Metin Gümüş

“Dünyada kaynaklar sınırlı, ihtiyaçlar sınrsızdır.” Bu klasik, modern, liberal, marksist; bütün iktisatçıların üzerinde hem fikir olduğu bir ön kabuldür. İktisat Fakülteleri birinci sınıf öğrencilerine Ekonomiye Giriş derslerinde ilk öğretilen bilgilerden biri budur.

Zaten iktisat biliminin konusu da; bu sınırlı kaynaklanırın insanlığın ortak çıkarı doğrultusunda, sınırsız ihtiyaçlara karşı en verimli ve adil bir şekilde nasıl kullanılacağının yol ve yöntemlerini bulmak ve geliştirmektir.

Çoğunlukla iktisatçılar, siyasal iktidarların gönüllü bir enstrümanı olmayı kabul ettikleri için, ekonomi biliminin doğrularını manüple ederler. Yaşadığımız sıkıntıların ardında böyle bir gerçek vardır.

Bazen de iktisatçılar, gayet iyi niyetlerle ama yanılgıları nedeni ile, insanlığın felaketine neden olacak teori ve tesbitlerde de bulunabilirler.

Bu tür iktisatcılara verilecek en iyi örnek Malthus’dur.

İngiliz iktisatçı, Thomas Robert Malthus (1766 – 1834) 1798 yılında ‘Nüfus İlkeleri Üzerine Bir Deneme’ adıyla bir kitap yayınladı.

Maltus bu kitabında, bütün iktisatçıların üzerinde hemfikir olduğu “dünyada kaynaklar sınırlı, ihtiyaçlar sınırsızdır” ön kabulünden hareketle, kendi gözlem ve öngörüleri üzerinden ekonomik çözüm önerileri üretmiştir.

Malthus’a göre, dünya’da nüfus artışı 1-2-4-8-16….. şeklinde, ihtiyaç maddelerinin artışı ise 1-2-3-4-5- 6…. şeklindedir. Nüfus artışı ile kaynak artışı arasında açılan bu makas, insanlığın felaketine neden olacaktır.
Bu tesbitlerden hareketle vardığı sonuç ve geliştirdiği çözüm önerisi; dünya ölçeğinde büyük savaşlar çıkararak nüfus planlaması yapmaktır.

Hayat, iktisad biliminin genel kabulünü değil ama Malthus’u yalanlanladı. Ne nüfusun ne de kaynakların artışı Malthus’un öngördüğü gibi olmadı. Hatta yeni yeni üretim alanlarının açılması ve gelişen teknolojiler sayesinde kaynak artışı nüfus artışından daha hızlı oldu.

(Bunun böyle devam edeceğinin garantisi yoktur. Böyle devam ederken bile dünya nüfusunun yarısından çoğu açlık tehlikesi altındadır. Kaldı ki her üretim doğadan bir şeyleri ve doğanın kendisini eksiltmektedir. En önemlisi de iklim değişikliği nedeni ile doğa cömertliğini kaybetmektedir.)

Maltus’u anlamak mümkün. Yanlış bir gözleme dayalı bir yorumla (insanlığın genelinin felaketini önlemek adına) yanlış bir teori geliştirmiş.

Şu bizim Kanal İstanbulculara ne demeli. Hayat “kör gözüne parmağım” dercesine insanların çektiği sıkıntıları haykırıyor. Doğa bu gün 51 kere İstanbul’u sallayarak; bu kenti depreme karşı hazırlayın diye feryad ediyor.

Bizimkiler hala “Kanal İstanbul” diyor. Hani ülke açısından gelecek için bir kaynak yaratma potansiyeli olsa, o beklentinin hatrı için “kızılcık şerbeti içtik” diyerek bunu da sineye çekelim. Ama yine ” kör güzüne parmağım” misali vatandaş için karadelik olacağı ortada…

Bu proje için 75 milyar dolar gözden çıkarılmış. ÇED olumlu raporundan da anlaşılacağı gibi hiç bir bilimsel çalışma yapılmamış. Kendi beyanlarndan Fizibilite ve verimlilik araştırmasınında yapılmadığı anlaşılıyor.

Yapımı, ülkede yandaş sermaye gruplarına ve Arap şeyhlerine yeni rant alanları yaratma dışında bir anlam ifade etmiyor.

Halk adına yük olmanın ötesinde, ufacık bir yaraya bile merhem olmayacak gereksiz bir proje…

Böyle bir projeye 75 milyar dolar (75 milyar dolar denmesine aldanmayın, siz bunu ikiye katlayıp 150 milyar dolar deyin) bu kadar para harcamanın anlamı ne.? Paraları varsa ve bunu İstanbul için harcayacaklarsa eğer, günde 51 kez sallan bu kenti depreme hazırlayabilirler.

Ama yok!

Bunlar, açların göz bebeklerine baka baka hala dünya’da sükse yaratmanın derdindeler.

Belki de olası İstanbul depremini özlemle bekliyorlar. Deprem olsun, miliyonlarca insan ölsün ve kendiliğinden bir nüfus planlaması yaşansın istiyorlar.

Zaten hayatın diğer alınlarındaki fikirleri ve zikirlerine bakılırsa yeni çağın (1453-1789) insanları oldukları görülüyor.

Malthus’un torunları mı yoksa bunlar…