Hüseyin Esentürk

Geçen gün basılı ve görsel medyaya bir haber yansıdı. Adalet Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında yapılan bir protokole göre artık cezaevlerindeki mahkûmlara din eğitimi verilecekmiş. Hatta Cuma namazları toplu olarak kılınacakmış. Böylece, ‘toplumda suç oranını azaltmak’ ve ‘hükümlülerin dini duygularını artırarak yeniden topluma kazandırmak’ amaçlanıyormuş.

Bu uygulama 12 Eylül darbecilerinin bir uygulamasıdır. Özellikle 1982 yılından itibaren E tipi cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlüleri imana getirmek için her cezaevine o ilin müftülerinin görevlendirdiği imamlar “eğitimci” sıfatı ile geldiler. Tam bir komedi idi.

Cezaevindeki bilim insanlarına, öğretmenlere ve aydınlık yüzlü öğrencilere bir imam nasıl eğitim verebilirdi ki. 1983 sonlarında Malatya E tipinde karşılaştım. Ağzından akan gericilik, yobazlık ve düşmanlık salyaları ile bizi eğitmeye çalıştı. Çok değil bir ders (yarım saat) vermeye kalkabildi. Sonrasında ağzının payını alıp kaçmak zorunda kaldı.

Şu anda yapılmaya çalışılan biraz farklı. Elbette siyasi tutsaklara böyle bir uygulama kimsenin haddi değil ancak; cezaevlerinde “adli suçlu” diye adlandırdığımız cinayet, hırsızlık, gasp, kız kaçırma, taciz, tecavüz davalarından yatan binlerce mahkûm ve tutuklu var. Topluma kazandırma ve suç oranını azaltmak için dini duyguları artırma projesi bunlar için. Yarın bu adli mahkûmlar dışarı çıktığında yaptıklarından pişman olmuş, dini bütün, toplumla uyumlu insanlar olarak topluma karışacaklar diye hesaplanıyor.

Başta belirtmem gerekir ki; Diyanet tarikat ve cemaatlerle iç içe girmiş bir kurumdur. Tarikat ve cemaatlerden bağımsız hiçbir adım atamaz. Devletin bütün kurum ve kuruluşları tarikat ve cemaatler arasında pay edilirken referansları hep diyanet olmuştur.

Buna göre sağlık, jandarma menzile, yargı iskenderpaşaya, eğitim başka cemaatlere, polis güvenlik başka…”parsel parsel” devletin kurumları tarikatlar tarafından paylaşılmış durumda.

AKP cemaatlerin yeşerebileceği iklimi yaratan, cemaatlerin büyüyüp dal budak salmasına neden olan, zaman zaman işine gelmeyen cemaatle çıkar ve iktidar kavgasına giren bir parti. Bir cemaatin yerini başka bir cemaatle dolduran, cemaatleri iktidarlarının alt yapısı olarak kullanan bir parti. Milli eğitimle protokol yapan cemaatleri hatırlayın. Eğitimin tamamen tarikat ve cemaatlere teslim edilmesi bir planın parçasıdır.

Çocuklara yapılan cinsel istismarlarda, kadınlara yapılan taciz ve tecavüzlerde “çocuğun rızasını arayan, kadının giyimini ve yaşam biçimini tahrik sayan” yargıç cübbeli sapıklar bu cemaatlerin unsurlarıdır.

Altı-dokuz yaşlarındaki kız çocukların evlenebileceğini fetva eden, anasının dizinden tahrik olan, küçücük bebelerin babaları tarafından kucağına alınmasını cinsel çağrışımlarla ifade eden sapık yobaz anlayış cemaatlerin eseridir.

İlginçtir bütün cemaatler kişi şahıs eksenlidir. Gelir kaynakları bazı cemaatlere devlet yardım ederken, bazıları devlet kurumları ile yaptıkları protokollerle düzenli gelir kaynağına sahiptirler. Bazı cemaatler bağış ve ticaret ile varlıklarını sürdürür. Ticaret boyutu Holdingleşme hatta alanında tekelleşme boyutuna kadar uzanır. Bazıları cehalet satar. Yanmaz kefenler, sırat köprüsünü geçen ayakkabı ve terlikler, cennet beratları vs.

AKP 18 yıllık iktidarı boyunca hep bu cemaatlere yaslanmıştır. Hatırlayınız müftülere ve imamlara nikâh kıyma yetkisini, çocuk yaşta çocukların hamile kalıp yetkili makamlara bildirilmemesini, cemaat yurtlarında çocuklara tecavüz olaylarını, camilerde imamların yediği herzeleri, Ensar Vakfı’nı hatırlayın, Süleymancı yurtları hatırlayın. Badecileri, badem kurusunu hatırlayın.

Meclis’te “çocuk tecavüzleri araştırılsın” önergesini ret edenleri hatırlayın. “Bir kereden bir şey olmaz” diyen bakanı hatırlayın. Çocuklara tecavüz edenleri bir kereye mahsus olarak af çıkarıp salıvermeye çalışanları hatırlayın.

İşte tüm bunlar; tarikat, cemaat, diyanet, AKP cezaevlerindeki mahkûmları topluma kazandıracakmış. Zaten suçun kaynağını oluşturan merkezler suçu nasıl önleyebilir ki. İçerdeki tutuklu ve hükümlü demez mi “Siz öğrettiniz” diye. Hatta yattıkları suçların aslında imamların eğitimi sayesinde suç olmadığını anlayıp dışarı çıkınca aynı suçu bir daha işlemeyeceğinin garantisi ne.

Namaz kılınacakmış. Namaz kılan her insan iyi insan mıdır acaba. İçlerinde iyi insanların olabileceğinin yanı sıra bir sürü sapık yobazında olabileceği varsayımı niçin düşünülmez ki.

İmamları cezaevinde görevlendirmek suç oranını ve suçlu sayısını artırmaktır. Çünkü imamlar tarikatlardan, cemaatlerden öğrendiklerini cezaevinde mahkûmlara öğretecektir. Cezaevleri cehaletin ve düşmanlığın yeşerdiği iklime sahip olacaktır.

Ne yapmalı? Cezaevi sayısını artırmak, yeni cezaevleri yapmak, cezaevlerine din görevlisi atamak çözüm değil. Suçu azaltmak için; Suçu oluşturan nedenleri ortadan kaldırmak gerekir.

  • Demokratik bir yaşam alanı, insan haklarına saygı, insanların yaşam biçimine inancına saygı, diline kültürüne saygı duyulan bir toplum oluştuğunda suç ve suçun nedenleri ortadan kalkacaktır.
  • Her insanın her ailenin aç açık olmadığı, ekonomik gelirinin insan onuruna ve yaşamına yakışır bir seviyede olduğu bir toplum oluştuğunda suç ve suçun nedenleri ortadan kalkacaktır.
  • Toplumun eğitim seviyesini yükseltip demokratik laik bir eğitimle cehalete karşı mücadele ettiğinde suç ve suçun nedenleri ortadan kalkacaktır.
  • Toplumun sağlık ihtiyaçlarının karşılandığı bir ortam hazırlanırsa suç ortadan kalkmış olacaktır.
  • Toplumda barış ve kardeşlik tohumları ekildiğinde suç ve suçun nedenleri ortadan kalkacaktır.

Sonuç olarak suç ve suçlu ile mücadele etmek hurafe ile olmaz. Bilimsel yöntemler ile olur. Yüzbinlerce imam hatipliye iş imkânı sağlamanın dışında hiçbir sonucu olmayacaktır.