Barış Arifoğlu

Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız 
Karşıyaka köyleri, obalarıyla 
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu, 
Komşuyuz yaka yakaya…” 

Ahhh Ahmet Arif ah…

Bugün katledilişinin yıl dönümü Hrant Dink’in…

Öldürüldüğünü öğrendiğimde iş nedeniyle bulunduğum Ordu Ünye’de bir otel odasındaydım. Şantiyeden yeni dönmüş, soğuktan uyuşan ellerimi ovuştururken bir yandan da yeni açtığım TV’de denk geldiğim bir haber bültenini yarım kulak dinliyordum. Haberi duyunca içimden bir şeyler koptu sanki. Boğazım düğümlendi. Yutkundum, yutkundum, yutkundum ama bir türlü boğazıma takılan şeyi yutamadım. O anda TV’de,  üzerine gazete örtülmüş halde yerde yatarken çekilmiş görüntüsü veriliyordu. İçinde zerre insanlık kalmış herkes gibi benim de ayakkabısının altındaki yırtık dikkatimi çekmişti. Din, dil, ırk, mezhep, her şey hikaye demiştim içimden. Bu dünyada iki tip insan vardır: Ezen ve ezilen. Ya da sömüren ve sömürülen!

Cenaze töreninden birkaç gün sonra şantiyede, konu nereden açılmıştı bilmiyorum ama Trabzonlu vinç operatörü ile aramızda şöyle bir diyalog geçmişti :

-Yazık oldu. Fikirlerine katıl veya katılma, kimse kimseyi öldürmek için kendinde böyle bir hak bulamaz.

– Ne du bu yaygara anlamayirım. Keberdi gitti işte bi ermeni. Bi de çıkmış hepimız ermenıyiz diyiler cenazede. Pok yiyin siz. Benım kanim pozuk değil. Ben turk oğli turkum, ermeni mermeni değılum! Ne te çok ermeni olmaya merakli kani bozuk hain varimuş da memlekette!

Bu cümlelere cevap vermemiş, sadece içten içe kahrolmuştum. Cevap versem ne olacaktı sanki ? Rakel Dink’in dediği gibi “bir bebekten katil yaratan zihniyet” ile bu cahil vinç operatörünü bu şekilde düşündüren zihniyet aynıydı ve öyle kolay kolay değiştirilemezdi.

Kendisinin kitabını hiç okumadım(var mı bilmem). Ölmeden önce özellikle takip de etmezdim. Fakat öldükten sonra birkaç yazısını okudum. Ama hiç de öyle tahrik falan olmadım! Aksine gayet olumlu ve yapıcı buldum düşüncelerini. Keşke önceden de okusaydım dedim.

Cenazesinde eşinin yaptığı konuşmayı dinledim. İstanbul’un göbeğinde, 16 yaşında, beyaz bereli bir çocuk tarafından vurulmuş, yerde yatan cansız bedenini gördüm. Sonrasını takip ettim.

Ne demişti Hrant Dink “Kendi kimliğini ötekinin varlığına göre konumlandırmak hastalıktır. Kimliğini yaşatman için sana bir düşman gerekiyorsa, senin kimliğin hastalıklıdır.” Evet, işte her şeyin özeti buydu.

Adaletsizliğe, haksızlığa, hukuksuzluğa, uyutulmaya, uyuşturulmaya, örtbas etmelere, adam kayırmalara, ötekileştirmelere “hayır!” demeye cesareti olan, az biraz vicdanı olan herkesin, her kesimin sahip çıkması gereken, kardeşim, Hrant Dink, kusura bakma seni de  koruyamadık, yaşatamadık ötekiler gibi…

Bu ülke artık farklı düşüncelere, farklı kültürlere tahammül edilemeyen, faili meçhul/karanlık cinayetlerin kol gezdiği bir cehalet ülkesi olmasın diye…

Yıllar önce yeterince sahip çıkamadığımız Ümit Kaftancıoğullarına, Abdi İpekçilere, Uğur Mumculara, Hablemitoğullarına, Üçoklara, Okkanlara ve adı şu anda aklıma gelmeyen onlarca aydına yenileri eklenmesin diye…

Yarın aynı şey bizim veya yakınlarımızın başına da gelmesin diye…

Bu ülkenin tüm aydınları, demokratları, kemalistleri, solcuları, sosyalistleri, evrensel hukukun üstünlüğüne inanan tüm güçleri, bu cinayetin diğerleri gibi örtbas edilmemesi için gerekli mücadeleyi vermeli ve tepkisini ortaya koymalıdır.

Artık bizden geçti belki ama çocuklarımızın geleceğinin aydınlık olması için tek yol budur.

Katledilişinin yıl dönümünde saygı ve sevgi ile…