticileri sık sık başvurdukları hileye yine başvurmuşlardı: Gençler yaş kategorisinde olmayan bu şahsı sahte nüfus cüzdanıyla (kardeşinin nüfus cüzdanıyla) Balkan şampiyonasına götürdüler!.. Başarılı olmadı. Ne yazık ki sahte nüfus cüzdanlarıyla müsabakalara katılan bir çok güreşçi biliyorum.

Kamp dağıldığında, Şavşatlı Polat Aydın ve birkaç genç güreşçiyle birlikte durakta otobüs beklerken düşünmüş, taşınmış ve kendi kendime:

“Oğlum Alay, bu yobazlar seni bu camiada barındırmayacaklar, bu işten vaz geç,” demiştim.

Ama yine de birkaç yıl devam ettim. Bu yobaz camiada daha başkaca yaşayacaklarım da varmış meğerse!.. Yaşadım da.

 DİE’ye Yaşar Yaşar adında bir genel müdür atandı. Gelir gelmez, ilk işi spor kulübünü dağıtmak oldu.

İstatistik enstitüsündeki çalışmalarım bir buçuk yıla yakın devam etti. 1974 yılı Şubat ayında “iş bitti,” deyip, tazminatlarımızı ödeyerek işimize son verdiler. Ama torpili ve yakını olan birçok kişi, kurumda başka birimlerde işe devam ettiler.

Böylece tekrar işsizler ordusuna katıldım!.. Oysa üniversite öğrencisiydim ve mutlaka gündüz çalışıp gece okumak zorundaydım! Böylece tekrar yeni iş aramak zorunda kalmıştım.

Büyüklerimiz camiye, okula ve spora siyaseti sokmamalıyız deseler de, bir sporcu olarak bana bunun en âlâsını defalarca yaşattılar.

Neticede, torpilsiz ve sahipsiz olduğumu bilirdim. Bu müsabakalarla bunu bir kez daha ve iyice anladım!..